MELİSTEN
Akşam herkes odalarına dağıldıktan sonra Umut yan yataktan konuşmaya başladı.
"Eee Melis, Kuzey hakkında ne düşünüyorsun?"
"Allahın bir kulu işte, napalım onu da öyle kabul etmek lazım."
Umutla stoktan içmeye başlamıştık, yavaştan sarhoş oluyordum.
"Salak Melis, ne hissediyorsun Kuzey hakkında?"
Kuzey, Kuzey, Kuzey...
"Doğu!" Dedim çocuksu bir heyecanla.
Umutla Umutun yüzüne baktım.
"Melis, alıcı gözüyle bak bi de."
"Alıcı gözüyle mi bakayım, devlet baksın." Şiveyle söylemiştim.
Umut salak bu der gibi başını salladı.
Kuzeyden hoşlanıyo muydum acaba ya. Umut konuşmaya başladı.
"Kızım Kuzeyle seni bi düşün. 2 yıldır kimseyle konuşmadın. Sen sadece düşün gidip ilanı aşk et demiyorum."
Şimdi biraz dalgaya vuruyordum ama Kuzeyden çok az hoşlanıyordum sevgili okur. Yüzüme vurursanız yüzünüze vururum. Şimdi biraz uykum geld-.
KUZEYDEN
Onunla eğlenmek isterdim -Umutla değil- ama bi anda ortamı bok edebilirdim. Dilim açıkırsa Melis onu sevdiğimi öğrendirdi ve büyük ihtimal beni yanında istemezdi veya aramız açılırdı.
Ah Melis, bir insanın 1 mm³ kanında 4-5 milyon alyuvar bulunur. Tüm alyuvarlarım uğraşsa bile sana olan hastalığımı geçiremez.
Bugün yeni bir eve çıkmamız lazım, otel çok tehlikeli. Koruması olan bir ev olmalıydı, benim evim olamazdı. Sürekli babamın 'işleriyle' alakalı insanlar geliyorlardı. Melisin beni yanlış tanımasını istemezdim. Çöldeki bir kum tanesi kadar normaldim ben çünkü.
Ben mafya değilim sevgili okur, ama herkes beni öyle sanıyor. Babamın hatrı olmasa o evin kapısından bile geçmem. Ben kutuplarda açan çiçek gibi farklıydım onlardan.
MELİSTEN
Bugün yeni bir eve çıktığımız için Kuzeyi çağırdım. Beraber mutfağı toplayacaktık. Kabul, kek yapmayı deneyip sadece Marstaki toprak gibi bir şey ortaya çıkarmıştım. Kabul, toplamayı da Kuzeye kitlemiştim.
Kuzeye salonu, Umuta yatak odalarını kendime de koridoru vermiştim. Kuzeye çaktırmadan salona baktım. Kocaman mafyanın tek oğlu Kuzey, evimde salonumu süpürüyordu. Hizmetçim bir mafyaydı. Kuzey dediklerimi duymuşçasına arkasını döndü, hemen işime devam ettim. Beni görmemis olmasını umuyordum.
"Bir daha beni izlemeye gizli gizli gelme Melis, normal de gelsen seni ayıplamam. Ben de olsam kendime bakardım."
Yanaklarım kıpkırmızı olmuştu.
Sinirle bağırdım.
"Kuzey sana bakmıyordum bi kere, halinin desenlerine dalmışım." Der demez ne kadar saçma bir cümle kurduğumu fark ettim. Salonda halı yoktu. İçerden bir kahkaha geldi.
"Gülme Kuzey, gülme."
Ancak duyduğum tek şey şiddetlenen kahkalardı.
Umut aşağı indi, bana anlamaz gözlerle baktı. Sonra dedim sessizce.
"Lan Kuzey, mutfağı toplicaz gel." Diye bağırdım. Gülerek mutfağa geldi. Umuta da gel dedim ancak yazık garibim tüm yatak odalarını temizlemişti.
Yeni geldiğimiz için eşyaları da yerleştirmişti. Kuzey salonda koltukları kurmuştu, bense koridora tablo asmıştım. Mutfakta sadece geldigimiz zaman kek yapmaya çalıştığım için kirlenmişti. Yerleştirilecek şeyler de vardı. Lanet ederek toplamaya başladım, keşke marketten alsaydım da şu canlanmaya yüz tutmuş keki yapmasaydım.
Şarkı söylemeye başladım, zaman geçirmeliydim aşırı sıkılmıştım.
"İçmeden bana bi geldiler gaipten düş-"
Şarkımı bölen şey Kuzeyin bana eşlik etmesi olmuştu. Başka bir şarkıya geçtim.
"Bugün yine aynı, yine aynı bir gün"
Kuzeyden cevap gecikmedi.
"Niye aynı, niye aynı bir gün diye sordum
Cevabım ertesi gün"
Şeytan diyordu al tavayı kafasına geçir ama olmazdı. Benim gibi elini kana bulamamış biri için çok caniceydi.
Sinirle Kuzeye bakarken telefon çaldı. Melodisi benimki değildi Umutun da değildi. Kuzeyindi.
KUZEYDEN
Arayan ekranında Çiçeğim yazıyordu. Kuzenim Lale arıyordu. Çocuksu bir heyecanla telefonu açtım.
"Napıyosun çiçeğim?"
Yalancı bir sinirle konuştu.
"Çiçek değil Lale kuzey, hem sen niye beni aramıyorsun hayırsız."
Telefonla konuşurken yürümeyi sevdiğimden koridora doğru yürümeye başladım.
MELİSTEN
Çiçeği aramışmış, çiçeğini kopartırım onun. Mafyanın çiçeği mi olur aq, gülü falan olmalıydı. Kendi kendime içimden söyleniyordum. Dışımdan söylensem duyardı.
Umut yanıma geldi.
"Seninkinin çiçeği kuzeni sinir topu, sakin ol alev alacak tezgah."
Balık gibi anlamaz gözlerle tezgaha baktım. Yarım saattir aynı yeri siliyordum.
"Ben ona sinirlenmedim Umut." Dedim yalan söyleyerek.
"Tabi tabi, niye sinirlendin o zaman yalancı çoban?"
"Tamam birazcık ona sinirlenmiş olabilirim, yüzüme vurmazsan sevinirsin."
"Niye ben seviniyorum?"
Gülerek cevapladım.
"Hala hayatta olacağın için."
Umut arkasına baktı, bana bir anda sıkıca sarıldı. Ağlayacak mıydı. Kollarımı sırtına sardım ve fısıldadım.
"Oğlum seni öldürmicem niye şimdi ağlıyorsun ki. Şakaydı."
"Onun için değil aptal, akşam konuşuruz." Dedi, akşam konuşuruzu sesli söylemişti. Bir bok anlamamıştım cidden.
"Hadi görüşürüz Çiçeğim bay bay." Dedi Kuzey telefonun ucundaki gıcık yaratığa.
Sinirli miydim? Biraz.
Çiçeği bulsam zevk için döver miydim? Evet.
Kuzeyi seviyor muydum? Sonra konuşuruz ya.
Kuzeyin modu biraz düşmüştü, şakayla karışık sordum.
"Ayrıldı mı senden yoksa, zeki kızmış" dedim.
"Çiçek mi? Kuzenim o benim."
Tuttuğum nefesimi verdim.
"Senin Umutla iyi gidiyor herhalde."
Şimdi bizim sevgili olmadığımızı biliyordu çünkü Umut ona açılmış olmalıydı, benim resepsiyona gittiğim gün. O zaman arkadaşlığımızı soruyordu.
"Gayet iyi gidiyor, tanısan seversin aslında Umutu."
Kuzeyin yüzü düşmüştü, galiba telefonda bir şey olmuştu ama bana söylemiyordu.
"Benim işim bitti Kuzey, gidip üstümü değistiricem."
Odama gittim ve üzerimi değiştirdim. Beni kaçıranlardan çaldığım 2 tane tabancayı da yanıma aldım ve umutun yanına gittim.
"Al şunlardan birini, kendini kollarsın."
Başını salladı. Kuzeyin yanına doğru giderken bir gürültü koptu, kapı kırılmıştı. İçeriye bir anda 10 kişi birden girdi. Hemen salona döndüm ve konuştum.
"Umut, beni dinle. Mutfağımızda 10 kişi var. Sen camdan dışarı çık, arkadan gel ben de yandan halledicem. Kuzey de tecrübelidir herhalde."
"Tamam Melis. Yapalım bunu."
Hemen salonun kapısından Kuzeye ateş etmediğimden emin olarak bir kaç el ateş ettim. Kuzey de aynı anda ateş etmeye başladı. Onların da eli armut toplamiyordu tabi ki, bir kurşun neredeyse koluma geliyordu. Onlardan 3 kişi yerdeydi, umut daha gelmemişti. Ateş edebildiğim kadsr ateş ediyordum ancak kursunlarım bitmek üzereydi. Mutsuzlukla saydım 1,2 ve 3. Sadece 3 tane kalmıştı. Umutta da 10 tane kalmış olmalıydı. Adamlardan biri içeri girdi. Umutu rehin almıştı, boku yemiştik. Umutun silahını alamamişlardı
Kuzeyle göz göze geldim. Gözlerinde garip bir ifade vardı. 7 kişi kalmıştı, haklamamiz imkansızdı. Cebime elimi attım, TELEFONUM.
Silahi belime koydum ve polisi aradım. Adresi verdiğim an içeri onlardan biri girdi. Yakalanmış olmanin korkusuyla telefonumu cebime attım. Kolumdan tuttu ve beni dışarı çıkarmaya çalıştı. Kolunu ısırdım ve belimdeki silahla kafasına bir el ateş ettim. Anında ölmüştü, diğerleri bunu duymuş olmalıydı. Buraya doğru gelen biri daha vardı. Giren kişiyi girer girmez vurdum. Tek kurşunum vardı. İçeriden tehditkar bir ses yükseldi.
"Melis, buraya gelmezsen arkadaşının kafasını dağıtacağım. Üç iki biir."
Dediği an polisin siren sesleri duyuldu. Adamlardan biri kafama silah doğrulttu arkamdan gelmişti namussuz. Ayağımla kasığına tekme geçirdim. Aci içinde kıvrılırken diğerleri bana ateş açmaya başladı. Hemen duvarın arkasına geçtim.
Polisler içeri girdi, suç üstü! Polis hepsini tutuklarken Umut hemen yanıma geldi. Ona sarılıp ağlamaya başladım. Ölebilirdi ve tek suçlusu ben olurdum.
Kuzeyse bizim ruhsatsız silahlarımızı hallediyordu. Nihayet hepsi sona erdiğinde sakinleşmiştim. Umutla ben tekli koltuklarda oturuyorduk. Kapının açılma sesi geldi, kuzey evrak işlerini halletmeye gitmişti demek ki geri dönmüştü. Salona girdi, yanıma oturdu ve bana sarıldı. Neye uğradığımı şaşırdım ve Umuta baktım. Umut güldü ve dudaklarını sarıl der gibi oynattı. Kendime gelip ona sarıldım. O, ağlıyor muydu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mafya Mı Peh!
HumorKollarınızda ağlayan bir mafya varken hayat gerçekten çok garip sevgili okur,En az şuan açıklamasını okuduğunuz kitap kadar.