let go

809 80 49
                                    

Tekrardan merhaba ben geldim 😊 size uzun bir bölüm getirdiğimi umuyorum inşallah beklentinizi karşılar ve beğenip yorum yaparsınız. Hepinize iyi okumalar 🖤🖤🖤🖤.

Sonunda bitmişti. Bir turnenin daha sonuna gelmişlerdi. Artık dinleme vakti gelip çatmıştı, içlerinde ufak bir hüzün taşısalar da herkes mutluydu.

Final konserinin sonunda duygu dolu anlar yaşanmıştı fakat armylere gülmeyi asla bırakmadı üyeler. Sonuçta bu bir son değildi, yeni başlangıçlar için kısa bir vedaydı.

Yurtta gürültülü bir ortam vardı. Eşyalarını toplamak için oradan oraya geçen üyeler ve birbirlerine eşyalarının yerini soranlar. Tüm bunların yanı sıra önceden eşyalarını toplayan Jungkook gitmek için vedalaşmaya hazırdı. Herkese sıkıca sarılıp iyi tatiller diledikten sonra en sona bıraktığı Jin hyunguna sıra gelmişti. Yaklaştığı sırada ona doğru açılan kolların arasına girdi ve başına omzuna yaslayarak sıkıca sarıldı onu 1 ay göremeyecekti ve ne kadar ailesinin yanında olmayı sevse de, aşık olduğu kişiyi görememek çok farklıydı. Keşke karşı tarafla aynı hisleri paylaşsaydım diye içinden geçirmeden duramıyordu.

Düşünceler eşliğinde sevdiği adamdan gelen kokuyu son kez ciğerine çekerek kollarını ayırmak zorunda kaldı ve son kez herkese el salladıktan sonra bavulunu sürerek kapıdan çıktı. Kendisini bekleyen arabaya binerek kısa süreli olsa da Seul'a veda etti.

Geride kalan Jin ise güzel sarılma sona erdiğinde boşluğa düşmüş hissiyatından hala kurtulamamıştı. Zaten aklı son konserde yaşananları düşünmekten başka bir işe yaramıyordu. Boş boş etrafa bakıp kaldığı yerden toplanmaya devam etti. Planları vardı aslında ilk ailesinin yanına uğrasa da sonraki amacı biraz gezip kafa dağıtmaktı. Böylece eski haline dönebileceğini umuyordu.

Kafası karışık bu iki insan kendilerine neyin iyi geldiğini bulabilecek miydi ?

Tatilin başlarında evine dönen Jin ailesini ne kadar özlediğini bir kez daha fark etti. Onlarla geçirdiği günler normale göre daha rahatlatıcıydı. Tabii bu kafasındaki sesleri bastırdığı anlamına gelmiyordu. Hatta annesine yurt dışına çıkacağını söylediğinde bir sürü azar yemişti. Ama buna ihtiyacı vardı, yalnız kalmalıydı. İşin içinden çıkmak için buna ihtiyacı olduğunu düşünüyordu.

Artık gitme zamanı geldiğinde kendini ilk durağı olan Fransa'sa buldu. Marsilya'da bir otelde oda ayırtmıştı. Uçaktan indiğinde sıcak bir akşamüstüydü. Esen ılık rüzgar tenine değip geçiyordu. Otele yaklaştıkça burnuna deniz kokusu doldu, yüzünde oluşan hafif bir tebessüm vardı. Nedensizce kendini tüy kadar hafif hissediyordu. Aşıklar ülkesinin, aşıklar şehrinde değildi. Çünkü buraya aşkını gömmeye gelmişti, mezardan kalkan aşkını...

O günün akşamında güzel bir yemek yedikten sonra kendini sokaklara attı. Tanınmak istemiyordu ve bu şehirde özgürce gezmek istiyordu. Renkli ve gürültülü bu sokaklar ona özgür hissettiriyordu ve bu çok özlediği bir duyguydu. Burada fazla kalmayacaktı planı kısa sürede olabildiğince gezmekti. Yorulduğunu hissettiğinde limana bakan bir bankta oturdu. Gece hayatı aktif bir şehirdi ve görseli muazzamdı, birkaç fotoğraf çekti. Hoşuna gitmişti buranın atmosferi. Etrafta biraz daha gezindikten sonra otele dönmeye karar verdi, üstünde uçuşunda verdiği yorgunluk vardı. Birkaç sokakta kaybolsa da sonunda otele dönmüştü. Kendini yatağa attığı gibi uykuda dalmıştı.

Ertesi gün güzelce kahvaltı yaptıktan sonra biletini kontrol etti. Bugün operaya gidecekti. Marsilya'ya gelmişken opera izlemeden gitmek olmazdı. Vaktinin olduğunu kanaat getirerek opera binasının yanındaki dükkanlarda gezmeye karar verdi. Eski tarz binalar ve dükkanlar çok hoş gözüküyordu, bol bol fotoğraf çekmeyi unutmadı. Hediyelik eşya dükkanına denk gelip ailesine ve üyelere bir şeyler almaya karar verdi.

mellifluous 와   jinkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin