一Tanrı gibi gülüyor, zihni elmas gibi.

2.1K 181 191
                                    

C- He* laughs like God, his mind's like a diamond.

Gözlerimin önünde beliren siluetler benimle bir ezik gibi dalga geçerek başımın etrafında daire çiziyordu. Zonklayan başıma eş olarak vücudumu saran üşüme hissi beni şu anda bayıltabilirdi fakat ben inatla onları görünmez kanatlarımla savuşturup dik durmaya çalışıyordum.

Önümde, tam sehpanın üzerine dağılmış deste deste fotoğraflarımıza bakış atıp ardından hiçbir tarafa bakamamak utanç kazanı içerisinde kavrulmamı sağlıyordu. Xiao Zhan hemen yan tarafımda oturmasına rağmen fotoğraflara bir defa bakmış, ardından hiç bakmamıştı.

Şimdi ise ikimiz de dedenin oturduğu tekli koltuğa dönük bir şekilde otururken dedenin ciddi bir şekilde ikimizin de yüzünü ezberlemesine izin veriyorduk. Boğazım kuruydu, başım ağrıyordu ve saçım gözümün önüne gelip burnumu kaşındırsa da elimi kaldırıp o tutamı kulağımın arkasına sıkıştıramıyordum.

Kısacası, olduğum yerde mimlenmiştim.

"Pekâlâ, nasıl tanıştığınızı anlatmayacak mısınız çocuklar? Susmaya mı geldiniz? Ya sen Yibo, benden utanıyor musun?"

Gözleri üzerimde hissedince gergince yutkunup hafifçe gülümsedim. Dudaklarımı ıslatıp konuşacağım sırada ne söyleyeceğimi bilmediğim için duraksadım ve kafamı öne eğdim.

Utanıyordum.

Öyle çok utanıyordum ki bütün vücudum sanki cehennemdeymiş gibi cayır cayır yanıyordu. Elini dizime atıp arada okşayan Xiao Zhan'a gözlerimi kısıp bakışlar fırlatsam da sırıtmaktan çekinmeyip utanmamam için hiçbir şey yapmamıştı.

Elim onun hemen kalçasının yanında duruyordu ve bunu fırsat bilip kısa bir çimdik atarak onun sıçramasını sağlamıştı. Kaşları çatık bir şekilde bana baktığında kafamı yana eğip dudaklarımı araladım.

"Birtanem, ailen ile ilk kez tanışacağım fakat sen heykel gibi duruyorsun?"

Sehun'un hafif kıkırtısını ağzına kapattığı eline rağmen duyup ona döndüğümde dudaklarını içine çekerek fermuar işareti yapmıştı. Ona göz devirip sahte gülümsemem ve delici bakışlarımla Xiao Zhan'a baktığımda aydınlanmış gibi kaşlarını kaldırıp omuzlarını dikleştirmesi beni hayrete düşürmüştü.

Bir bebek gibi sanki kalbi uyuyordu da vücudu zorla burada duruyor gibiydi. Kafamı iki yana sallayıp gülümseyerek dedeye döndüğümde kafamı eğip ona selam verdim.

"Beş yıl önce, onunla parkta tanıştık."

Xiao Zhan'dan beklemediğim atak geldiğinde ona dönüp bana gülümseyeren suratına bir gülüşle karşılık verdim. Derin derin nefes alıp verişimi kimseye çaktırmamak için büyük bir çaba harcıyorken Zhan'ın dizimde duran eli sağ elimi kavramıştı.

Ellerimin onca şeye karşı onun ellerinden büyük olması beni keyiflendirirken parlaklarımı parmakları arasından geçirdim.

Dedenin gözlerini üzerimde hissederken kafamı tamamen Zhan'a çevirip gülümsemeye devam ettim, o ise bu sırada benim az önce yapamadığımı yapıp burnuma sürtünen tutamı kulağımın arkasına itmişti.

"Kaykay sürüyordu, ben de yürüyüş yapıyordum. Sonra bir anda düştü, koştum gittim yanına."

Yalanımızı anlatmaya başlaması beni gererken parmağı baş parmağımın tırnağını okşamaya başlamıştı. O anda alevlenmeye devam eden kalbime hafifçe su serpip yutkunarak geriye yaslandım.

"Dizi çok kanıyordu, ben de onu kucaklayıp salıncağa oturttum. Sonra da park yolunun hemen üzerindeki eczaneye gidip pansuman için gerekli şeyleri aldım. Bir yere ayrılma, geleceğim dedim. O da gitmedi, beni bekledi,"

Divørce [YiZhan ✓]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin