2

26 3 9
                                    

"Ama sen onu gel anlat kalbe.. Yürüyor önümde büyük harbe, darbe üstüne darbe.. Uslanmıyor bu" dedim kendi kendime yola devam ederken.

Seviyodum bu şarkıyı, mükemmeldi. Kapının önüne kadar şarkıyı tekrarlamıştım ya, kim bilir kaç kere tekrarlamıştım.

Bu şarkıyı boku çıkana kadar dinliycektim ve sıkılıp yeni şarkılar aramaya koyuluçaktım, her zaman ki gibi.

Güldüm bu düşüncelerime, hep yaptığım şeylerdi.

Kapının önünde durup zile bastım, anahtarı çeketimden çıkarıp açmaya üşeniyordum, açık ve net.

Annemin kapıyı açmasıyla gözleri beni bulduğunda baştan aşağıya süzmüştü beni. "akşama Reyhan ablanlar gelicek Selen, o yüzden içeri geçiyosun dersin varsa yaparsın, üstüne değiştirip yanıma bana yardıma gel" demesine gözlerimi devirdim. Ne güzeldi ama ne işi vardı onların bizde. 'tamam' anlamın da kafamı sallayıp merdivenlere yani üst kata odama yöneldim.

Reyhan abla, Rüzgar'ın annesiydi ve tabii ki teyze dememe izin vermiyodu, yaşlı hissediyormuş hanımefendi.

Ruhi amca vardı bide tabii, Rüzgar'ın babasıydı oda ve tabi bide akşın.  Rüzgar'ın 3 yaş küçük kız kardeşiydi ve lise 2 ye gidiyordu.

16 yaşındaydı Akşın, Rüzgar ise 19. Ben 17 olurken Elif ve İrem 18 yaşındaydı. Sırf bü yüzden, bana ablalık taslardı ya.
Aynı sınıfta olmasak bile, ben erken yazıldığım için aynı son sınıf öğrencisiydim. 

Yatamda ki şu anlamsız oturmama son verip bir eşofman ve bi tişört seçip banyoma ilerledim. Kısa bi duş almam en iyisiydi, hem hep yaptığım gibi hayatımı sorgulayaçaktım ya.

Üstümdekileri çıkarıp kirli sepetine attım ve gidip suyu açtım, ah hayır küvetim yoktu ve maalesef keyif yapamıyordum.

Suyun altında gözlerimi sıkı sıkıya yumarken Rüzgar'la bu kadar yakınlaşmış olmamız, bilemiyorum hayret vericiydi. İnanasım bile gelmiyodu ya. Bugün bu yaşananlar ben de bi ilkti ya, hiç bu kadar yanaştımızı yada bu kadar yakın olmamız bana garip geliyodu.

Evet bize Reyhan ablalar geliyodu ama Rüzgar gelmezdi mesela o ya arkadaşlarıyla gezerdi yada evde kalırdı yani pek bilemiyorum.

Bugün de her zaman ki gibi gelmiyceni bilmemden dolayı rahattım. Garip hissettiriyordu bana kendimi sanki onu düşündükçe nefes alamıyodum veya daralıyodum ya.

Derin bi nefes çektim dudaklarımdan ciğerime hapsetmek istercesine ve dayanabildiğim kadar içimde hapsettim.

Sonrasın da ağzımı açarken, istemsizce bütün havada uçup gitmişti.
Duştan çıkıp havluya sarılırken yatamın üstüne koydum elbiselerimi giymek için odama döndüm. Saçlarımın uçundan su damlaları akarken gülümsememe engel olamadım, hoşuma gidiyodu bu her zaman ki gibi.

Üstümde ki mor renkli takıma baktım hoştu gayet. Göbeği yarım açıkken altımda ki eşofman tamamen baçaklarımı sarıyodu ve üstümdekinin göğsümün yan kısmın da verdi markası yer alıyodu beyaz bi yazıyla.

Kapşonlu bi tarzı vardı ve önüme gelen iki ipleri de eşitlerken merdivenlere yöneldim.

Sebepsizce onlar hep eşit yapardım hayır tabii ki takıntı değildi ama canım öyle istiyodu.

Annemin tezgahta salata yaptığını görmemle yanın da durdum biraz, yan gözle beni süzmekle meşguldü O'da.
"Güzel olmuşsun da o şaçlar nedir Selen? Gidip tara o saçlarını hasta oluçaksın bide senle uğraşamam" diyen annemin katı konuşmasını dinliyordum, her zaman ki gibi. Ne düşünceli bi kadın benim annem(!) diye gecirdim içimden gülümsemeye çalışırken. Dediklerine karşılık vermeyi es geçip " yapılçak bişi var mı? Masaya falan bişiler götürebilirim yada başka bişiler?" diye bi soru sordum.

Bana 'sen iflah olmazsın' bakışları atarken " şu tezgahın üstündeki tabakları götür Selen ve bi daha söylemiyeçeğim gidip o saçlarını tara" demesine kafamı salladım ve 2 tane tabağı elime alıp içere yani masaya götürdüm. Ve tekrar gelip 2 tabağı daha alırken yerine koydum, yani tekrardan masaya.

4 tane elimiz olsa güzel olurdu aslında herşey daha kolay olurdu. Yada ben şuan çok saçma şeyler düşünüyodum, hem öyle olucaksa 4 tane de bacağımız ve 4 tane de kulağımız olsun madem. Öfff her neyse ne saçmalıyodum ben.

İşimi halledip yukarı çıktım ve aynanın karşısını oturup dudak nemlendiricimi aldım. Çilekliydi ve ben buna bayılıyodum gerçekten ama tadı çok hoştu. Hadi ama bence herkes bu nemlendiricilerin tadına biraz olsun bakmıştı, buna inanmamı beklemeyin yani.

Dudağıma yedirmem bittikten sonra tarağımı aldım ve kendi kendime mırıldandım "başlasın bakalım eziyetin" çok doğru bir sözdü bu benim durumuma bakarsak. Arkamdan ikiye ayırdığım saçlarımı sağ kısmını önüme alıp ilk alt taraflarını açmam bitince, yukardan taramaya başladım ve aynı şekilde yine aşşarını.

Bunu sol tarafa da uyguladıktan sonra işim bitmişti ve son olarak saçlarımı arkaya atıp önüme gelenleri de kulağımın arkasına aldım. Arkamdan açıkta kalan belime değen soğuk saçlarım ürpermeme neden oluyodu.

Açıkçası bunu pek sorun etmedim, seviyodum bunu.

Kapının çalmasıyla direk aşağıya indim, mühtemelen gelen babamdı. Direk kapıya yönelirken açıp yorgun olan gözlerine bana çevirmişti babam. "ne bu enerji?" diyen babama baktım evet ona ben genellikle kapıyı açmazdım, hoş oda erken gelmezdi ya.

"hoş geldin baba" dedim, boynuna sarılırken, içimden gelmişti.
Ellleri hala bana sarılmazken biraz durdu şaşırmıştı sanırım,sonrasında elleri belimi bulduğunda sarılıp bana içten bi şekilde " hoş buldum kızım" demesine gülüp geri çekildim geçmesi için izin verirken. Arkamı döndüğümde gülerek bizi izleyen annemi gördüğümde "Valla Allah sohbetinizi arttırsın" dedi hala gülerken.



Gel desem işin vardır filan ‡ Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin