Ayaklarımı yere vura vura geldiğim yolu geri dönüyordum. Telefonumu ve anahtarımı orada unuttuğum için mecburen dönmek zorundaydım.
Yol kısa olduğundan dolayı çok yorulmadan ulaşmıştım. Kapıyı çaldım ama açan olmadı. Hayır evdelerdi, ne diye açmıyorlardı ki.
Sağ tarafa doğru ilerleyip bahçeye bakınmaya başladım. Tam köşeyi döneceğim sırada Yağız'ın sesi gelmeye başladı. Muhtemelen köşedeki çardaktalardı.
"Hayır ben de gerçekten kardeşiz sanıyordum. 3-4 yıldır saklıyormuşsun resmen!"
Yiğit normal ses tonuyla cevap verdiği için pek duyamasam da anlamıştım.
"Yağız zaten kardeşiz, saçmalama oğlum. Sana sebebini söyledim, biraz benim açımdan da bak."
Efe dalga geçer gibi güldü.
"Yağız seninkinin sebebi yine iyi oğlum, baksana bana niye söylemediğine."
"Efe, kardeşim özür dilerim."
"Bırakın oğlum, bu kadar mı güvenmiyorsunuz bana. A**** koyayım yanınızda hep ciddi mi olayım. Resmen gevşek olmuşum lan, ben böyle bir şeyi senden habersiz gidip söyler mıydım?!"
Efe dalga geçer gibi konuşuyordu fakat aynı zamanda o kadar ciddiydi ki benim bile tüylerim ürpermişti. Bu gece onu ciddi gördüğümü söylemiştim değil mi? Unutun onu, şu an beni bile korkutuyordu.
Acaba eve mi gitsem diye düşünürken bir anda kendimi karşılarında buldum.
Hepsinin gözü bana döndüğünde zar zor konuştum.
"Şey, ben telefonumla anahtarımı unutmuşum da. Onları almaya geldim, müsait değilseniz sonra da gelebilirim?"
Aslında gelemezdim, hemen birinin bana gülümseyip içeriden getirmesini bekliyordum. Hem, anahtarım kalmıştı be, eve nasıl gidecektim?!
Yağız yerinden kalkıp bana doğru yürüdü.
"2 dakika bekle beni dış kapının orda, geliyorum hemen. Nerede bıraktın?"
"Mutfaktaydı galiba"
Başını sallayıp içeriye girdi, acayip sinirli ve aynı zamanda kırılmış görünüyordu. Yiğit'in gizlediği şey neydi ki?
Dış kapıya yetiştikten birkaç dakika sonra Yağız da oradan çıktı. Elindeki eşyalarımı verip benimle birlikte yürümeye başladı. Üzerine düz beyaz tişört, siyah pantolon giymişti.
Tek kaşımı kaldırıp 'sen nereye?' der gibi baktığımda omzunu silkti.
"Biraz sende kalsam iyi olacak."
Kafamı sallayıp yürümeye devam ettim. Bahçe kapısından da çıktığımızda Yağız arabasına ilerledi.
"Arabayla mı gideceğiz?"
"Yürüyecek halim yok şu an."
O sürücü koltuğuna geçtiğinde ben de yanına geçip kafamı koltuğa yasladım.
"Çok mu kötü bir şey sakladı?"
"Ne kadarını duydun?"
"Ne olduğu hakkında herhangi bir şey duymadım. Zaten çok dinlemedim, göründüm hemen."
"Söylemediği, kötü bir şey değil. Aksine, iyi bir şey. Asıl sorun bize söylememesinde ve benim şu an düştüğüm durumda."
Kafamı sallayıp sustum, söyleyebileceğim herhangi bir şey yoktu. Aslında deli gibi merak ediyordum ama söyleyebileceği bir şey olsa Yağız'ın da saklamayacağını biliyordum. Muhtemelen Yiğit'in bir sırrı olduğu için söyleyemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Galatasaray Gibi || Yarı Texting [TAMAMLANDI]
General Fiction0531*******: Aklın yok, keyf ediyorsun. Yiğit: Allah Allah, sen nereden biliyorsun?! 0531*******: Ha yani aklının olmadığını kabul ediyorsun? ••• 0531*******: Sana, beni Galatasaray'dan daha çok sev demiyorum. 0531*******: Beni Galatasaray gibi se...