-11- ♡ (1)

347 14 0
                                    

Cidden eklediğimi zannediyordum ama bugün bir baktım ki yayınlamamışım. Sizden özür diliyorum muhteşemo okuyucularım.

11.bölüm

Ne hareket edebiliyordum ne de konuşabiliyordum. Sanki zaman donmuştu ve hava şaşkınlık, kızgınlık, mutluluk, üzgünlük ezgileriyle dolmuştu. Sonsuzluğun içinde kapana kısılmış gibi hissediyordum.

Kafanızda açlıktan ölmek üzere olan bir kuşu canlandırın. Cılız vücudunu yürümeye zorluyor yemek bulmak için, uçamıyor bile. Kendini zorladıkça canı acıyor, uykusu geliyor öyle ki aklı uyumak ile yürümeye devam etmek arasında ikilimde kalıyor. Devam etmezse uykusunda ölecek, devam ederse ya kurtulacak ya da yemek bulamayıp acı içinde ölecek. Üç saniyelik bir duraklamadan sonra devam etmeyi seçiyor. Pes etmeyen bir kuş o çünkü. Saatlerce aranıyor yemeğini. Bulamıyor ve kendini rahatlamaya çalışıyor yaklaşan ölümü için, rahatlatıyor da ama her nasılsa tam alıştım derken bir yemek kokusu doluyor burnuna. Son gücünü de kullanarak yemeği buluyor. Yemek görmeyeli o kadar uzun zaman olmuş ki şok geçiriyor, halisülasyon zannediyor , yabancılaşıyor birden önündekine

İşte tam olarak öyle hissediyordum. Elif’in gözleri korku ile açılıyor ve hemen suçluluk duygusuyla düz turkuaz elbisesinin belinde birleşmiş ellerine kayıyor. Kızıl saçlı yabancıysa aynı duygular içerisinde bana sarılmak için öne doğru hamle yapıyor. Geri çekiliyorum tabi.

Nasıl?...” diyorum ama soru cümlesi şeklinde değil, anlamaya çalışıyorum olanları.

“Ceyda ben…ben çok özür dilerim.”

“Lütfen sus.” diyerek sözünü kesiyorum.

Her şeyi bulanık görmeye başlıyorum çünkü göz yaşlarım hücum ediyor gözlerime. Sadece bir metre uzaklıkta olan kızıl saçlı yabancı hızlıca sarılıyor bana. Portakal kokusu burnumu dolduruyor ve özlemin şiddetini daha keskin hissedebiliyorum.Omzumda göz yaşları hissediyorum ve onun da ağladığını fark ediyorum. Kesik kesik bir şeyler anlatmaya çalışıyor.

Seni….çok…ö-özledim. Üzgünüm, ço—ok üzgünüm. Anlatma-ma i-izin ver.

Gözlerime toplanan yaşları ben de akıtmak istiyorum ama sanki sadece içeri doğru akıyorlar ve ruhumu acıtıyorlar. Bunalmaya başlıyorum , sanki her şey üzerime geliyor. Ruhsal ve fiziksel olarak. Gözleri elimin tersiyle hızla silip asla yapamam dediğim şeyi yapıp ayrılıyorum abimin kollarından. Abimin benimle aynı tonda olan yeşil gözlerine bakmamaya direnç gösterip kızgınlıkla Elif’e bakıyorum ve beklide onu derinden etkileyecek zehirli kelimeleri söylüyorum sonra.

“Senden nefret ediyorum.”

Her şeyi ardımda bırakıp delice koşmaya başlıyorum okul çıkışına doğru. Aklımdan geçen onlarca cümle arasında bir iki tanesini yakalayabiliyorum.

Denize doğru git Ceyda. Ancak denizin sesi, güzelliği seni sakinleştirebilir.

Düşünme kimseyi, tek yapman gereken bir taksi bulmak ve her zamanki köşene çekilmek.

Koş Ceyda, koş…

Ve aynen öyle yapıyorum. Maskem yük gibi gelmeye başlayınca fırlatıyorum ve kalabalığın arasında koşuyorum. Kimse fark etmiyor bile. Okulun çıkışına ulaşıyorum. Bir an Barlas aklıma geliyor ama onu da kovuyor iç sesim.

Kimseyi düşünme

 Yolun karşı tarafındaki taksi durağına giderken arabalar korna çalıyor. Umrumda bile değil.

Kızım sen deli misin?” diyor taksici amca.

Sorusunu duymazdan geliyorum ve beni sahile doğru götürmesini rica ediyorum. Arkadan sanki birileri adımı sesleniyor. Çalışan arabanın gürültüsünden emin olamıyorum ve oradan uzaklaşıyorum.

RASTLANTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin