0.1

2.8K 121 220
                                    

Yumuşacık yatağımdan lanet alarmın sesiyle kalktım. Keşke normal insanlar gibi geç kalabilme şansım olsaydı fakat Profesör Strange çok kızıyordu.

Çıplak ayaklarımla soğuk zemine basarak banyoya gittim ve rutin işlerimi halledip odama geri döndüm.

Altıma mini, siyah, pileli eteğimi giydim ve üzerime de beyaz çizgili, kapalı lacivert, V yaka kazağımı giyerek turuncu, göğsümün tam altında olan düz saçlarımı saldım. Sıra makyajımdaydı. Kırmızı bir ruj sürdükten sonra hafif dumanlı bir göz makyajı yapıp eyeliner, rimel gibi klasik şeyleri de sürdükten sonra aşağıya indim ve kendime kahve yapmaya başladım.

Arkham'da bir psikologtum. Ama Profesör Strange gibi onların beyinlerini yıkamak yerine konuşarak hallediyordum. Şu ana dek Profesör Strange'in beynini yıkayacağı bir sürü hastayı alıp tedavi etmiştim ve beni kovma gibi bir lüksüde yoktu çünkü Dedektif Gordon beni bilerek Güney'den buraya taşındırıp Arkham'a doktor olarak yerleştirmişti. Doğal olarak Profesör Strange ile aram çok ama çok kötüydü.

Kahvemi içtikten sonra dizimin bir karış altında olan siyah topuklu botlarımı giyip montumu giydim ve çantamı da alıp bir taksiye atlayarak Arkham'a doğru yola çıktım.

Arkham'da vardığımda soğuk havanın daha da soğuklaşmış olduğunu hissettim. Zaten Gotham'da ne zaman güneş görmüştük ki?

Arkham'a girerek odama geçtim ve çantam ile montumu bırakarak telefonum ile ilgilenmeye başladım.

Kapım çalınmadan açıldığında Profesör Strange'in geldiğini anlamam çokta zor olmamıştı.
İçeriye girince ayağa kalktım ve o oturunca bende oturdum. Her zaman ki gibi gıcık gülümsemesiyle konuşmaya başladı, belli ki bana zor olacak bir şey vardı.

"Doktor River, bugün yeni hastamız Jerome Valeska'ya terapi uygulayacaksınız ve iki seans olacak birisi saat 5'te, diğeri de gece 12'de."

"Bir dakika, Jerome Valeska? O ölmemiş miydi?"

Elleri cebinde omuzlarını yukarı kaldırıp konuştu, "Demek ki yaşıyor."

"Bir de siz az önce gece 12'mi dediniz? Ama ben 8'de çıkıyorum!"

Beni duymamış gibi yaparak gıcık gülümsemesiyle bana gülümsedikten sonra elleri cebinde odamdan çıktı.
Lanet olsun sana orospu çocuğu!

Arkasından orta parmak çektikten sonra sinirle yerime geri oturdum.

Telefonuma baktım. Saat daha 9'du ve diğer hastalarımla ilgilenmek için bol vaktim vardı. Yerimden kalkıp hastaların toplanma salonuna gittim.
Kilidi açıp içeri girdim ve hastalarımın ördek - kaz oynadığını gördüm. Onlara doğru ilerleyip samimi halimi aldım.

"Hey! Bende oynayabilir miyim?" diyip gülümsedikten sonra ebe Molly yanıma geldi.

"Peri kız! Hadi gir oyuna!"

Kolumdan tutup hızlıca oyuna sokunca bozuntuya vermeden onlar gibi yere oturdum. Molly beni söylediğine göre mini pembe elbiseli ve beyaz kanatları olan bir peri kız olarak görüyordu ve bana sürekli peri kız diyordu.

Onlarla bir süre oynadıktan sonra kalktım ve yanlız başına oturan hastam Gregor'un yanına gidip oturdum ve sırtını sıvazladım.

"Neyin var Gregor?"

"Burada olmak istemiyorum. Bir sürü canavar beni yemeye çalışıyor."

"O canavarlar senin kötü biri olduğunu düşünüyor ve kötü ruhunu yemeye çalışıyorlar. Beraber onları yenebiliriz!"

𝒑𝒂𝒓𝒕𝒏𝒆𝒓 ッ 𝘫𝘦𝘳𝘰𝘮𝘦 𝘷𝘢𝘭𝘦𝘴𝘬𝘢Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin