Bu bölümü multimediadalki şarkıyı açarak okumanızı tavsiye ederim. :') Sizi çooook seviyorum. Tüm destekleriniz için teşekkürler. Tek bir ricam var o da eleştirilerinizi bana bildirmeniz. İnanın çok mutlu edersiniz beni. Sevgiyle kalın vanilya kokulu okuyucularım ♡♡♡
Bölüm 11 (2)
Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan taksici beni sahile getirmişti. Yanımdaki , iyi ki de unutmadığım, çantamdan taksi tutarını ödeyip hemen şu anda bulunduğum yere koşmuştum. Zihnimde siren sesleri ses kirliliği yapıyor gibiydi. Sanki biri kafamın içine disko topu yerleştirmiş , dünyanın en korkunç lunaparkını inşa etmiş ve çıkarabileceği en tüyler ürpertici çığlığı atıyordu. Bir filin kafanızın üzerinde tepinmesinden bile beterdi bu. Fiziksel olarak hiçbir acı duymamama rağmen acı çekiyordum. Göz yaşlarım minik damlalar halinde akmaya başlamıştı bile. Yakında sele dönüşmelerinden korkmuyor değildim.
Bu nasıl olabilir? Diye sordum kendime belki bininci defa
Halisülasyon görmüş olma olasılığım da oldukça yüksekti tabi. Ama maalesef her şey çok net bir biçimde hafızama kazınmıştı ki bunun bir halisülasyon olması olanaksızdı. Sevinsem mi üzülsem mi ortalığı mı dağıtsam ? En ufak bir fikrim bile yoktu. Daha kendim ne hissettiğimi bilemezken nasıl sakin kalabilirdim ki.
Sakin kalamazsın hiçbir şekilde zaten. Hey! Abini gördün, sevgili arkadaşın Elif ile…
Kokusunu hissettin, sarıldın ona….
Hani ilk kollarına atılan sen olurdun Ceyda? Hani tüm düşüncelerini bir kenara bırakıp nasıl olduğunu sorardın ona? Hani nerede tüm o planladıkların? Suyun buharlaşmasından daha da mı çabuk unuttun bunları yoksa?
Bu gidişle iç sesim beni yarına kalmaz öbür dünyaya yollayacaktı.
En iyisi olayları gözden geçirip derli toplu düşünmekti.
Tabi bunu yapabilmek için gözyaşlarımın durması gerekiyordu. Durmadılar. Ne bekliyordum ki? Onlar da aç-kapa musluğu değillerdi sonuçta. İstediğim zaman durduramazdım. Üç tane derin nefes aldım ve verdim. İşe yaramıyordu. Sinirlenmeye başlamıştım, tırnağı uzun olmayan parmaklarımı avcuma batırdım. Tırnağım olmamasına rağmen canım yandığı berrak bir şekilde hissedebiliyordum. Abimin sesi kulaklarımda canlıymışçasına tekrar yankılanınca küçük gözyaşlarım hafif bir hıçkırık sesine eşlik etmeye başladı. Kontrolü kaybettiğimi hissediyordum. Bacaklarım her an beni yarı yolda bırakabilirdi bu yüzden sert hareketlerle sol arka çaprazımdaki banka oturdum. Ellerimi yüzümden saçıma saçımdan tekrar yüzüme dairesel bir sonsuzluk gibi dolaştırdım.
Belki bir belki de iki saat boyunca tam olarak neye ağladığımı bile bilmeden ağladım. Kalbim o kadar çok acıyordu ki. Bu kitaplarda anlatılan aşk acılarından beter bir şeydi. Abi ve en yakın arkadaş acısı. Özlemin ruhta açtığı yaranın acısı. Bilinmezliğin acısı. Kaybolmuşluğun acısı. Ne ad verirseniz verin. Sonuç, hissettikleriniz hep aynı. Ruhunuzda asla iyileşemeyeceğini bildiğiniz o acı, hiç doldurulamayacağını bildiğiniz o boşluk. Geçmez şeyler bunlar. İki üç günden silemezsiniz ruhunuzdan bunları. Belki üzerini örtebilirsiniz, daha katlanılabilir hale getirebilirsiniz zamanla ya da görmezden de gelmeye çalışabilirsiz ama kabul etmeniz gereken bir gerçek vardır ki o da şudur : Ruhunuzda açılan kara delikler sizin kimliğinizi de oluşturur ve yeni bir kimlik oluşturdunuz mu geri dönüşü yoktur.
Yaklaşık 2 yıldır görmediğim, sesini yalnızca anılarımdan canlandırabildiğim abimi daha 2 saat önce görmüştüm. Ne yapacağımı bilememiştim. Ha! Ceyda Soysal ilk defa nasıl davranacağını bilemedi.
Ayay
Çok da umrumda.
Zavallı Elifciğime de çok ağır laflar etmiştim. O da yeni görmüştü onu. Benden önce burada olduğunu bilecek hali yoktu ki. Yanlış yargılamıştım, en kısa zamanda özürlerimi iletmeliydim.
Barlas…
Onu da mı unuttun Ceyda?
Dürüst olmak gerekirse bulunduğum durumda en son düşündüğüm kişi Barlas’tı. Ne yaparsa yapsın o. Küçük bir çocuk değil ki.
Sanırım sakinleşmeyi başarmıştım.
Büyük bir adım. Aferin Ceyda.
Ve birden olduğum yerden sıçramama neden olacak telefonum zangır zangır çalmaya başladı. Neden bu kadar gürültülü yapmıştım ki zil sesini? Tipik ben işte ne olacak.
Kimin aradığını gördüğümde ikinci bir şok dalgası geçirdim. Annem arıyordu. Sinir katsayım beş katına çıktı ve tam kurtuldum dediğim o depresyonumsu duygu geri geldi. Dişlerimi sıktım ve içimden küçük bir çığlık attım ama bu yeterli değildi. Benim… benim bir şeyleri fırlatmam gerekiyordu. Elimde her ne varsa fırlatmaya hazırlandım.
Hazırlandım hazırlanmasına da fırlatamadım çünkü bir soğukluk hissettim ve yumuşacık bir el bileğimi çekip indirdi. Böyle bir şeye sıfır derecede hazırlıklı olduğum için gün içerisindeki bilmem kaçıncı sıçrayışımı gerçekleştirdim.
İnce, yumuşak ama bir o kadar da soğuk eller bu sefer hafifçe omzuma baskı yaptı.
“Kendimizi kontrol konusunda zorluk yaşıyoruz galiba ? Ne dersin prenses?”
Şaşkınlıktan konuşamadım ve başımı çevirmeden kim olduğunu anlamaya çalıştım.
Sonradan dank etti.
Bu kadife tonu ses ancak bir kişiye ait olabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RASTLANTI
Chick-Lit❝ Bazı ilişkiler tehlikeli bir r a s t l a n t ı d ı r . İki tarafın da hayatını değiştirir. ❞ ©Tüm hakları saklıdır.Hiçbir şekilde kopyalanması, yayınlanması, çoğaltılması yasaktır.