2. Bölüm: SOĞUK DUVARLAR

128 26 6
                                    

HER İNSANIN İÇİNDE DELİ GİBİ KANAYAN TAZE, SICACIK YARALARI VARDIR, NE YAPARSA YAPSIN ISITAMAZ DIŞINDAKİ BUZ GİBİ SOĞUK DUVARLARI...

Gözümün önünde beş katlı bir bina var, ne olduğunu bilmiyorum. Harfleri birleştirip, heceleyerek binanın üzerindeki yazıyı okumaya çalıştım. Kız ye-tiş-tir-me yur-du. Bu da neydi böyle, ne anlama geliyordu, sadece kızların olduğu bir oyun yeri miydi?
Zeliha ablanın gözlerinin benim üzerimde olduğunu hissettim, başımı yavaşça sağa doğru çevirdiğimde gözleri dolu dolu bana bakıyordu.
"Burası neresi Zeliha abla?" dedim mırıldanarak.
"Arkadaşlarının olduğu bir yer, sen en çok burada mutlu ve güvende olacaksın." dedi.
Sahi mi? Burada arkadaşlarım mi olacaktı? Mutlu olacak mıyım? Aklımda bir sürü sorular. On metre ilerimizde duran, titiz giyinimli, takım elbiseli, mini lacivert ceket ve diz altı lacivert bir etek giymiş, kumral saçlarını düzenli bir topuz yapmış bir kadın duruyordu. Bana bakıp içten bir tebessüm etti.
Zeliha abla beni öylece bırakıp kadının yanına gitti, bana bakmadan, vedalaşmadan gri parkelerin üzerinden bir toz uçuşu hızıyla demir, üstü oval kapıya doğru yöneldi.
"Zeliha abla nereye, sen de mi?" diye bağırdım, arkasından koştum ama yetişemedim. Arkasına bile bakmadan terk etmişti beni. Gri parkelerin üzerine bir kez daha çöktüm. Ve kendime söz verdim.
"Allah şahidim olsun ki, artık hiç kimseye güvenmeyeceğim, kimseye bağlanmayacağım."dedim. Takım elibiseli kadın yanıma yaklaştı, yavaşça, incitmeden elimden tuttu, ayağa kaldırdı ve o parkeleri süpürmüş dizlerimi silkeledi.
"Ada!" dedi, sakin ve çekici sesiyle.
Başımı öne eğdim, adımı nereden biliyordu ki?
"Ada."dedi bir daha. "Hadi gel içeri girelim arkadaşlarınla tanış."dedi.
Kimseyi tanımak istemiyordum. Bir günde hayatım alt üst oldu ve ben hâlâ nefes alıyordum. Nefes aldığımda acımı soluk borumdan ciğerlerime kadar hissediyordum. Çünkü babamın alamadığı o nefesi ben hak etmiyordum. İçeri girdik, koridorda onlarca kapı vardı, içimde bir merak oluştu, acaba bu odaların içinde neler vardı. Uçan balonlar, büyük peluş ayıcıklar ve daha bir sürü oyuncaklar hayal ederken takım elbiseli kadın bir kapıyı açtı ve yan yana sıralanmış bir sürü suntadan yapılmış yataklar, o hayallerimle birlikte yerin dibine girmek istedim. Takım elbiseli kadın tam kapının karşısındaki, pencere kenarındaki yatağı göstererek,
"Bu yatak senin ufaklık, umarım arkadaşlarınla iyi anlaşırsın, aramıza hoş geldin."dedi. Yine sesimi çıkarmadım, bizi izleyen kızlara bir göz gezdirdim.
"Ha bu arada benim adım Nilay."dedi gülümseyerek. Zorla gülümsedim ona bakarak.
"Ben şimdi gidiyorum Adacığım, odam hemen karşıda, eğer bir şeye ihtiyacın olursa beni bulman yeterli."dedikten sonra tık tık ses çıkaran topuklu ayakkabısıyla uzaklaştı odadan.
Yatağıma oturduğumda kızlar bana bakarak aralarında fısıldaşıyorlardı. İki kız yanıma doğru yürüdü, biri siyah saçlı, zayıf, süslü bir kızdı. Diğeri ise onun aksine sade ve erkeksi bir görünüme sahipti.
"Adın Ada mı? Çok güzel bir adın varmış."dedi, sevecen bir şekilde.
"Benim de adım Lara."dedi. Nihayet konuşacaktım, artık cesaretimi topladım ve "Senin de adın çok güzelmiş Lara, memnun oldum."dedim. Ses tonu çok hoş, naifti. Birazcık da çıt kırıldımdı sanki. Hemen söze arkadaşı atladı.
"Hoş geldin Ada, ben de Zeynep arkadaşlar bana Zeyno derler, eğer sen de istersen Zeyno diyebilirsin."dediğinde mutlu olmuştum, etrafıma baktığımda Zeyno ve Lara'dan başka hiçbir kız çekici gelmemişti, sevmiştim ilk görüşte onları.
"Neden buraya geldin?"diye sordu Lara. Ağlamaya başladım, artık göz pınarlarım kurumak üzereydi. Lara üzgün ve mahçup bir şekilde bana baktı ve koşup küçük, koyu yeşil çantasından bir şey çıkarıp arkasında saklayarak yanıma geldi.
"Bak Ada, ben ve Zeyno üzüldüğümüzde bunu içeriz, çok iyi geliyor, gözyaşlarımız akmıyor."dedi. Masum bir şekilde bana doğru uzattı çikolatalı sütünü. Evet ben de çok severim çikolatalı sütü.
"Teşekkür ederim Lara."dedim burnumu çekerek.
Bunun üzerine Zeyno da pantolonunun cebinden çikolata çıkarıp tutuşturdu elime.
"Eee Adacığım çikolatalı süt çikolatasız olur mu hiç?" Ve geldiğim ilk dakika mutlu etmişlerdi beni. O zaman anladım ki onlar beni hiç tanımadan, bilmeden mutlu etmişlerdi. İşte gerçek dostluk da buna denirdi.

☆☆☆

Bugün buradaki yirmi beşinci günüm, ne kimse gelmişti, ne de sormuştu, artık tek ailem Lara ve Zeyno'ydu. İlk günden beri beni aralarına almışlardı, bu soğuk duvarları bana yuva, içimdeki acıyı da iyileştirmek istiyorlardı. Nilay öğretmen sınıfa girdi, hepimize göz gezdirdi, Zeyno'ya göz kırparak,
"Sanırım arkadaşlarınla iyi geçiniyorsun, artık kavga yok Zeyno."dedi, sakin bir şekilde. Zeyno biraz agresif ve sinirli bir kişiliğe sahip. Ama çok yufka bir yüreği var. Hepimiz pür dikkat Nilay öğretmene bakıyorduk, belli ki bize bir şey söylemek için gelmişti. Bugün yine çok güzel giyinmişti. Ela gözleri yaptığı yeşil göz kalemiyle daha çok belirginleşmişti. Hafif şeftali tonunda yaptığı rujuyla müthiş görünüyordu. Dudaklarını araladı ve dudaklarından beklediğimiz cümleler dökülüyordu.
"Çocuklar biliyorsunuz, yaz tatili başlamadan önce size yaz tatili bittiğinde okula başlayacağınızı söylemiştim. Aranızda birinci sınıfa başlayacak olanlar var, umarım okul hayatlarında başarılı, mutlu bireyler olurlar."diyordu. Okul mu? ne okulu?
Okula gitmek istemiyordum. Babam öğretmendi, birkaç kez onun okuluna gitmiştim, ama şimdi hazır değildim, Nilay öğretmen devam ediyordu.
"Lara ,Ada ve Zeyno siz yeni okula başlayacaksınız, yeni arkadaşlarınız olacak, mutlu olacaksınız."dedi. Ve arkasını döndü tam gidecekti ki ayağını sola kaydırıp bize döndü.
"Yarın servis gelecek, saat 12.10'da aşağıda hazır olun."dedi. Arkasını dönüp giderken hocanın arkasından Zeyno'nun gözlerini devirdiğini, baş parmaklarını kulağına götürüp, ellerini açtığını ve dilini çıkardığını gördüm. Odadaki herkes dayanamayıp kahkahaya boğuldu. Uzun zaman sonra ilk defa bu kadar içten gülmüştüm.
Sahi içimdeki taze, sıcacık yara mi soğuyordu? Yoksa dışarıdaki buz gibi duvarlar mı ısınıyordu?

☆☆☆

Hâlâ atlatmış değildim, o kâbus gibi günü. Sanki herşey rüyaymış gibi kâbusmuş gibi. Unutulmuyordu o gün. Yüreğimi koparmışlar da içimde büyük bir boşluk oluşmuştu sanki. Filmlerde görmüştüm, ölen insanları toprağın altına gömüyorlardı. Babam da şimdi o buz gibi toprağın altında mıydı?
Babama gitmek istiyordum.Ona akvaryumdaki balığın denizi özlediği gibi, kafesteki kuşun masmavi gökyüzünde özgürce uçtuğunu özlediği gibi, onu onun beni özlediği gibi özlüyordum.
Öyle dalmışım ki masmavi gökyüzüne, babamın gözlerine bakar gibi, Zeyno'nun beni sertçe dürtmesiyle irkildim.
"Kızım servis geldi, okula gidiyoruz. Ada, Ada, Ada demekten başıma ağrılar girdi nereye dalmışsın be!" demişti, kaşları çatık ve sert bir şekilde.
Yurdun bahçesindeydik. Küçük beyaz bir minibüs yanımıza yaklaştı ve binmek için adım attık. Kapıdan girerken bir şey fark ettim, sanki minibüs bizim için yapılmıştı, üçer basamak vardı dayanamayıp kıkırdamaya başladım. Neyse ki kimse görmedi, yoksa "Bu kız kafadan gidik mi ne ?" diye kendi aralarında küçük çaplı espriler yaparlardı. Bir aya yakındır hiç yurttan dışarı çıkmamıştım, keyifle pencereden dışarıda olan insanları izliyordum. Bir mağaza gördüm, evet evet bu oydu, babamla beraber gittiğimiz oyuncakçı dükkanıydı, ellerimi pencereye dayayarak ağlamaya başladım, minibüsün ilerlemesinden dolayı dükkandan uzaklaşıyorduk, kafamı arkaya doğru çevirdim ve artık gözden kaybolmuştu. Annem ve babamın yanımda olduğu zaman birlikte oradan sarı saçlı, mavi gözlü bana benzeyen tatlı bir bebek almıştık. Babam,
"Kızım gibi güzel bir bebek, sana senin cansız halini alıyorum." demişti. Evet babacığım kızın şimdi o sıradan, içi boş, cansız bir plastikten yapılmış oyuncak bebek. Araba durdu şoför başladı konuşmaya,
"Hadi çocuklar okulunuz burası. " dedi. Bize dört katlı, grimsi renkteki, daha önce sanki gelmiş olduğum bir binayı göstererek. Emin değildim, küçük adımlarla birkaç koltuğa tutunarak aşağı indim. Zeyno ve Larayla ürkek, süt dökmüş kedi misali birbirimize bakıyorduk. İçeri girdiğimizde bahçede korkunç bir kalabalık vardı. Bizim yaşlarımızdaki çocuklar ve sanırım yanlarındakiler de anne ve babalarıydı. Çaresizce birbirimize baktık, Lara ve Zeyno'nun da benim gibi gözlerinin sulu sulu olduğunu gördüm. Bizi sıra sıra dizilmiş halde okulun içerisine aldılar. Ben, Zeyno ve Lara aynı sınıftaydık. Bir süre bekledikten sonra içeriye uzun boylu, siyah saçlı, zeytin gözlü ve çok yakışıklı bir hoca girdi. İşin tuhaf yanı da bu yakışıklı, çekici adamın da bana bir yerden tanıdık gelmesiydi. İçeri gülümseyerek giren adamın benimle gözlerinin buluştuğu an şok içinde göz bebeklerinin büyümesiyle başladı ve yanıma doğru yaklaştı,
"Adacığım " dedi titrek sesiyle.
Şaşkınlık içinde büyüyen o zeytin gözlere baktım. Bir şeyler demesini bekliyordum ki,
"Tanıdın mı beni?" dediğinde evet tanımıştım artık, o benim babamın okuldaki öğretmen arkadaşı Kaan Hoca'ydı. Ve bu okul o okuldu. Herkes durmuş bizi izliyordu.
Babam bu okuldaydı, şu sıralarda oturan öğrencilere ders veriyordu. Artık bu okulda da üşüyordum, her yer babamın anılarıyla dolu.

BİR GECE 2 HECEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin