《6》

2K 81 27
                                    

Hastaneden çıkmıştık fakat deli gibi yağmur yağıyordu. Gök delinmişti resmen.

Otoparka kadar ıslanmadan gitmek imkansızdı çünkü yanımızda şemsiye yoktu.

Ayaz deri ceketini çıkarıp hemen kafamın üzerine tuttu. Kafamın ıslanmasından korunmuş olsam da vücudum ıpıslaktı. Tabiri caizse donuma kadar ıslanmıştım.

Fakat bu cömert hareketi karşısında -her ne kadar hoşuma gitmiş olsa da- utanmıştım. Çünkü çocuk şu an sırılsıklam olmuştu benim yüzümden.

Yandan bir bakış attığımda saçlarının ıpıslak olduğunu ve alnına dökülen saç tutamlarının ucundan su damlalarının aşağıya düştüğünü gördüm. Kendisi bu durumdan hiç rahatsızlık duymuyor hatta hiç üşümüyor gibi durumundan memnun gözüküyordu.

Üzerinde V yaka sade siyah tişört vardı ve vücuduna yapıştığı için göğüs ve karın kaslarının kıvrımlarını rahatça gözler önüne seriyordu.

Hararet basmıştı beni. Hava yağmur yağmasına rağmen birden sıcakladı sanırım, diye avuttum kendimi. Acaba şu an yanaklarım sıcaktan mı kızarmıştır, yoksa utanç ve heyecandan mı?

Yanımda 1.90-2 küsür boylarında, yakışıklı, kaslı, nazik ve benden bi kaç yaş büyük gibi duran bu genç adamla hiç bir alakası yok, kesinlikle; diye geçirdim içimden.

Her ne kadar manzara hoşuma gitmiş olsa da benim yüzümden hasta olabilir, diye düşündüm. Bu durum hoşuma gitmemeli. Kendime gelmek adına boğazımı temizledim ve Ayaz'ın dikkatini istemeden de olsa üzerime çektim.

Bana bakıp sırıttığında sinirlenmiştim. Neye gülüyordu? Yoksa şu an komik mi gözüküyordum?

"Neye gülüyorsun? Komik bi durum mu var yoksa?" diye sinirle tek nefeste sordum.

Çenesiyle koltuk değneklerimi işaret etti. Evet, ilk defa böyle bir şey kullanıyordum ve koltuk değneklerimle yürümek için adeta savaş verdiğimin farkındaydım. Sanırım bu halimle oldukça eğleniyordu. Kaşlarımı çatıp önüme döndüm.

Koltuk değneklerini kullanmakta her ne kadar zorlanmış olsam da, güç bela Ayaz Bey'in arabasına binmeyi başarmıştık. Kendimle gurur duyuyordum.

Arabaya binmeden önce elimdeki değnekleri alıp koltuğun arkasına koydu ve beni dikkatlice ön koktuğa otturttu. Arabada o da yanımda yerini alınca kısa bi an kıpırdamadan karşıya baktı, sonra derin bi iç çekti. Muhtemelen dalıp gitmişti.

Kim bilir neler geçiyordu aklından. Yüz ifadelerinden neler düşündüğünü tahmin etmek imkansızdı. Çünkü ifadesiz tuttuğu yüzünde bir gram bile mimik oynamıyordu.

Ben onun yüzünün yandan her bir kıvrımını dikkatle incelerken, o birden kafasını benim tarafıma doğru çevirdi, yakalandığımı düşünüp refleks olarak hemen önüme döndüm. Çaktırmadan yan gözle baktığımda yüzüme bakmadığını gördüğümde içimde tuttuğum nefesi sessizce bıraktım. Ayağıma bakıyordu.

Ayaz alçıya kısa bir bakış attıktan sonra arabayı çalıştırdı ve hareket etmeye başladık.

"Nasıl hissediyorsun?" dedi ilgiyle ve yoğun bakan gözleriyle.

"Fiziksel olarak mı, ruhsal olarak mı?" buruk bi iç çektim "Fena sayılmaz"

Yağmur az öncenin aksine azalıp yavaşlamıştı, yağmur damlaları arabanın camına vurup yavaşça aşağı doğru kayıyordu. Ardından çıkardığı tok ses iyice uykumu getirmişti.

Bu sırada yaklaşık 1 saat önce yaşanan olayı aklımda 50 kere baştan oynatmıştım bile. Her detaya girerek, atlamadan. Tecavüzle, belki de ölümle yüz yüze gelmenin eşiğindeyken, beni bu kâbusun içinden çekip çıkaran ve hayatıma bodoslama giren Ayaz'ı düşündüm.

|BİLİNMEYEN NUMARA|✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin