Kendinizi hiç dünyaya ait hissettiniz mi? Ben buraya aidim dediniz mi? Ne yazık ki ben demedim! Belki de bir nedeni vardır!..
Dünya nasıl bir yer? sorusuna hakikatli bir cevap vermek ne kadar zamanımızı alır? Ya da Zamanı durdurma şansımız var mı? sorusu? Ah, tuhaf sorular değil mi? Neden şimdi geldi ki aklıma? Kafam o kadar dolu ki artık ne düşüneceğimi ne düşünmeyeceğimi bilmiyorum. Depresyonun eşiğindeyim. Hatta depresyondayım! Ne de olsa babam ve annem bir ay önce boşandılar ve şu an doğduğum, büyüdüğüm şehirden, Ankara'dan, bambaşka bir şehre doğru yol almaktayım. Uçakta kafamı meşgül etmesi için aklınıza gelebilecek hatta gelemeyecek birçok şey düşünüyorum. Ama ne yazık ki beş yaşındaki kız kardeşim Lara ve annemle yolculuğa çıktığınızda olduğunuz durumu unutmak çok zor!
Babam Ankara'da kaldı. Onu seviyorum ve özleyeceğim. Annem, Lara ve ben İstanbul'a yeni bir hayat sürdürmek için gidiyoruz. Çok stresli geçiceğine yüzde iki yüz bin eminim! Asıl gerçek şu ki annem ve babamın ayrılması beni çok yaraladı. Ne de olsa onlar benim ailem ve şimdi hep ayrı yaşayacaktık. Evet babamı tatillerde görebilecektim ya da babam istediği zaman bizi görebilecekti ama bu aynı şey değil. Onunla birlikte, yan yana olmak gibi hiç değil!
Babam ünlü bir mühendis ve annem de bir hakim. Ne tuhaf bir uyum ama! Annem babamı başka biriyle basınca iki hafta içinde anlaşmalı bir şekilde boşandılar. Aslında bu yıllardır vardı yani babam annemi yıllardır aldatıyordu. Ama annemin bir kanıtı yoktu. Evlilikleri yıllar öncesinden bitmişti zaten. Sadece bizim için evcilik oynuyordular ama ben artık büyüdüm ve artık oyun yok! Zaten bu olay da bahane oldu. Yine de akşam yemeğinde sofraya birlikte oturduğumuz da güzel bir görüntü oluşuyordu. Babam benim saçlarımı okşayıp öper, annem tabağımı bitirmem için baskı uygulardı. Şu an ne anneme ne de babama kızıyorum. Annem aldatılan kadın olmakta ve buna kızmakta haklı, babam ise yıllardır onu görmeyen, deliler gibi işine aşık karısından ilgi duymamakta haklı. Bu kaçınılmaz sondu ve oldu. Ah, keşke yine o anlara dönebilsem!
Bir ay önce hayatım tamamen normalken şimdi çok değişmişti. Hiç bilmediğim bir şehre İstanbul'a giderken beni üzen şey Ankara'daki arkadaşlarımdan ayrı kalacak olmak değildi çünkü zaten arkadaşım yoktu. Evet hiç yok! Aslında ailem dışında kimse yok. Lise son sınıf öğrencisiyim ve bugüne kadar dostum diyebileceğim bir tek arkadaşım bile olmadı. Zaten Lara'nın doğma sebebi buydu. Annem ve babamın benim yalnız kalmamam için güya yanlışlıkla yaptıkları Lara aslında bu yüzden doğdu. Ama iyi ki doğmuş yoksa beni delirtecek bir kız kardeşim olmayacaktı!
On yedi yaşında asosyal bir kız şimdi anne ve babasının ayrılığını ayrıca şehir değişikliğini nasıl çeksin değil mi? Çekecek, çekmek zorunda çünkü. Hayatımızı şekillendiren kaderlerimiz değil biziz ayrıca. Suyun yolunu yine bizler değiştiriyoruz gerek hatalarımıza gerekse doğrularımızla. Ve bu şekilde su yolunu buluyor yoksa su o kadar yol içerisinde nasıl bulacak yolunu?
"Uçuşumuz tamamlanmıştır, bizi tercih ettiğiniz için teşekkürler." Kaptanın bu sözlerinden sonra daldığım düşüncelerden çıkabildim. Kafamı yasladığım camdan kaldırdığımda fark ettim ki boynum tutulmuş, kalçamda çok büyük bir acı var. Teprendiğim gibi inledim.
"Afra iyi misin?" dedi annem endişeyle. Ah melek annem! Benden ve Lara'dan sevgisini hiç esirgemedi. Keşke babamdan da esirgemeseydi!
"İyiyim anne sadece boynum tutulmuş da." Annem önüne döndükten sonra kendi kendime fısıldadım. "Birde popomu hissetmiyorum, uyuştu!"
Sırt çantamı yukarıdan alıp koluma attığım sırada ceketimi çekiştiren Lara'ya baktım.
"Ne oldu Lara?" dedim bıkkınlıkla
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİRİUS YILDIZI / ASKIYA ALINDI!
FantasyŞehir değişikliği insana zor ama güzel gelir derler. Evet benimki de tam olarak öyle oldu ama hesaba katmadığım bir şey vardı. Kimsenin hesaba katmayacağı bir şey! Sihir! Bana zor gelen şeyin asıl gerçek sihir olduğunu öğrendiğimde her şey bambaşka...