"İlk kez biri benim için yemek yapıyor. Her seferinde beni özel hissettirmeyi başarıyorsun. Teşekkür ederim!"
Şaşkınlıkla notlarında yazan yazıyı okumuştum. 'Ailesi nerede?' sorusu istemsizce düşüncelerimde gezinmeye başlamıştı. Aramızdaki ilişki güzel bir yolda ilerlerken bağımızı bu hadsiz soruyla zedeleyemezdim ancak dolaylı yoldan fazla belli etmeksizin sorabilirdim.
"İlk mi?"
Telefonu geri verirken şaşkınlığımın en ufak kırıntısını gizlemeden gözleriyle buluşturdum bakışlarımı. Benden kaçmak yerine karşılık vermeyi tercih etmiş, neyi ima ettiğimi gayet iyi anlamıştı.
"Evet, ailem genelde iş toplantılarında olurdu veya bilmediğim başka yerlerde. Çoğu zaman dışarıdan söyler ya da kendim yapardım."
İşaret ve baş parmağımın arasında kalan çenemi ovuşturarak elimde tuttuğum yazıyı okudum. İşkolik bir ailenin açtığı yaraları iyi bilirdim. Etrafınızdaki soğuk duvarlar bile ailenizden daha yakın olurlardı çünkü aileniz aranıza duvar değil, demir kapı örerdi. Bu, küçük bir çocuğun çocukluğunu yaşayamadan hayatta kendi ayakları üzerinde durabilmesinin mücadelesidir bir nevi. Belki de Jimin'in güçlü bir yanının oluşmasına katkı sağlayan şey de budur.
Konuyu fazla uzatıp üzerini örttüğümüz yaraları gün yüzüne çıkartmak istemedim. Ne de olsa bol vaktimiz vardı, güzel anı mahvetmek yerine başka bir zaman bunu konuşup dertleşebilirdik. Yüzüme hafif bir tebessüm kondurup telefonu geri uzattım. Parmaklarını nazikçe telefona yerleştirirken gözlerini benimle buluşturdu.
"Bir ara içmek ister misin?"
Küçük bir olayı nasıl büyütebilirsiniz adlı çalışma kelimenin tam anlamıyla bu oluyordu. Tanrım, gerçekten çoğu zaman Jimin'in yanında kendimi yerin dibine sokmak istiyordum.
Gözleri kaybolurcasına gülmeye başladığında eliyle yüzünü kapatma çabasına girmişti. İrislerimi şenlendiren bu görüntü karşısında dudaklarım epey bir yukarı kıvrılmıştı. Sanki birbirimizi neşeyle besliyor, mutluluğumuzla mutlu oluyorduk. Zaten sevmek böyle bir şey değil miydi? Aslında sevmek kelimesi pek de anlatılabilecek bir kelime değildi. Birisini derinden sevdiğiniz zaman tarifini oluşturmak size kalırdı ve bunu kelimelere dökmek genelde zor olurdu. Siz onu düşlerinizde barındırırken kalbinizin en naif köşesinde taht kurmasına izin verirdiniz. Kalp ritminizin ahenkle ilerlemesini engelleyen, kalbinize hâkim olmayı başaran birinin tarifi var mıdır sizce?
"Seninle içmeyi çok isterim!"
Çizgi şeklindeki gözleriyle bana bakmaya devam etti. Parmaklarını dudaklarının üzerinde gezindirirken benden bir tepki bekliyordu. Yüzümdeki gülümsemeyi bozmadan başımla onaylamıştım.
"En kısa sürede o zaman?"
Gözlerinin içindeki ışıkla bana bakıyordu. Elini yavaşça yüzünden çekerken onaylarcasına başını sallamıştı. Gözlerimi ondan ayırarak masayla birleştirdim.
"Oturalım mı?"
Neyden bahsettiğimi başta anlamayarak bakışlarını masada gezdirmiş ardından hızla kafasını iki yana sallamıştı. Masanın ucuna oturduğu sırada tencerelerin kapaklarını açıp yerime geçmiştim. Yemek kokuları tüm atmosferi sarmalarken fazlasıyla acıktığımı yeni fark etmiştim. Jimin ise aç bir kurttan farksız yemeklere saldırmıştı. Böylesine iştahla yerken dudaklarının sıcak sosa bulanmasına izin veriyordu. Saatlerce bu pozisyonda onu izleyebilirdim. Karşımdaki adamın her zerresini aklıma kazımak, en ufak ayrıntısını zihnimde barındırmak istiyordum. Sağ dirseğimle masadan destek alıp yanağımı elime yaslarken yüzümdeki apansız gülümsemeyle sadece onu izliyordum. Kafasını kaldırmadan gözlerini benle buluşturunca aniden doğrulmuştum. Sanki hiç onu izlemiyormuşum gibi çubuklarımı elime geçirip yemeğe başladım. Ufak bir kıkırdamanın ardından bakışlarını üzerimden çekmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tacet Caritate | Jikook
Fanfiction"Sen benim kütüphanemsin." Yeni kütüphane görevlisi konuşma engelli Park Jimin'in ve kütüphanenin daimi okuru edebiyat öğretmeni Jeon Jungkook'un eşi benzeri görülmeyen aşk hikayesi. Jimin'in küçükken yaşadığı bir travma sonucu dili tutulmuştur, psi...