Davetiye

988 119 37
                                    

"Aklıma ne geldi... Acaba televizyona mı çıksam, kayıp annemi arıyorum diye? İyi de manşet olur, 'Öldü sandığı annesi aslında nerede?' "

3 gündür dedelerde misafirdik. İstanbul'a dönebilmek için Tuğrul abiyle Altan dedenin özel toplantılarının bitmesini bekliyorduk, tam 3 gündür.
Koskoca 3 gün, yani 72 saat, bu kadar ne görüştüklerini merak ediyordum açıkçası ama cesaretimi toparlayıp kimselere soramıyordum.

Çağrı dün İstanbul'a gitti. Çağın, ben ve Kısmet, üçümüz tüm günü mutfakta geçiriyorduk. Kısmet, Altan dedenin evinde yatılı çalışıyordu. Bütün gün Altan dedeye özel karışımlı içecekler, yemekler filan yapıyordu, biz de hayranlıkla onu izliyorduk. Henüz 19 yaşındaydı fakat Kısmet'ten çok önemli şeyler öğrenmiştim:

Bir kek kabartma tozunu fazla kullanmadan nasıl kabartılır, tane tane pilav nasıl yapılır, kahve en güzel nasıl köpürtülür bütün püf noktalarıyla anlatmıştı...

O anlatırken işsiz Çağın da yanımızda bizi dinlemiş, ara sıra beni dürtükleyerek, "Bak, iyi öğren!" diye talimatlar vermişti. Onu pek ciddiye almıyorum zaten, biliyorsunuz. Ama aramızda evliliğe dair bir karar alma aşamasında olur gibi olduğumuz için ister istemez ona bakınca çiçek desenli yemek takımları gözümün önüne geliyordu ve bu beni oldukça geriyordu...

Öyle veya böyle, sonuçta onunla evlenmek istemiyor muydum sanki? Bu sebeple Kısmet'i dört kulak açmış dinliyordum.
Ondan gerçekten çok şey öğrendim, kötü bir de huy kazandım: Gün boyunca Atv kanalından çıkamıyordum.

Müge Anlı bitiyor, Esra Erol başlıyor...
Uyuşturucu kullanır gibi bağlandım bu iki programa. Kaçırdığım eski bölümlerini geceleri internetten izliyor, ister istemez etkileniyordum.
Arada da Çağın'a "Bak, ileride böyle şıllığın tekiyle kaçar gider, beni 4 çocuğumla tek bırakırsan vallahi çıkarım televizyonlara, rezil rüsva ederim seni!" diye yükselesim geliyordu ama içimdeki ses "4 çocuk mu Sara, cidden mi?" diye dikkatimi başka yerlere çekiyordu.

Gerçekten, 4 çocuk mu Sara? Gerçekten, tek konumuz bu mu şimdi??

"I ıh. Olmaz Sara, teşkilata Müge Anlı'yı da dahil etmemize abim izin vermez."

Çağın'ın oynadığı oyundan dikkatini dağıtıp bana kulak vermesini beklemediğim için şaşkındım, "Esra Erol pekii?"

Kafasını kaldırmadan cevapladı, "Hele o hiç olmaz. Kadın yürüyen magazin gibi. Teşkilattaki herkesi ya evlendirir ya boşar... Bildiğim kadarıyla ajanların özel hayatlarıyla ilgilenmiyoruz."

Size de garip gelecek ama, Çağın son günlerde oldukça normaldi. Ciddiydi, bazen düşüncelere dalıyordu, hatta bir keresinde gece yatarken "İyi akşamlar" dedi. İnanabiliyor musunuz?
Bir iyi geceler olmasa da, bu onun için hayati önem taşıyan bir gelişme!
Bu olay beni ürpertiyordu haliyle. Onu bile hizaya sokan olaylar bu Sara'ya neler yapmazdı ki?

"Ehem... Şey mi o zaman? Imm..." diye mırıldanarak usulca yanaştım yanına.

Kısmet mutfakta temizlik yapıyordu, ayak altında kimseyi görmek istemediği için bizi salona kovalamıştı. Ben de fırsat bu fırsat diyerek kaç gündür beynimi kemiren soruları yöneltmeye hazırlandım.

Öncelikle, ilk çocuğumuzun adı ne olacaktı ve düğünde takılan takıları ne yapacaktık?

Öf. Ne diyorum ben? Tabii ki Rusya ve en önemlisi şu malum konu evlilik hakkında sorular sormalıydım. Biz şimdi gerçekten Rusya'ya mı gideceğiz, daha da önemlisi biz gerçekten evlenecek miyiz???

Ne zaman, nerede, kimler gelecek, abimin haberi olacak mı? Kimlere nasıl açıklayacağım bu durumu? Tek taşım ne büyüklükte olacak? Evlenme teklifi bile almadım, o ne olacak?!

Deliyle DELİ Olma!   (TAMAMLANDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin