Dilerseniz medya ile okuyun.
19 Kasım Cumartesi
16:16"Pekâlâ.." Konuşmasını zorlaştıran büyük lokmayı yuttuğunda ketçap ile bezenmiş dudaklara bakıp yüzümü buruşturdum. "Buranın şefi bir harika. En iyi burgerler onun elinden çıkıyor."
"Jongin-" Masanın üzerinde bulunan peçeteyi dudaklarına bastırdım. "Buraya ilk kez geldiğine yemin edebilirim."
"Elbette ilk defa geliyorum. Burası evime çok uzak." Bir ısırık daha alıp kolasını yudumlağında cümlesinin devamını beklerken pipetimle kolamda bulunan buzları oynadım. "Ama ilk defa buradan yemiyorum. Bana öğle aralarında ısmarladığın burgerlerin buraya ait olduğunu anlayacak kadar gelişmiş tat hafızam var."
"Oh.." Cevap vermedim, baş sallamam onun için yeterli de olmuştu zaten.
"Arabada devam edebilirim, sen ödemeyi yaparken dışarıda bekliyor olacağım." Kola ve burgerine sarılıp çıkışa yöneldiğinde kapıdan yükselen çan sesiyle ancak dağılmıştı şok halim. Az önce hesabı mı yıkmıştı o bana?
Yanaklarımı şişirip aldıklarımızı kafadan hesaplayarak parayı çıkarıp önünde dikildiğim kasiyer gence verdiğimde avucuna doldurduğu bir kaç bozukluğu elime bırarak ciddi bir ifade ile 'yine bekleriz' demişti.
Burger King çalışanlarının genelde güler yüzlü olması gerekmez miydi? Neden benim şansım hep kasıntı gençlerden yana oluyor peki?
"Ee, anlatsana." Cam kapının üzerinde bulunan yeşil çana kısa bir bakış atıp dışarı çıktığımda Jongin beklenti dolu bakışları ile önüme geçmiş, geriye doğru yürüyordu.
"Düşeceksin aptal, düz yürü." Omzundan tutarak yanıma çekmiş, homurtusunu göz ardı etmiştim. "Neyi anlatayım?"
"Sen menü seçimi yaparken ben telefonunu karıştırdım."
"Bu yeni bir şey değil. Hobi haline getirdin."
"Senin liseli çocukla konuşup buluşman yeni bir şey ama."
"Hm, konuştuğum söylenemez. Buluşmuyorum da."
"Onu tanıyorum." Dudaklarını ısırıp kaşlarını çattığını gördüm. Bunu bir şeyi hatırlamak isterken yapardı. "Beraber kahve almaya gittiğimizde sana bakacağım derken müşterinin üzerine buzlu çay dökmüştü. Ayrıca onu gecenin bir yarısı departmana da getirdin. Tanrım.." Bir kaç saniyelik kahkahası kulaklarımı çınlatmaya yetmişti. "Changbin kafayı yemek üzereydi. Çocuk tam iki kelime söylüyor, sanki beyni resetlenmiş gibi ben masumum diyor."
"Bu komik değil." Omuz silkip mırıldandım, cidden komik değildi.
"Hayır komik. Her şeyi izlemedin. Changbin bir ara ona pororonun şarkısını söyledi sakinleşsin diye. Sonra karşısında oturanın 3 yaşında olmadığı dank etmiş olacakki çocuğun garipser bakışları altında kafasını duvara vurup saçlarını çekiştirdi."
"Tamam.." Dudaklarımdan kaçan kahkahaya engel olamadım. "Bak bu komikti işte."
"Kesinlikle! Ve sonra sen geldin işte. Ah, onun kurtarıcı meleği~" Kanat yapmak ister gibi ellerini iki yanda sallaması onu daha çok tavuğa benzetmişti. "Sana her şeyi bir bir döküldü resmen. Çocuğun düğmesine basıp konuşmasını sağladın sanki. Onun için istediğin su var ya, sanki ona hayatının en anlamlı hediyesi gibi bakıyordu."
"Aptal velet." İstemsizce yukarı kıvrıldığını fark ettiğim dudaklarımı düz bir çizgi haline getirdim.
"Ona karşı tavrın çok sert ama. Çocuk resmen iki haftadır sana tek kelime bile yazmamış. Merak etmiyor musun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Berceste [BaekYeol]
Teen FictionDar görüşlü bir polis. Dengesiz, neşeli, kırılgan, aşık bir öğrenci. [Texting] Yok, burası olmamış. Tekrar uğramak lazım. #baekyeol [2.71 bin arasında #1] (30.10.2020)