Çenemden tutarak kaldırdı başımı. Gözlerine yakından bakınca yeşilin en güzel tonu olduğunu fark ettim. O kadar eşsiz bir tablo ki, içi gidiyor insanın. Ruhu dışa vurmuş sanki. Gözlerinde beliren şefkat ile "Zaman senin olsun, savaşmayı asla bırakma yeter. " dedi. Minnetle gülümsedim. "Bu bakışlarından sonra aksi mümkün mü? " diye utanarak gözlerimi kaçırdım. Gülüşü koridorda yankılanınca ona döndüm.
Düştüm ben galiba. Kaldırsın biri beni, gülüşü bir şaheser.
} Kumsal Gece
●●●●●●●●●●
Kumsal'dan devam:
Bir yıl önce
"İnsanlığın ilk döneminde, güzellikler çerçevesinde gizli kötüler yaşarmış. Onu izleyen insanlara sadece üzüntü ve keder verirmiş. O yüzden bu resimlere iyiliğin kederi denmiş. İlk zamanlar birkaç tane olsa da, gün geçtikçe bir tohum misali artmış. Durdurulamaz olmuş. Gülen kimse kalmamış dünyada.
Gülmek sanki hiç yokmuş gibi yaşanmış yüzlerce yıl. Sonra günlerden yine kederin olduğu bir tarihte; bilge ağacın önünde toplanan insanlar yalvarışlarını ağıtlarla duyurmuş yıldızlara. Öyle bir ağıtmış ki; bulutlar ağlayıp Tanrı'ya yalvarmış, insanların üstüne ilk yağmur tanesini düşürmüş bu sayede. Yedi yaşında minik bir kız çocuğu. Yüzüne düşen yağmur damlası ile ruhundaki mutluluğu hissetmiş. O an gülmeye başlayan kızı hayranlıkla izleyip daha fazlasını istemişler. Ancak ne gökten yağmur düşmüş ne de mucizevi bir mutluluk.
İnsanlar yine de umutlarını kaybetmemek için kızı sürekli güldürmüşler, sevmişler. Hayranlıkla onu izlemişler. İnsanlığın büyük bir umudu varmış artık, heykelini yapmışlar unutmamak için. Adı Gülümseyen Kız olmuş.
Zaman geçtikçe; gelmeyen mucizeyle herkes eski haline geri dönmeye başlamış. Umut yerini ağlamaya bırakmış, kız ise içlerindeki burukluk olmuş. Onun hak etmediğini düşünmüşler, bu kutsal hediyeyi. Çoğu heykel taşlanmış, yakılmış, yıkılmış. Ve kaldırılan lanetli çerçeveler yeniden kullanılmaya başlanmış. Her resme bakan kinlenmiş, nefrete bürünmüş; bu sefer umutlarını kaybetmişler.
Minik kız çocuğu ise yapılan kötülüklere dayanamayıp bilge ağacın oraya gitmiş tekrardan. Ağlamaya başlamış. O insanlara da mutluluk ver, diyerek ağıt yakmış.
İşte o an şimşek çakmış ve yağmur yağmaya başlamış. İnsanlar sokaklara yığılmış adeta. İçlerine gelen mutlulukla gülmeye başlamışlar. Ancak yağmur durmamış, daha da hızlanmış. Denizler taşkın misali insanları yutmaya başlamış. Bu sefer çığlıklar yükselmiş.
İnsanlar istediklerini almışlar ancak seçtikleri yol mutluluklarında boğmuş onları. İnsanlığın ilk kıyameti böyle göstermiş kendini..."
Uçurumun kenarına oturmuştum, yanımdaki yabancı kadının anlattıklarını dinliyordum. Buraya aylardır gelmeme rağmen onu ilk kez gördüm bugün. İkimiz de kederliydik, derdimiz vardı. Sesi adeta yasım var diye bağırıyordu.
Konuşması bitince ona dönüp yüzünü izlemeye başladım. Gözleri çok güzeldi, insana bir kez daha bakma hissi veriyordu. Saçları ise adeta parlıyordu, ışıklarını veriyordu evrene kıskandıracak şekilde. Masmavi saçları denizi kıskandıracak kadar mükemmeldi.
Güzeldi, kusursuz denebilecek kadar..
Bakışlarımı fark edip o da beni izlemeye başladı.
"Adın ne? " diye ağlamaktan kısılmış sesimle sordum. Sessizliği de bozmuş oldum. Nasıl biri acaba? İçimde oluşan merak da ne böyle? "Bunun bir önemi yok. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÖZ: BİRİNCİ UYARI
Romanzi rosa / ChickLitKorkuyla yıllarını geçirmiş bir gençti Kumsal. Defalarca umut etmişti ama öldürmüşlerdi hepsini. Kaçarak, saklanarak ömür geçer miydi? Anladı ki geçmezdi.. Yüzleşmek istedi, savaşmak istedi son kez. İntikam istedi, adaletle yüreği çarptı. Ve sonra a...