°Yıldızımızı doldurmadan geçmeyin lütfen ✬ °
Bölüm Şarkısı ; 🎶
-Berfu Kaba'dan devam 🗣️
°
Tam olarak hayatımın neresinde ne zaman nasıl gülümsemem gerektiğini bilmiyordum fakat dudaklarımda adına samimi diyemeyeceğim bir gülümseme mevcuttu. Sahte ve bir o kadarda içten olmayan. Bilindik ama bir o kadar da yabancısı olduğum. Yabancısı olduğum şeyler bir gülümsemeyle sınırlı değildi kesinlikle. Üzerimdeki saks mavisi elbise de bana ait olmadığını tüm acımasızlığıyla avaz avaz bağırıyordu aynadaki yansımama. Etrafımdaki kadınlar saçımla uğraşan bu insanlar gözlerimin eski halinden eser bırakmayan bu makgöze hepsine yabancıydım ben. Tüm bunların neden gerekli olduğunu hiç bilmiyordum. Ne için bu kadar hazırlanıyordum onu da bilmiyor ve belirli bir kalıba sokamayacak kadar da anlamsız bir soru olarak görüyordum kendisini.
Ayağımdaki topukluların üzerinde durmakta büyük bir zorluk çekiyordum. Elbise beni boğuyordu. Bu gece nasıl dayanacağımı bilmiyordum. Kazasız belasız atlatabileceğimden de emin değildim. Bu geceyle kalsa güçlü durabilirdim belki ama bu geceden sonra Akdağ yalısında yaşayacağımı her hatırladığım da bu benim için katlanılmaz bir hal alıyordu. Saçımı bozmak ve makyajımı maf etmek istiyordum. Ayağımdaki topukluların her birini çıkarıp odanın en uçta köşelerine yollamak istiyordum. İçimdeki huzursuzluk ancak bu şekilde geçerdi. Fakat bu bir ihtimaldi.
"Çok güzel oldunuz efendim."
Gözlerimle işi biten kadın üzerimden çekilip gülümserken iltifatına hafif bir tebessümle karşılık verdim. Güzel olmak isteyen kimdi?
"Göz kamaştırıcı gözüküyorsunuz Berfu hanım."
Saçlarımla işi biten genç kızda diğer kadını takip ederken sessizliğimi koruyarak gülümsememi genişleterek karşılık verdim. Sirk palyaçolarına benziyordum bence. Nesi güzel olmuştu. Yüzümdeki boyalar çok olmasa da yinede rahatsız edici bir etkiye sahipti. Sanki gerçek yüzümü gizlemişlerdi. Kendimi tanıyamıyordum. Bunun için hepsine dava açma hakkına sahiptim öyle değil mi?
"Siz zaten güzeldiniz efendim fakat bizim bir kaç dokunuşumuzla peri kızına döndünüz."
Yeterdi bence bu kadar iltifat. Çünkü ben onların söylediğine değilde aynada gördüğüme inanıyordum. Üst kısmı dar belden aşağısı hafif dalgaları elbisenin eteklerinden tutarak aynadan uzaklaştım ancak dengemi sağlamakta çok zorlanıyordum. Normalde dolgu topuk olsa yürürdüm ama bu ayakkabıların altı inceydi ve imkan yok bu geceyi kazasız belasız atlatamazdım. Gelde bir hanımefendi gibi yürüyebil şimdi.
"Bunların daha az topuklu olanları yok mu ya? Yürüyemem ben bunlarla.."
Diye yakındım elimden tutup yürümem için destekte bulunan kadına. Hafifçe kıkırdayarak başını olumsuzca salladı. İşlerini böyle mutlulukla yapıyor oluşları güzel olsada gülümsemeleri beni sinir ediyordu. Beni dönüştürdükleri şu yaratığı her gördüğüm de onlara olan öfkem artıyordu.
"Malesef efendim Alper beyin verdiği talimatlardan dışarı çıkamayız."
Hay senin Alper beyine. Ne Alper'miş. Sabahtan beri Alper bey böyle Alper şöyle. Adamın yakışıklılığından tut iş hayatına girmesine kadar herşeyi konuşmuşlardı. Eşim olduğu içinde dünyanın en ama en şanslı kadınıymışım. Birde adamın gözlerinin içine baksınlar hele bakalım yine aynı şeyleri düşüneceklermiydi. Adamın gözleri dipsiz bir kuyudan ibaretti çünkü. Koyu ve esrarengizdi. Gözleriyle bile bir insanı kendine itaat ettirebilirdi. Hükmediciydi ve ben hükmeden insanlardan haz etmezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAR TANESİ
Chick-LitAnlamını yitirmişti alfabedeki tüm harfler şimdi. Yalnızca ikimiz vardık bu karanlık yerde. Korkuyordum, bu doğru. Titrediğim de bir gerçekti. "Sana dokunanın elini kırarım demiştim değil mi? " dedi buz gibi soğuk kelimleriyle. Elini masaya koyduğun...