Sadece Bir Gülüş

100 18 6
                                    

Uyandığımda saat 10'a geliyordu. Bu gün dersimiz yoktu bu yüzden bu beni rahatsız etmemişti. Karşımda duran Seok Jin'in yüzüne baktım. Kirpiklerine, göz kapaklarına, burnuna, dudaklarına; mükemmelliğine... Yastığın üstünde gözümden akan bir damla göz yaşı yüzünden büyük nokta şeklinde bir ıslaklık oluştu. "Korkaklık etme..."  korkağın tekiydim... Göz yaşının yanağımda bıraktığı ıslaklığı sildim. Seok Jin bir anda gözünü açtı. Bazen böyle aniden uyanırdı. Sanki uyarılıyormuş gibi. Gülümsedi, ben de ona gülümsedim. Yavaşça doğruldum.

"Günaydın. Bu gün yine çok erkenciyiz."

İkimiz de güldük.

"Kahvaltı yapsak iyi olacak değil mi? Ama önce üstümüzü değiştirelim. Olur mu?"

Kafa salladı.

"Pekala. O zaman ben odandan çıkayım. Sen de hazırlanıp aşağı inersin."

Yataktan kalktım ve kapıdan çıktım. Kapıyı kapatıp sırtımı yasladığımda derin nefesler aldım. Koşarak odama gittim ve kapıyı kilitledim. Adım seslerimi duyup endişelenir düşüncesi bile terk etmişti beni. Ona bile endişelenemiyordum. Göz yaşlarım yavaşça süzülmeye başladı, artık gerçekten de taşmaya başlıyordum....

Seok Jin'den:

Namjoon odadan çıktıktan sonra yatakta doğruldum. Normal davranmıştı ama bir şeyler olduğunu seziyordum. Biraz daha dikleşmek için elimle kendime destek olayım derken yatağın üstünde bir ıslaklık hissettim. Küçük bir yuvarlak gibi, her an buhar olup uçabilecek ama senin başkaları görmeden uçup gitmemesini istediğin bir ıslaklık. Göz yaşı... Ama ağlanmamış, ağlansa tane tane olurdu. Eşsiz bir göz yaşı bu, tek bir nedenden akan tek bir göz yaşı... Tanelerce dökülmek istenmiş ama canını yakan kırıkları temsil eden tek bir göz yaşı düşmüştü yastığa.

Göz yaşlarını iyi tanıyordum çünkü onlarla uzun süredir beraberdim. Benim göz yaşlarım Ay Işığı'mdı, benim göz yaşlarım Kurtarıcı'mdı, benim göz yaşlarım her bir parçamdı ve ben; ben onları delicesine kaybetmemek istiyordum ama kaçını dökmüştüm sayamazdım...

«Seok Jin'in ablasına Ay Işığı diye hitap ettiği kısımlara ara ara raslayabilirsiniz.»

Şimdiyse Namjoon'un hangi kırığının ne denli yaktığını sorguluyordum içten içe. Yine benim için mi üzülmüştü? Ya da Ay Işığım için? Neden sürekli aklına o gelmeye başladı ki bir anda? Umarım ciddi bir şey yoktur.

Üstümü değiştirmeden önce yatağı topladım ve dolabımı açtım. Siyah yırtık pantolonumu ve beyaz sweat shirtümü aldım. Onları yatağımın üstüne attıktan sonra dolabı kapatmadan üstümü çıkardım ve kirli sepetine attıktan sonra yatağın üstündeki kıyafetlerimi giydim.

Dolabı kapatacağım sırada askılıkların üstündeki rafta duran siyah kutuya baktım. Evimden ayrılırken değerli eşyalarımı o kutunun içine koymuştum. Arkadaki pembe kutunun içindeyse onun eşyaları vardı.

Siyah kutuya uzandım yerinden oynatsam da-kutunun bir kenarı rafın dışarısına çıkmıştı- vazgeçtim. Bu gün ağlamak istemiyordum. Dolabın kapağını sertçe çektim ve bu kapağın kutuya takılmasına kutunun da yere düşmesine ve içindekilerin yere saçılmasına sebep olmuştu. Bense korkuyla geriye sendelemiştim. Endişem korkumdan öteye geçmiş, bilincimi kaybetmemiştim.

Kutunun içinde bulunan çerçeve ise binbir parçaya ayrılmıştı. O çerçevenin içinde ablamla birlikte olduğum sayılı fotoğraflardan biri olduğu aklıma gelince dizlerime batan kırıkları önemsemeden yere çöktüm ve kırık çerçevenin içinden fotoğrafı elime aldım.

Your Silent VoiceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin