Baskın Ve Anahtar

103 9 0
                                    

Kral kafilesi Praven'den yola çıkalı iki gün olmuştu. Kral Tardus bizzat uğurlamıştı kafileyi. Yafes kapıdan çıktığında hemen yanındaki Kont Clais'e:
-Ziyafet akşamından sonra Yafes'de bir gariplik sezdim. O akşam bir şey mi oldu acaba?" demişti. Kont Clais:
-Kütüphaneye gittiğini ve birkaç kitap aldığını öğrendim. Onun dışında muhafızlar bir şey söylemedi." demişti. Yafes şehirden çıkarken aklı hala kütüphaneci ile yaptığı konuşmayı düşünüyordu. Kraliçe Safiya kocasındaki bu hali fark etmiş ve birkaç defa sormuş ancak cevap alamamıştı. Gece rüyasında diğer krallarla düello yaptığını görmüş, sonunda ise yaşlı bir adamın kendine bir kılıç uzattığını görmüştü. Ucunda bir kırık olan, güzel bir kılıçtı. Mola verilmeden hızlı bir şekilde yol alarak Narra'ya kadar gelmişlerdi.

Mareşal Lakhem Asugan'daki molasını sona erdirmiş ve Sharwa civarına devriye için çıkmıştı. Yanına küçük bir birlik alarak hızlı bir şekilde kaleye gidiyordu. Comitat Geçidinden geçerek kalenin önüne gelmişti. Kalenin yakınlarında Tazcunat köyü vardı. Dağın yamacına kurulmuş olan köy krallığın en ücra köşelerinden biriydi. Sharwa lordu Lord Ghanawa kalede onu bekliyordu. Lord Lakhem kale kapısından girecekken köyden yükselen dumanları fark etmişti. Nokta gibi görünen köyden yükselen siyah duman dağın yamacında kayboluyordu. Lakhem yanındaki komutanına dönerek:
- Komutan Bunduk. Piyadeleri alıp kaleye gir ve Lord Ghanawa'ya köye gittiğimi haber ver. Bir sorun olmalı." demişti. Bunduk piyadeleri birlikten alarak kapıya yöneldiğinde Lakhem atını mahmuzlayarak köye sürmüştü.  Süvarilerle birlikte dörtnala giderken çöl-bozkır karışımı toprak havalanmış ve arkalarından bir toz bulutu oluşturmuştu. Köye yaklaştıklarında vahşet görünmeye başlamıştı. Her yere asılan kara sancaklar, öldürülen köy yaşlısı ve askerler, evlerine zorla girilen ve ateşe verilen evlerini söndürmeye çalışan ahali. Lakhem şaşkınlıkla atını yavaşlatmış ve köyün girişine gelmişti. Askerlerine yardım etmelerini emredip 5 askerle kaleye gitmeye karar vermişti. Destek birlik alıp şövalyelerin peşine düşecekti. Önündeki küçük tepeyi aştığında önünde 50 kişilik bir süvari birliği görmüştü. Siyah zırhlar, atlar, sancaklar derken aradığını bulduğunu fark edip gülümsemişti. Ortadaki tüylü miğferi olanı seçerek:
-Ben Kalradya mareşali Lord Lakhem. Siz de arkamdaki köydeki katliamın müsebbibi olmalısınız. Teslim olursanız adil bir şekilde yargılanırsınız." demişti. 

Tüylü miğferli şövalye kılıcını çıkarmıştı kınından. Hala kanlı ve sıcak gibiydi. Şövalye:
-Bu kanlı kılıcı teslim alabilirsin mareşal. Ama önce kanınla biraz ısıtmalısın." demiş ve hücum emrini vermişti. Lakhem sonunu fark etmişti. Ama geri dönemeyecek kadar köyden uzaklaşmıştı. Kaleden ise zaten uzaktı. Kılıcını çekmiş ve atını dörtnala sürmüştü. Sağındaki süvari üstüne saplanan bir okla attan düşmüştü. Solundaki süvariler ise kollarındaki kalkanların arkasında düşmana hücum ediyordu.  Kargılarını koltuğunun altına alan Şövalyeler iki askeri daha yere yığmıştı. Lakhem sola kaymış ve yanından hızla geçen şövalyenin sırtına bir kesik atmış hemen geri çekerek solundaki şövalyenin miğferinin boşluğundan boynuna saplamıştı kılıcını. Kan fışkırırken çektiği kılıcını kendine çekerken kalkanını, isabet eden bir darbeyle yere düşürmüştü. Askerleri çoktan ölmüş ya da can çekişirken atının üstünde bir o kalmıştı. Ucu sivri miğferini çıkarıp yere atmıştı düşmana meydan okurcasına. Yine atını mahmuzlamış ve dosdoğru rütbeli şövalyeye sürmüştü. Sırtına gelen bir kesikle biraz dikleşmiş ve kılıcını düşürmüştü. Yavaşlayan atı şövalyeye yaklaşırken eline okunu alan rütbeli şövalye doğruca Lakhem'e doğrultmuştu. Yayın kirişini gıcırdatarak çekmiş ve oku serbest bırakmıştı. Göğsüne saplanan oka bakan Lakhem daha fazla dengede duramayıp sırtüstü yere düşmüştü. Zorla nefes alırken ağzından gelen sıcak kanı hissetmişti. Sırtındaki acı artık yok gibiydi. Atından inen şövalye yavaş adımlarla gelirken Lakhem kafasını zar zor kaldırıp ona bakıyordu. Şövalye gelerek kılıcını göstermiş:
-Onurlu bir dövüştü Lord Mareşal. Kılıcım size teslim olmaya karar verdi sanırım." demiş ve epey yukarı kaldırdığı kılıcı serbest bırakarak Lakhem'in göğsüne saplanışını izlemişti. 

Narra'yı geçtiklerinde düşünceli halinden kurtulan Yafes kafileyi durdurmuştu. Atından inerek arkadaki arabanın kapısını aralamış ve kraliçesine:
-Kraliçem. Siz kafileyle birlikte yola devam ediniz. Acil bir mesele için Nelag'a gitmem gerekiyor. Komutan Rolf'ü size eşlik etmesi için burada bırakacağım." demişti. Kraliçe:
-Kendini nasıl iyi hissedeceksen onu yap canım. Kendine dikkat et." demişti. Yafes gülümseyerek Regina'yı öpmüş ve kraliçesine de bir buse kondurarak:
-Merak etme edeceğim." diyerek arabadan inmiş ve kapısını kapatmıştı. Yanındaki Rolf'e bakmıştı. Rolf "anladım efendim" dercesine başını eğmişti. Yafes 20 kadar muhafız alarak Ichamur'a giden yola yönelmişti. Hemen ardından kafile de yola çıkmıştı. Ölümüne at sürerek hava kararmadan Ichamur'a ulaşmıştı. Hemen handa bir yemek yemişlerdi. Bilerek lordun makamına çıkmamış, yabancı gibi girmişti şehre ve hana. Handa yemek yerken konuşulanlara kulak kabartmıştı. Havadan, sudan, gelen bahardan ve kervanlardan konuşanları dinlemeyi bırakmıştı. Askerlerine atlarını değiştirmelerini söylemişti. Garnizona giden askerlerin ardından hancıya giderek bir kadeh içki almıştı. Hancıya:
-İşler nasıl hancı?. Bahar yaradı mı?" diye sormuştu. Adamın birine içkisini servis eden hancı Yafes'in önüne gelerek:
-Akmasa da damlıyor diyelim de bir zeval gelmesin. Barış ve bahar epey yaradı işimize. Hele ki askerler ,her gece buradalar. Benden sonra uyuduklarına eminim." demişti kahkaha atarak. Yafes:
-Lordun bundan haberi yok mu? Kral bu işe epey kızar zira." demişti imalı bir şekilde. Hancı:
-Barıştan sonra askerler gevşedi. Lord sürekli denetçi gönderiyor ama kimi kime denetlettiriyor? Asker birbirini ele verir mi? Kral duysa hepsini ordudan atar ama şimdi ziyafette. Her askeri tek tek denetleyemez ki. Barış ona da yaradı. Düğünler, ziyafetler derken göbek yaptığını söylüyorlar." demişti. Gerçekten de kilo aldığını fark etmişti Yafes. Hatta biraz utanmıştı. Kolay gelsin diyerek handan ayrılmış ve muhafızlarla atlarını üstünde şehirden hızlıca çıkmışlardı.

Karı eriyen ıslak ve çamurlu dağa tırmanarak Nelag'a varmıştı. Lord Tulug'a bir muhafız birliğinin kaleye yaklaştığını bildirmeleri üzerine kapıda karşılamıştı birliği. Her ne kadar alelade bir başlık ve zırh giymiş olsa da kralı tanımıştı. Atından inen kralın önüne gelerek:
-Hoş geldiniz efendim. Sizi beklemiyorduk doğrusu. Şeref verdiniz." demişti. Yafes:
-Hoş bulduk Lord Tulug. Planda olmayan bir yolculuk oldu. Hemen konuya geleyim zira geri Tulga'ya dönmem gerekiyor." demişti. Tulug:
-Nasıl isterseniz majesteleri buyurun salona geçelim. Bir şeyler yeriz, içeriz." demişti. Yafes:
-Başka zamana kalsın lordum. Dediğim gibi biraz acelem var. Hatırlarsanız kaleyi fethettiğimizde zindanda bir minder bulmuştuk. Üstünde Esfadon yazıyordu. Hala yerinde mi?" diye sormuştu lorda. Bir anlam veremeyen Lord Tulug zindanın kapısına ilerlerken:
-Evet hatırlıyorum majesteleri. Hala yerinde olmalı. Bir şey değiştirmedik." demişti. Zindan kapısı açıldığında hızlı adımlarla mindere giden Yafes bıraktığı gibi bulmuştu. Altında neyle yazıldığı belli olmayan "Esfadon" yazısı duruyordu. Elini gezdirdiğinde bir sertlik hissetmiş ve hançerini çekerek minderi yarmıştı. İçinden ince bir tuğla çıkmıştı. Bu neyin nesi diye düşünürken duvardaki bir tuğlanın diğerlerinden ince olduğunu fark etmişti. Elindeki parçayı oraya oturttuğu anda kafasına yukarıdan bir tuğla düşmüştü. Küfrederek tuğlayı eline almış ve bir oyuk içindeki anahtarı görmüş ve çıkarmaya çalışmış ancak becerememişti. En sonunda sinirle yere çarptığı tuğladan bir anahtar ve çok fazla katlanmış bir kağıt parçası çıkmıştı. Kağıtta Esfadon'un tutuklanma emri ve nedeni yazıyordu. Kraliyet tacının çaldığını yazan kağıdı okuyup diğer elindeki anahtara bakakalmıştı.

Mount & Blade : WARBAND (DÜZENLEMEDE)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin