Ruhuyla sevişmek

3.3K 259 120
                                    

Ertuğ yalısından ayrılır ayrılmaz soluğu Marco'nun baba mirasında alıyordum. Violette ile sohbetimiz geç saate kalınca kitabevinin kapanışına yakın yakaladım Arjin'i. Kapının vurduğu çanların sesi kalp atışlarımla karışıp büyüyordu adeta. Raflara kitapları diziyordu. O kadar dalmıştı ki geldiğimi farketmedi bile. Etrafta kimsenin olmamasını fırsat bilerek beline dolandım. İrkildi. Ama bir hışımla döndü ve her zamanki gibi benden bir adım geri giderek fakat gözleri parlayarak "hoşgeldin" dedi.

Kahvelerimizi aldıktan sonra sedire yöneldim. Kitabevinin kapanma saati olduğu için Arjin kepenkleri indirmeye gitmişti. Kahvemin sıcaklığına dalarak düşünmeye başladım. Neden benden uzak durması gerekiyordu? Ne demek istemişti ben sana sonsuzdan beri aşığım derken? Sonsuzdan beri seni arıyordum ne demekti? Beynimin içinde susmak bilmeyen felaket tellalı bana Arjin'in pek sağlam papuç olmadığını söylüyordu. Hem bana yakında davranmıyordu. Öpüşmemizin ardından sanki hiç yaşanmamış gibi soğuk ve mesafeliydi. Onun yanında kendimi huzurlu ama aynı zamanda tedirgin hissediyordum.

Sedire kıvrılıverdi. Konuşmuyordu. Elindeki kahvedeydi gözleri. O kadar yakışıklıydı ki ondan gözlerimi bir saniye bile ayıramıyorum. Sivri ve köşeli çenesini kaplayan siyah parlak hafif sakalları arasında belirgindi. Keskin hatları olan enseden kısalttığı o geniş alnına dökülen saçları sert bedeninde çocuksu bir havadaydı. Geniş ve belirgin omuzları incelerek giden gövdesini örtüyordu. Uzun boyuyla beni yanında daha da küçük yapıyordu. Hele gözleri, koyu yeşilgözleri, bakamaktan çekindiğim ama kendimi alamadığım gözleri içimi titretiyordu. Bakarsam yanacakmışım gibi duran iki derinlikti gözleri. Ona baktığımı biliyordu. Sanki sor dercesine kafasını hafifçe salladı.

"Biz öpüştük biliyorsun. Ama o günden sonra sanki daha da yabancılaştın. Hem söylediklerin aklımdan çıkmıyor. Sürekli ne anlama geldiklerini sorguluyorum." Cevap vermesini bklercesine sustum. Ama bir açıklama yapmıyordu. Yutkundum.

" Bak Arjin eğer bir şeyler yaşamak istemiyorsan bu beni son görüşün."

Bu sefer kararlıydım kendimi ikinci kez istenmeyen kadın ilan edemezdim. Gerekirse erkenden giderdim. Hala susuyordu. Ben artık bu kadar aşağılanmaya dayanamazdım. Sakince kahve bardağımı kenara bıraktım ve bir hışımla ayağa kalktım.

"Seni tanımak güzeldi Arjin."

Tam arka çıkış kapısına yönelmiştim ki naifçe kolumu kavradı. Gözlerinde ben seni uyardım Leyla dercesine bir yalvarış vardı. Ama bu sefer gözleri şehvetle parlıyordu. Sanki bir kez daha gitmiştim ondan. Bir daha buna izin vermeyecekmiş gibi tuttu elimi. Elini saçlarıma doladığı gibi dudaklarımı dudaklarına bastırdı. Vücudumuz o kadar bitişikti ki sanki tek vücut gibiydik.

Beni öyle öpüyordu ki sanki benimle vedalaşıyordu. Gözlerimi, burnumu, çenemi tüm yüzümü doyamıyormuşçasına öpüyordu. Elim bir kaç düğmesi açık olan gömleğine gitti. Engel olmadı bu sefer bana. Çıplak vücudunda küçük kesikler dikkatimi çekti. Ama o incelememe fırsat vermeden kıyafetlerimi bir bütünmüş gibi çıkarıverdi. Kucağında taşıyarak sedire yatırdı beni kırılacak bir vazoymuşum gibi. İstekli gözlerle ona baktığımı anladı. Gerçi Arjinde daha önce hiç görmediğim bir bakış vardı çıplak vücuduma bakarken.

Üzerimdeydi beni tüm kötülüklerden koruyacağına söz verircesine üstümü örtmüştü gövdesi. Omuzlarının dehşetli ve erkeksi duruşu bana kendimi güvende hissettiriyordu. Ellerimle yüzünü sevdim. Ruhumun onunkine kavuşması için sabırsızlanıyordum. Arjin. Artık ruhumun özünü bulmuştum. Bedenlerimiz ile birlikte tüm benliğimizle kaybolmuştuk birbirimizde. Onun ruhuma ilaç gibi naifçe yayılışında yıllardır bu anı özleyen bir erkek vardı. Gözlerini gözlerime dikmişti, özlem doluydu bakışları. Gözbebekleri büyüyordu. Çenesini sıkmıştı. Arjin inlemiyor sanki ağlıyordu. Aynı zamanda içimdeki yolculuğunun bitmesini istemiyormuş gibi sımsıkı tutuyordu beni. Kendimi tamamen ona bırakmıştım. Tüm ömrüm boyunca bağlanacağım bu adamın beni doruklar çıkarmasına izin verdim. İniltilerimiz kitapların arasında eridi gitti.
Tırnaklarımı omuzlarına batırmış buldum kendimi. O ise hiç bırakmak istemiyordu sanki beni. Nefesi saçlarımı uçuşturuyordu. Sarıldım ona ve öylece kalakaldık.
Bedenimi onunkine bastırarak;

"Arjin. Ben senden uzak duramam. Bunu isteme benden"

"Leyla. Ben buraya ait bile değilim. Senin hayatını mahvetmek istemiyorum." İçin için ağlıyordu.


"Kötü bir adam mısın?" dedim umrumda değilmişçesine.

"Kötü adam olmamı yeğlerdin Leyla. Ben aslında." Dedi ve boğazı düğümlenmiş gibi yutkundu.

Ne demeye çalıştığını anlamıyordum. Klasik ayrı dünyaların insanıyız zırvalığı. Belki kötü işlere bulaşmıştı. Belki hastaydı. Belki. Belki.

"Bak Arjin. Artık sen ve ben yok anlamıyor musun? Ne yaşanacaksa beraber yaşayacağız."

Sımsıkı sarıldı bana. Artık emindim. Hayatımın erkeğinin kollarındaydım. Başımıza gelen her kötülük bir iyiliğe gebeymiş.Artık bundan emindim. Aşık olmuştum. Hemde geri dönüşü olmayacak bir şekilde. Artık onsuz bir hayat düşünemiyordum. Her ne gelecekse başıma kabulümdü. Çünkü ruhumun derinliklerinde bir yerde özümün Arjinle yoğurulduğunu hissediyordum.

Derin bir Özlemle gözlerime bakıyordu. Ellerimi çıplak göğsünde dolaştırıyordum. Artık onunda çekimserliği erimişti tenimde.

   "Leyla" dedi. Sanki ismimi uzun zamandır duymamıştım. O ismimi söylerken sanki uzayın derinliklerinden geliyordu.

Dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Derin bir hasret içeren elleriyle tüm bedenimi okşadı. Tekrar karıştı ruhlarımız rüzgarın toprakla karışması gibi. Hiç bitmesini istemediğim Arjin'in içimdeki yolculuğu ikimizinde iniltileriyle son buldu. Belimden tutarak beni bir kuş hafifliğinde üzerinden indirdi. Ayaklarımın üzerine kapanarak dakikalarca ağladı. Bense bu kadar güçlü bir erkeğin nasıl bu kadar acı çektiğini soruyordum kendime. Bir yandan da sırtındaki yara izlerinin ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.

    "Ah benim kaderim olan Arjin'im. Sen neler yaşadın bu dünya da?" diye geçirdim içimden.

YAŞAM ATEŞİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin