"Özür dilerim, kaba olmak istememiştim. Konuşamıyorum, bu nedenle beden dilini kullandım ama bilmediğinizi düşünemedim. Ben Park Jimin, umarım iyi anlaşırız!"
Elimdeki kağıtta yazanlar ruhuma acı çektirmişti. Gözlerim karşımdaki adamın gözleriyle buluştuğunda ise bu acı işkenceye dönüşmüştü. Masumca gülümseyen yüzü sevgiyle bana bakıyordu. Yeri yarıp içine girmek istedim.
"Asıl ben özür dilerim, kabalık eden benim. Ne diyeceğimi bilemiyorum. K-kusura bakmayın."
Söylediğim şeylerden sonra başımı yere eğerek oradan uzaklaştım. Utanç verici bir andı, benim gibi bilgili biri nasıl böyle davranabilmişti aklım almıyordu. Son cümlemi söylerken sesimin titrediğini fark etmem ile utancım iki katına çıktı.
Kütüphanenin dışına çıktığımda derin bir nefes aldım. Sırtımı duvara yaslayarak kendime gelmeye çalıştım. Gözlerimi gökyüzüne dikmek üzereydim ki aniden omzumda hissettiğim elle irkilmiştim. Kafamı çevirdiğimde görüş açıma Jimin girmişti. Hemen önüme geri döndüm. Yüzüne bakarken utanıyordum, onu mahçup etmiş miydim acaba?
Bulunduğumuz konumda garip bir atmosfer oluşturmuştuk. Ben ayaklarımı izliyordum, Jimin ise muhtemelen beni. Görüş açıma giren telefonla doğruldum. Notlarına yazdığı küçük bir paragraf duruyordu önümde.
"Kendini kötü hissetmeni istemem. Ben bu tarz olaylara alışığım, artık bunlar beni üzmüyor. Baştan başlayıp arkadaş olalım mı?"
Arkadaş. Bu noktadan sonra arkadaş olabilir miydik?
Utancımı gizlemeden yüzümü ona çevirdim. Fazla kızarmamış olmayı diledim. Yüzündeki tebessüm biraz olsun rahatlamamı sağlamıştı. Beklemediğim bir hareketle -sanki uzun zamandır arkadaşmışız gibi- beni kolumdan tutup heyecanla içeri çekti. İnkar etmeden onu takip ettim. Bankonun önüne geldiğimizde nazikçe kolumu bıraktı. Jimin, sağ taraftaki sandalyeye otururken onu taklit ederek sol taraftakine oturdum.
Boş boş birbirimizin yüzüne bakmaya başlamıştık. Diliyle anlatamadıklarını gözleriyle anlatır gibiydi. Birden aklıma Tae'ye önerdiği kitap gelmişti. Tam soracaktım ki kendimi frenledim. Kitabın konusu onun hayat hikayesiyle bağlantılı olabilirdi, bu nedenle sormam doğru bir davranış olmayabilirdi. Emin olamadım.
Jimin'in beni hafifçe dürtmesiyle düşünce bulutlarım toz olup kayboldu. Kafamdaki kargaşayı dışa yansıtmıştım sanırım.
"Sorun yok, bir kitap hakkında düşünüyordum da."
Kısa bir sürede telefonuna yazdığı yazıyı bana uzattı. Muhtemelen bu şekilde iletişim kuracaktık.
"Hangi kitap? Merak ettim."
Vücudumun donuklaştığını hissettim. Güzel, ne diyecektim şimdi? Gergince gülerek saçlarımı karıştırdım. Pür dikkat beni izliyor olması oldukça rahatsız ediciydi. Bakışlarından kurtulabilmek adına düşünmeden lafa atladım.
"Tacet Caritate. Eski memura önerdiğin kitap."
Yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu. Pamuk şekerle buluşan ufak bir çocuk misali sevinçlendi. Anlamsız bakışlarımla onu izliyordum. Heyecanlandığı her hâlinden belli oluyordu, telefonunu tutmakta bile zorluk çekti. Gülmekten çizgi şeklini alan gözleriyle yazdığı yazıyı uzattı.
"En sevdiğim kitaptır. Benim hayallerimi anlatan bir kitap. Eğer okursan, hakkında bol bol konuşmak isterim!"
Küçük bir flashback yaşadım. Anımsadığım kadarıyla kitabın konusu adım adım hayallerine giden dilsiz bir genç hakkındaydı ve çoğu şeyin üstesinden gelirken sevdiği adam en büyük destekçisi oluyordu. Yani karşımda oturan genç adam, aşık mı olmak istiyordu? Belki de sevgilisi vardı. Önyargıyla yaklaşmamam gerekli diye geçirdim içimden. Belki de kitabın içinde çok farklı şeylere değiniliyordu, bilemezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tacet Caritate | Jikook
Fanfiction"Sen benim kütüphanemsin." Yeni kütüphane görevlisi konuşma engelli Park Jimin'in ve kütüphanenin daimi okuru edebiyat öğretmeni Jeon Jungkook'un eşi benzeri görülmeyen aşk hikayesi. Jimin'in küçükken yaşadığı bir travma sonucu dili tutulmuştur, psi...