"Belki mutlu olmak için,
Lavanta ihtiyaç duyardı gün ışığına.
Belki aydınlığa ulaşmak için.
En çok da kavuşmak için diğer yarısına, yarınına."
"Lavia, duyuyor musun?"
Önümdeki masanın üzerinde duran yemeğe öylece bakıp makarnamı çatalımın etrafına sarıyorken annemin sert sesi düşüşüncelerimi hızla bölmüş ve kafamı kaldırıp ona anlamsız bakışlar atmamı sağlamıştı.
"Hı?" gibi saçma sapan bir ses dudaklarımın arasından çıkıp anneme ulaştığında elindeki bıçağı da tabağının yanına bırakıp dirseklerini masanın üzerine koyup ellerini çenesinin altında birleştirmişti. Kafası yana eğik bir şekilde bana bakmaya devam ederken tebessümle mırıldandı.
"Neden daldın gittin?"
"Yakında sınavlar başlayacak," diye bir yalan uydurdum. Sınavların ne zaman başlayacağını daha bilmiyordum. Düşündüğüm şey o lavantaydı.
"Zaten fazlasıyla çalışıyorsun." dedikten sonra çatalını eline aldı ve rahat bir tavırla havada sallayıp devam etti. " Bunun hakkında endişe ediyorsan eğer, neyse. Neler yaptın bugün?" diyerek konuyu değiştirdiğinde derince bir nefes aldım, sıkılmıştım. Sadece her zaman yaptığı gibi sussa olmaz mıydı?
"Farklı bir şey yoktu. Sen?"
Verdiğim kısa cevaplar onu memnun etmiyormuş gibi yüzünü buruşturup parçaladığı ete çatalını batırdıktan sonra ağzına götürmeden önce kafasını hafifçe iki yana sallayarak uzun uzun çiğnedi.
Ona fark ettirmeden gözlerimi devirip tabağımda duran makarnadan küçük bir yudum aldığımda yemek istemediğimi fark edip salatanın domateslerini köşeye çekmeye başladım.
"İki tane toplantıya girdim, daha önce bahsettiğim şirketle olan ortaklığı yapabilirsek bu bizim için çok büyük bir artı olur Lavia. Sana fazla vakit ayıramadığımın farkındayım ama.. idare ediyorsun değil mi?"
Kafamı hızlıca aşağı yukarı salladım.
Yalnızken mutluydum.
"Sorun değil, gerçekten. Derslerim var zaten." diye mırıldanırken kalbimin bir kere daha kırıldığını kabul etmeliydim. Sorundu, gerçekten. Ben hiçbir zaman mutlu değildim.
İçimde dinmek bilmeyen acıyı körükleyen ateşi söndürmek için yapacak hiçbir şey yoktu, ben de önümdeki kadehin içinde duran suya atıldım.
Her zaman hafiften titreyen parmaklarımla ince camı kavrayarak dudaklarıma götürdüğümde boğazımdan aşağı yavaşça süzülen soğuk su kendimi biraz daha iyi hissetmeme sebep olmuştu.
"Yemeğinden hiç yemedin." diyerek yine çatalıyla önümdeki tabağı işaret ettiğinde yemeğime kısa bir bakış attım. Bu bile midemin hafiften bulanmaya başlamasına yetmişti.
"Okulda çok yedim," diye bir yalanı dilimin üzerinde bıraktığı acı tada rağmen hızlıca dudaklarımın arasından sıvıştırdım. Salak çocuğun teki yüzünden üzümlerim mahvolmuştu ve tüm gün yiyeceğim şey de yok edilmişti.
Annemin bu yalana inanmayacağından emindim, yemek yemem konusunda çok hassastı. Ya da bana öyle olduğunu düşündürmek istiyordu. Bu yüzden hızlıca makarnadan büyük bir yudum aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lavanta,
Teen FictionKüçük lavanta unutmak isterdi mazisini, yalvarırdı Güneş'ine. "Lütfen," derdi göz yaşlarını saklamaya çalışırken. "Lütfen kül et geçmişimi." Fakat bilmezdi, karanlığına saklanan Küçük Lavanta asla Güneş'i görmeyecekti. 170420| gençkurgu 1/2 bymel...