Orijinal Final; Final 1

4.5K 469 828
                                    

Bakışlarım Jimin'i izlerken önümde duran silahın tetiği çekilmiş, tetiğin çekilmesiyle tekrar önüme döndüğümde daha önce hiç duymadığım bir ses adımı haykırmıştı.

"Jungkook!"

Her şey öylesine hızlı gelişmişti ki; Jimin'in beni omuzlarımdan duvara doğru iteklemesiyle yere düşmüş ve başımı sertçe çarpmıştım, bu karmaşanın içinde silahın sesi duvarlarda sekmişti. Silahın ateş edilmesiyle tefeci ve adamları kaşla göz arasında depoyu terk etmişti. Başımı sıvazlarken kurşunun bana isabet etmediğini fark ettim, çabucak ellerimle bedenimi kontrol etmiştim. Başımı hızla yukarı kaldırdığımda az önce durduğum noktada Jimin'in duran bedeniyle karşılaştım. Tanrım, az önce adımı haykırmıştı! Duygu karmaşası içinde ayağa kalkarken başımdaki ağrı yüzünden sendeledim.

"Jimin?"

Ruh gibi duran bedenine anlam veremiyorken yanına yaklaştıkça göğsündeki kırmızılığı daha net görebilmiştim. Donakalan bedenim kurşun yarasına bakarken yavaşça başını bana çevirmiş, güç bela kollarını bedenime doğru uzatmıştı. Tut beni diyordu gözleri, dizlerimin bağları çözülmüş olmalıydı ki ayakta durmakta zorluk çekiyordum. Gerçek değildi, olamazdı.

Zifiri karanlığın pençesi, kalbimi avuçları içerisine alıp paramparça yaparken beynimdeki tüm hücrelerin yok olduğunu hissettim. Çığlık atıyordu benliğim, bağırıyordu en içimde yatan sesler; kaybettin, sen kaybettin! Donuklaşan kanım her adımımı daha da ağırlaştırıyordu. Beyinden vurulmuşa dönmek, yaşadığım tam olarak buydu ancak ufak bir ayrıntı vardı. Vurulan ben değildim, sevdiğim adamdı.

Kalan son gücümle bana uzanan kollarını tutup düşen vücudunu yakaladım. Yere çöken bedenlerimiz bir olurken çoktan lanetli yaşlarım akmaya başlamıştı. Başını sağ elimle tutarken sol elim belini kavradı. Kucağımda yatan sarmaladığım bedenini kendime çektim. İçime hapsetmek istiyordum bedenini, sonsuzluğun boşluğunda birlikte kaybolalım istiyordum.

Göğsündeki kurşun yarasına parmaklarımı sertçe bastırdım canının acıyacağını hesaba katmadan. Bedenim titriyordu, beynim işlevini yitirmişti. Ne yapacağımı bilmeden titrerken ağlayarak kollarımla vücudunu tutabiliyordum. Tek yapabildiğim o an yanında olabilmekti. Çektiği acıya rağmen ışıltı saçan gözleri sadece bana bakıyordu; aşkla, tutkuyla. Sanki hiç dili çözülmemiş, hâlâ konuşamıyormuş gibiydi. Gözlerinden sızan inci taneleri boğazıma yeni bir düğümün atılmasına sebep olurken yarasına biraz daha bastırdım. Acıyla inlediğinde korkuma telaş da eşlik etmiş, hıçkırarak ağlamaya başlamıştım. Kıyafetleri kırmızıya bürünürken bu rengin ona hiç yakışmadığını düşündüm, beyazlar içinde olmayı hak ediyordu. Bedeni soğumaya yüz tutarken aralanan dudakları titremeye başlamıştı. Korku içinde irislerimi izliyordu gözleri.

"Jungkook-"

Konuşmaya çalışmasıyla hızla havaya kalkan göğsü ona büyük bir acı vermiş olmalıydı ki derin nefesler almaya çalışmıştı.

"Ölmek istemiyorum."

Yaşlarımdan dolayı bulanıklaşan görüntümle yüzüne odaklanmaya çalıştım. Çığlık atmak istemiştim o an, ne ölmesinden bahsediyordu!

"Ö-ölmeyeceksin sevgilim."

Titreyen dudakları durulurken narin bir gülümseme yüzünde yer edinmişti. Sanki vurulan o değildi, hiç acı çekmiyormuş gibi şefkatle baktı bana.

"Sen, senden ayrılmak-"

Tekrar derin bir nefes almaya çalışmasıyla öksürmüştü. Gözlerim korkuyla daha da açılırken hıçkırıklarım arasında haykırdım.

Tacet Caritate | JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin