"Sensin."
Söylediğim şeyin şok etkisi beynimin sinyalleriyle birlikte vücudumu sarsarken dünyanın donuklaştığını hissettim. Etrafımdaki renkler birer birer soluyordu sanki. Çok aceleci davranmıştım, aptalca bir cesaret göstermiştim. Belki de kendisinin aşka olan inancından etkilendiğimi düşünürdü. Altında yatan anlamı anlamamasını diledim ancak Jimin bunu anlayabilecek kadar kıvrak zekalıydı. Gözlerine bakmaktan son derece kaçarken o an sadece yerin altına girebilmeyi istedim.
Bakışlarım parkeleri izlediğinden dolayı yüzündeki tepkiyi bilmiyordum ancak uzun bir süre sessizlik hâkim olmuştu odaya ve bu da kötüye işaretti. Görüş açıma giren parlaklığı kısılmış ekran ile başımı hafifçe yukarı kaldırdım. Tıpkı benim gibi yere bakıyordu.
"Bundan ne tür bir anlam çıkarmalıyım? Aslında sormak istediğim şey bu değil, cevabına göre söyleyeceğim."
Titreyen elimle telefonu geri uzattım. Derin bir havayı ciğerlerimle buluştururken anlamamış olmasının rahatlığı vücudumu sarmaya başlamıştı.
"Aşka olan inancın çok sadık ve kuvvetli. Daha önce senin gibi aşktan güç almayı başaran birini görmemiştim. Hem kitap hem de senin bu yönün düşüncelerimin değişmesini sağladı. Senin gibi biriyle aşkı tatmak istiyorum."
Yalan değildi söylediklerim, hepsi kendi düşüncelerimdi. Sadece eksikti, kalbin kalbimin ritminin değişmesini sağladı ve sayende içimdeki bahçe hayat buldu diyememiştim. Kim bilir, belki de zamanla bunları da söyleyebilirdim. Birden son söylediğim cümlenin her şeyi açığa vuruyor oluşu yüzüme tokat gibi çarpmıştı. Kızaran yanaklarımı aldırış etmeyerek ellerimi iki yanda sallamaya başladım.
"Yani aşk hakkında senin gibi düşünceleri olan biriyle demek istedim."
Yalandan öksürdüğüm sırada çok gerildiğimi fark etmiştim. Umarım bunu fark eden tek benimdir diye geçirdim içimden. O sırada Jimin'in yüzünde belirsizlik vardı.
"Anladım, farklı bir anlamı yok yani. Zaten olamaz değil mi? Hahahhssha 😅"
Çatan kaşlarımın peşinden ahenkle kısılan gözlerimle ekrana kilitlendim. Okuduğum saçma yazının ardından çatık kaşlarımı bozmadan gözlerimi Jiminle buluşturdum. Kafasını hafifçe sallayarak garip bir biçimde gülüyordu. Amerikan dublajları gibiydi gülüşü, sesi kulağıma gelebiliyordu. Benden daha gergin biri var ise o da karşımda duran genç adamdan başkası değildi.
"Jimin iyi misin? Neden farklı bir anlamı olsun ki, yoksa senden hoşlandığımı falan mı düşündün? Ah, güldürme beni. Birbirimizi kaç gündür tanıyoruz sonuçta, değil mi?"
Hayatımda böylesine yalan söylediğimi hatırlamıyordum. Garip gülümsemesine eşlik ederek sahte bir kahkaha atmıştım. Ortamı bozmayarak gülmeye devam etmiş ve başıyla onaylamıştı. Oyunculukta ikimiz de sınıfta kalırdık, son derece berbattık.
Gülüşlerimiz dinerken ortam daha da garip bir hâl alıyordu. Ölüm sessizliği etrafımızı sararken gözlerimizi buluşturmaktan çekiniyorduk. Kelimelerimiz tükenmiş gibiydi. Yüzünde hafif bir ciddiliğin oluşmasının ardından telefonunu bana uzatmıştı.
"Tacet Caritate'yi okudum dedin. İçindeki notu gördün mü? Görmemen mümkün değil."
Aslında benim için hislerin var ama saklıyorsun demek gibi bir şeydi bu. Ağzım yavaştan aralanırken ne tür bir cevap vereceğimi kestirememiştim. Göz teması kurmadan telefonu geri verdim. Gerginlikten avuç içlerimin terlediğini fark ettiğimde ellerimi yumruk yaptım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tacet Caritate | Jikook
Fanfiction"Sen benim kütüphanemsin." Yeni kütüphane görevlisi konuşma engelli Park Jimin'in ve kütüphanenin daimi okuru edebiyat öğretmeni Jeon Jungkook'un eşi benzeri görülmeyen aşk hikayesi. Jimin'in küçükken yaşadığı bir travma sonucu dili tutulmuştur, psi...