"Ben de Jimin, ben de seni delicesine seviyorum."
Gülümsemesi hafiften donuklaşırken şaşkın ifadesi yüz hatlarının gerilmesine sebep olmuştu. Neye uğradığını şaşırmış biçimde bakıyordu bana. Gözlerini bir kaç kez kırpıştırıp ellerini kendisine götürerek beden dilini konuşturmaya başladı.
"Sen..."
Parmaklarını saç diplerine daldırıp arkaya doğru sertçe çekiştirdi. Parkeden çektiği gözlerini şaşkınlığından ödün vermeyerek bakışlarımla birleştirdi. Ufak duraksamasının ardından yutkunup devam etti.
"...beden dili biliyor musun?"
Bilmememi dilercesine bana bakarken sırıtmadan edememiştim. Bana karşı olan duygularını itiraf etmişti, geri dönmemi beklemeyerek. Meğer sadece ben platonik değilmişim, duygularımız karşılıklıymış. Ve tıpkı benim gibi o da bunu beklemiyordu. Elimi enseme atıp tavşan dişlerimi göstererek gülümserken hafiften kızardığımı hissetmiştim.
"Aslında sana sürpriz yapacaktım. Tacet Caritate'yi okuduğumdan beri derslere gidiyordum. Şu an iyi derecede biliyorum."
Gözleri yuvalarından çıkarcasına açılmıştı. Şaşkınlığını öyle bir ortaya koyuyordu ki, asıl beslediği duyguyu çözememiştim. Sevinmesini bekliyordum fakat sadece açılan gözleriyle bana bakıyordu.
Hani bir şeye aşırı derecede sevinirsiniz ama öncesinde şaşkınlıkla donup kalır sonra yavaş yavaş kahkaha atarcasına gülersiniz ya, işte Jimin'e şu an aynısı oluyordu. Şaşkınlığını geride bırakırken sevinçle ellerini ağzına bastırmış ve gözleri kısılana dek gülümsemişti. Dolan gözleri mutluluğuyla parlarken hâlâ üzerindeki şoku atamamıştı.
"Benim... Benim için?"
Onunkiler kadar olmasada ben de gözlerim kısılana kadar gülmüştüm. Başımı onaylar biçimde iki yana sallarken gözünden düşen bir damla yaşı fark etmiştim. Mutluluktan olsa bile, sevdiğim adamı ağlatmak istemiyordum.
"Lütfen ağlama, her daim gül istiyorum."
Ellerimi yanaklarına yerleştirip alınlarımızı birleştirdim. Gözlerini kısa bir süre kapalı tutmuş, ben de bu esnada yaşlarını baş parmaklarımla silmiştim. Özel bir an yaşamaya adım adım ilerliyorduk ki deli gibi kapı çalmaya başlamıştı. İrkilen bedenlerimizle aniden birbirimizden uzaklaşmıştık. Bir süre Jiminle bakıştıktan sonra kendime gelebilmiş ve hızla kapıya ilerleyip Taehyung'un içeri girmesine izin vermiştim.
"Kapıyı kırsaydın!"
"Bırak kapıyı, kafanızı kıracağım! Neden telefonlarınıza bakmıyorsunuz it herifler! Süs olsun diye mi satın aldınız?! Jimin de burada değil mi? Lütfen bana burada de çünkü ona da ulaşamıyorum."
"Korkma burada, gel içeri. Sahiden, 22 cevapsız çağrı mı!"
Salona ilerlerken elime geçirdiğim telefonla Tae'den gelen cevapsız aramalara bakakaldım. Nasıl duymamış olabilirdik, telefonum sessizde bile değildi.
"Evet! Üstelik o sadece sana olan aramalar, bir de Jimin var!"
Jimin telefonundaki bildirimleri şaşkınca bize çevirdi. 24 cevapsız çağrı da onda vardı ancak onun telefonu sessizdeydi.
"Hadi Jimin'in telefonu sessizde, peki senin bahanen nedir?"
"Şey, özel bir konuşma yapıyorduk da, dalmış olmalıyız."
"Ne tür özel bir konuşma ki bunca aramayı duymadınız, çok merak ettim!"
Gergince Jiminle bakışmıştık. Gözlerim Jimin'den sonra parkeleri izlerken ortamda ölüm sessizliği oluşmuştu. Ağzımızı bıçak açmıyorken Taehyung sinirle gülerek kendini koltuklardan birine attı. Onu takip ederek yanına otururken Jimin de tam karşımızda yerini almıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tacet Caritate | Jikook
Fanfiction"Sen benim kütüphanemsin." Yeni kütüphane görevlisi konuşma engelli Park Jimin'in ve kütüphanenin daimi okuru edebiyat öğretmeni Jeon Jungkook'un eşi benzeri görülmeyen aşk hikayesi. Jimin'in küçükken yaşadığı bir travma sonucu dili tutulmuştur, psi...