7 Aralık Çarşamba
22:06"Bebeğim, beni içeri alır mısın artık? Bak baban da gitti zaten. Anneciğini endişelendiriyorsun." Kapının tıklanmasının hemen ardından gelen yumuşak ses beş saniyeliğine ağlamasını durdurmuştu. Sonra yine hıçkırıkları yükselmiş, ayaklarını yerde sürüyerek kapıyı açmıştı.
"Avv, ne oldu benim küçük bebeğime böyle? Burnun ve gözlerin domatese dönmüş." Chanyeol, annesinin bu ilgi dolu sözlerine rağmen ağlayarak yatağına döndüğünde Bayan Park onu takip etmiş, yatağa oturduğunda yastığı çekerek oğlunun başını dizlerine yaslamıştı.
"Saatler oldu, hâlâ ağlıyorsun. Endişelendiriyorsun beni Channie, lütfen anlat artık. Ne oldu?"
"Anne-.." Boğuk çıkan ses bir kaç hıçkırık ve burun çekişiyle kesilmişti. "Baekhyun iyi değil anne."
"Baekhyun?" İlk söyleyişte yabancı kaldığı ismi tekrar etme ihtiyacı duyduğunda sonunda anımsamıştı. "Polis arkadaşından mı bahsediyorsun? Neyi var? Çok mu hasta?"
"Hayır." Dindiremediği ağlayışı konuşmasını zorlaştırıyor, boğazını acıtıyordu. "O vurulmuş anne." Bu cümleyi tekrar etmek içinde bir yerleri hareketlendirmişti, ağlayışı şiddetlendiğinde annesi sessizce saçlarını oynamakla yetindi. Doğru kelimeleri seçmek istiyordu, ama ne diyeceğini kestiremiyordu.
"Korkuyorum anne."
"Minik farem," Bayan Park omuzlarını kavrayıp bedenini kaldırdığında ellerini yanaklarına sarmış, göz yaşlarını silerken burnuna öpücük kondurmuştu. "Durumu çok mu ağır?"
"Bilmiyorum.." Annesi alnına dökülen saçları geriye tarayıp yanağını okşamayı sürdürdüğünde biraz olsun sakinleşmişti.
"Peki nereden vurulmuş, kaç kurşun biliyor musun?"
"Bilmiyorum.." Başını olumsuz şekilde sallayıp burnunu çektiğinde annesi şefkat dolu gülüşü ile işaret parmağını burnuna bastırmıştı.
"Peki benim minik farem neden bu kadar ağlıyor? Ya o şu an çok iyiyse?"
"Ama onun canı yandı ve o.." Titremeye başlayan alt dudağı ile derin nefes aldı. "Anne o çok güzel, çok narin görünüyor. Elleri o kadar yumuşak ki tutsam canı yanacak gibi. O kurşun kim bilir ne kadar yakmıştır canını."
"Benim yüzü gibi kalbi güzel oğlum." Hoşnut bir gülüşle dudakları kıvrılan beden ellerinin altında tuttuğu yumuşak yanakları sıktı. "Neden onu görmeye gitmiyorsun? Bu sayede nasıl olduğunu öğrenirsin ve için rahat eder. Hm?"
"Hangi hastanede olduğunu bilmiyorum ki.. Hem, gidemem. Ya bundan hoşlanmazsa? Ya rahatsız olursa? Hem.. Sevgilisi de var, o bunu istemezse?"
"Bunu denemeden bilemezsin." Annesi bu defa alnından öpmüştü. "Ağlamayı kes ve akşam yemeğinde bana eşlik et."
Düzelttiği saçları bu defa karıştırıp ayağı kalktığında kapıdan çıkmadan önce duraksamıştı. "Hangi hastane olduğunu bilmemek engel değil. Sen istersen öğrenirsin de."
Odadan çıkan annesinin ardından acıyan gözleriyle baktı bir süre. Ağlama hissi hâlâ boğazını kasmayı sürdürüyordu, berbat göründüğüne de emindi. Dişlerini sıkıp yutkunarak ayağı kalktığında gözleri karardı. Bacakları uyuşurken peşinden gelen baş dönmesi ile tekrar yatağa oturduğunda avuç içini başına vurup kendine gelmeyi bekledi. Neredeyse akşam olmuştu ve bu saate kadar hiçbir şey yememiş, yattığı yerden kalkmadan sadece ağlamıştı.
Nefret ediyordu aniden kalktığında oluşan bu histen.
Midesinden yükselen sesler kalkması gerektiğini haykırırken bu defa sakin hareketler içinde çıktı odasından. Hareketleri sakindi belki, ama içinde oluşan şey bunun kesinlikle tam aksiydi.
Bastıramadığı korku ve endişe canını yakıyordu.
İnsanlara yaralarını ne kadar açarsan ilk önce seni o zayıflıktan vururlar. Zaaflarını belli ettiğinde kullanmaktan çekinmezler. Çünkü kırılacağın noktayı bilir, seni acıtmayı seçerler. Kimseye eksikliklerini belli etme. Gün gelir belli ettiğin kadar kırılıp incinirsin. Charles Xavier

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Berceste [BaekYeol]
Roman pour AdolescentsDar görüşlü bir polis. Dengesiz, neşeli, kırılgan, aşık bir öğrenci. [Texting] Yok, burası olmamış. Tekrar uğramak lazım. #baekyeol [2.71 bin arasında #1] (30.10.2020)