Bölüm-11❄️Gelin

4.7K 226 36
                                    

°Yıldızımızı doldurmadan geçmeyin lütfen ✬ °

Bölüm şarkısı ; Emir Şamur - Saçma sapan 🎶

-Berfu Kaba'dan devam

°

Bazen olduğundan daha fazla ümitsizliğe kapılır insan. Bildiklerini, öğrendiği, gerçeklere değişemeyecek kadar çaresizdir çünkü. Hiç düşünmeden ezberini bozabilir miydi bir insan? Sanırım tam olarak yaptığım şey buydu. Hafızamda yer edinen doğruları gerçekleriyle değiştiriyordum. Allahta şahidim ya tüm bunları bile isteye yapmıyordum. Maddem bir döngüdür dönüyor, bende o döngüye ayak uyduracaktım. Eksiğiyle fazlasıyla kendini akılı sanarak kalıbına güvenen bu adama oyununda eşlik ederek asıl akılının kim olduğunu gösterecektim.

Önümdeki deftere imza atmanın tek nedeni bu olmasa da üzerine titreyeceğim gözde nedenim buydu. Onun benden ne istediğini öğrendiğim gün ondan kurtuluşumda kolay olmuş olacaktı. En azından ben öyle umuyordum. Beni kendi elleriyle burnunun dibine kadar soktuysa onu tanımamada izin vereceğine şüphem yoktu. Göründüğü gibi olmadığını biliyordum. Ona baktığınız da mükemmel bir vücut ve kaslı bir beden görebilirdiniz. Uzun boylu yapılı oluşuna da takılabilirdiniz belki. Sert yapılı duygusuz bir adam olduğuda bir gerçekti. Ancak o tüm bunlardan ibaret değildi. O sinsi bakışları, evet sinsi kesinlikle başka bir anlam yükleyemezdim o dümdüz kirpiklerini bile kırırdatmadan bana bakan derin gözlerine. Sinsi ve kurnazdı. Aklından her saniye şeytani düşünceler geçtiğine yemin edebilirdim.

Kim bilir benimle ilgili ne tür düşünceler içerisindeydi de bu nikah defterini imzallattı. Ama unutulan bir gerçek vardı. Benim bu defteri imzalamış olmam sadece intikam almak istememdendi. Babam olduğunu söyleyen o adamdan, Haydar Beyzadeden, annemden, beni Alper Akdağa iten kim varsa bunun bedelini ödemeliydi. Çünkü biliyordum bu adamın öyle kolayca pes etmeyeceğini. Tuttuğunu koparan bir adam olduğunu açık açık gösteriyordu. Çekinmiyordu diğer yüzünü göstermekten.

Yanımdaki adam tüm duygusuzluğuyla imzasının nasıl olduğunu önemsemeden bir kaç saniye içinde deftere yarım yamalak bakarak atmıştı. Bu işi o kadar önemsiz ve normal birşeymiş gibi yapıyordu ki içimden elindeki kalemi çekip alıp kırmak geçiyordu. Tabi gücümün buna yetmeyeceğini bilerek def ettim aklımdan bu isteği. Hemen ardından nikah memuru bizi evlendirdiğine dair elime kanıt olarak küçük bir defter tutuştururken vakit kaybetmeden toparlanarak başka bir nikaha yetişmek için çıkıp gitmişti.

Şahitler yavaşça salonu terk ederken yanımdaki adam kendisine gelen aramayı yanıtlayarak bir eli pantolonun cebinde diğeri kulağına dayadığı son model telefonu tutarak yanımdan uzaklaştı. Elimde tutuşturulan bir kaç önemsiz kağıt parçasıyla kala kalmıştım. Ne bir adım ileri nede bir adım geri atabiliyordum. Ne söylemem veya ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Bildiğim herşey silinmişti zihnimden. Fakat asıl sınavım şimdi başlıyordu. Gidip dışarıdaki kulübede tutulan anneannemden hesap sormam gerekiyordu. Bana neden yalan söylediğini sormam avaz avaz yüzüne beni kandırdığı için haykırmam gerekiyordu.

Fakat bunu yapacak gücümün kalmadığını da biliyordum. Onlar için o kadar çok çırpınmıştım, canımdı onlar benim. Canınken bir hiç olduklarını öğrenmek adalet miydi? Neyin imtihanıydı ki bu. Onlar benim ailemdi. En azından ben öyle sanıyordum. Taki karşıma hiç tanımadığım yaşlı ve zengin bir adam çıkıp tüm gerçekleri yüzüme vurana kadar. Tüm bunları yaşamama sebep olan tek neden belkide oydu. Karşıma çıkmasıydı eğer ben yine bildiğim yalanlara ayak uydurup geçinip giderdim. Tek derdim geçim sıkıntısı, ödeyemediğim ev kirası, su faturaları olurdu. Bir tık fazla annemizin bizi neden terk ettiğini dert edinir daha sonrasında ona nefretimi kusar def ederdim zihnimden.

KAR TANESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin