Sabah uyandığımda yine okul saati gelmişti. Okulda duygusal olduğum için ezilen biriydim ve Cemin kaybıyla beraber karşı koyma dürtüm de gitmişti. Ancak ben bugün yeni bir Melis olacaktım, geçmişe sünger çekmiştim.
Hemen aynanın karşısına geçip mini okul eteğimi üzerine de yakasına broşlar koyduğum gömleğimi giydim. Mavi gözlerimi ortaya çıkartacak bir rimel ve parlatıcı sürmüştüm. Sarı uzun saçlarımı tepede bir at kuyruğu da yapınca mükemmel görünüyordum.
Çantamı alıp koşa koşa aşağı indim. Ayakkabılarımı ayağıma geçirmeden zil çalmıştı bile. Gayri ihtiyarı anneme seslenince bugün evde olmadıkları aklıma geldi. Oflayarak kapıyı açmaya gittim, Umut gelmiş olmalıydı. Deliğe bakmadan kapıyı açtım ve konuşmaya başladım. "Umut geç mi geldin sanki, bir dahakine uçakla gel olmuyo böy-" derken cümlemi yarıda kesmemin sebebi deve kadar ellerle ağzımın kapatılmasıydı. Adamin elindeki şeyi solumadım ancak bayılmış numarası yaptım. Anneme uyuma numarası yapmanın faydalarından biri bunda ustalaşmış olmamdı galiba. Bayıldığımı sanan adam beni yere bıraktı, hatta attı. Dışardaki adama bağırdı. "Kuzeyinkini bayılttım, kimse onu alamaz bizim elimizden artık."
Dışardaki adam içeri gelince bana yakından baktı ve yakalandığımı anladığım şu cümleyi kurdu.
"Numara yapma güzelim, senin güttüğün koyun kadar ben çoban s.ktim."
Dünyada her saniyede 3 kişi ölür.
İstanbulda ortalama her yıl 500 cinayet olur.
İnsan beyninden günde ortalama 1200 fikir geçer.
Bu bilgiler aklımda dolaşırken düşünebildiğim tek şey bu verilere bir katkı sağlayacak olmamdı. Uyuduğumu sanmaları için ısrarla devam etsem de işe yaramadı, hala burnumda o şey var ve benim gücüm tükeni-
-KUZEYDEN-(melisin kaçırılmasıdan 5 saat sonra)
Ayın on üçünün cumaya geldiği günün gecesi mezarlığa giderken önünden kara kedi geçmiş bir köylü kadar gergindim. Melisi kaçırmışlardı ve hiç şüphesiz onu öldüreceklerdi. Tabii ben onları bulmazsam.
Sağ kolum Kadire seslendim.
"Kadir, silahlar hazır mı?"
"Evet Kuzey Bey."
"Güzel, şu ölüm oyununa bir son verelim o halde."
"Peki efendim, siz nasıl isterseniz."
Ona gel işareti yaptıktan hemen sonra arabama doğru ilerledim. Kadir şöför koltuğuna bense çatışma olabileceği için yanındaki koltuğa oturdum.
Huzursuzca parmaklarımla oynuyordum, bir mafyadan çok oyuncak satıcısı gibiydi parmaklarım. Melisi düşündüm, onu seviyor muydum yoksa sadece anın heyecanı mıydı? Bunu er geç anlardım.
Kadir sessizlikten rahatsız olmuş olacak ki sordu.
"Kuzey Bey, bu-"
"Kadir lütfen bana insanların olmadığı zaman bey diye hitap etme. Ben ciddilerin adamı değilim."
"Tamam Kuzey. Şu çalan şarkıyı kim söylüyor acaba biliyor musunuz?"
"Kaan Boşnak söylüyor Neşet Ertaş'ın bir türküsü."
Gözlerimi kapattım ve şarkıya eşlik ettim.
Senin kalbin benim kalbim
Sana malumdur benim halim
Kaçma benden nazlı gülüm
Sen benimsin ben seninim
Şarkı bitince Kadire sordum.
"Nerede tutuyorlarmış Melisayı?"
"Bundan hoşlanmayacağını biliyorum ama karşı yakada."
Güzel, hem Melisayı kurtaracaktım hem de yol çekecektim. Uçağım falan olsaydı belki daha iyi olurdu. Mafya olmak veya olmamak tüm mesele bu. Hoş ben de mafya değildim ki, baba mesleği. Benim bu 'geleneği' devam ettirmem gerekiyordu. Yoksa ben bırak umursamazca insan öldürmeyi, birini bile üzemezdim. En duygusal mafyaydım sevgili okur.
Yol boyunca geri kalan sürede uyudum, daha iyi bir işim yok. Muhtemelen sizin de yok okur çünkü duygusal bir mafyanın düşüncelerini okuyorsunuz hala.
MELİSTEN
Evet, kaçırıldım. Evet başımda bela olabileceğini bile bile delikten bakmadan açtım. Evet hala etek ve gömlekleyim ve hala bu depodayım.
Kuzey belki insafa gelir de beni bulur diye bekliyorum. Adamlar da biraz bozuldular galiba. Haklılar hem beni kaçırdılar hem de mafyacığımız teşrif edemedi. Ancak ben de canımı mafyanın yumuşak ellerine değil kendi imkanlarımla pekala kurtarabilirdim. Beni tam cam kenarına dayamışlardı, ve ucu keskin bir bıçak vardı. Tabi paslanmis olduğundan onu görmemişlerdi. Kıvrak bir hareketle bıçağı aldım ve eteğimin içine soktum. Eteğimin yüksek bel olmasınım bir avantajiydi bu.
Uzun ve sıska olan adam sinirle içeri girdi. Peşinden de 1 alana küçüğü bedava denmiş de buradaymış gibi duran adam girdi. Uzun adam küçük olanla konuşmaya başladı.
"Salih bu mu Melis, Kuzey kıçını kaldırıp da bakmaya gelmedi bile. Ne biçim adam kaçırma bu oğlum."
Salih olan küçük adam konuştu
"Ben nereden bileyim, kızı da konuşturmadık ki ya melisin arkadaşıysa."
Uzun olan bana döndü ve sordu.
"Sen Melis değil misin?"
Dünyada mal diye bir hakaret olmasaydı bile ben bu adama mal derdim.
"Anlamadınız mı cidden. Ben Melis değilim, olsam Kuzey niye gelmesin. Melis okulda hem."
Salih konuşmaya başladı.
"Napıcaz şimdi, büyük patron duyarsa ağzımıza sıçar abi. Ben yokum bunda bi işi yapamadık."
Uzun olan cevaben
"Tamam, sakin ol. İşimizi kaybetmeyeceğiz. Bu Melisin arkadaşı değil mi? Bize Melisi o bulacak."
Oldu mu şimdi güzel kardeşim. Kendimi olması muhtemel olan katillerime yakalatmam gerekiyordu. Tarihteki en iyi kurban-katil ilişkisi bizdeydi. Ama boka bir kere battıysam ya çıkacaktım ya da daha derine batacaktım. Ortada kalmam sadece daha çok boku yutmamı sağlardı.
"Tamam" dedim. "Ama önce şu kollarımı çözün, Melise arkadaşım olduğunuzu söylemem lazım."
Salih hemen işini kaybetme korkusuyla bileklerimi çözdü. Bıçağı gömleğin koluna saklayıp tekrar salihi çağırdım.
"Salih, kolum çizilmiş yara bandın var mı? Melis bir sorun olduğunu anlamasın. Gömleğr kan bulaşmasın."
Salih hızla bileğime bakmak için geldiğinde bıçağı midesine sapladım, acı içinde yerde kıvrandıgında belinden silahını aldım. P.ç herif beni buraya kapatmanın cezasını ödeyecekti. Hemen içeri uzun olan girdi. Elini silahına davrandığında tehditkar bir şekilde silahi ona doğrulttum.
"Hemen ellerini yukarı kaldır ya da beynini dağıtayım."
Ellerini itaatkar bir köle edasıyla yukarı kaldırınca dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı. Harley Quinn yanımda sönük kalırdı. Silahımı çabuk hareket ettirip iki bacağına da sıktım. O hareket edemezken belinden silahi aldım. Hala yaşayan uzuna sordum.
"Pantolonun var mı, etekle silah taşınmıyor. Yoksa 1 kurşun daha yersin ona göre."
Acı içinde söylendi.
"Soldaki odada var."
Soldaki odaya girip bir pantolon bir de Silahımı asabileceğim türden bir şeyler aldım. Bunları giyip depoya gittim.
"Evet bana ayrılan sürenin sonuna geldik, ayrıca size de ayrılan sürenin sonuna geldik galiba. Değil mi Salih?"
Biraz sessizlik oldu. Uzuna dönüp
"Arkadaşın kapanmış" diyip kafama silah sıkıyomuşum işareti yaptım.
"Hadi ben kaçtım, özleyin beni. Unutmadan" arabanın anahtarını da uzundan alıp dışarı çıktım. Arabayı çalıştırdım ve sürmeye başladım. Beni hapsettikleri için ceplerinden bir miktar para da almıştım, bir otelde kalabilirdim.
Kuzeyden
Nihayet Kadirle varabildiğimizde hızlıca depoya girdik. Ancak gördüklerimiz görmeyi beklediğimiz şeyler değildi. Melis herkesi haşat etmişti, salih ölmüş Muratsa acı içinde yerdeydi. Muratın yanına gittim. Ben konuşmadan konuşmaya başladı.
"Lanet olsun hepinize. Arabamı çalıp kaçtı k.ltak. Cebimden de para çaldı, neymiş onu kaçırmamızın ücretiymiş. Ne bok yerseniz yiyin yeter ki bizi rahat bırakın."
Ne yapmıştı Melis böyle. Ona hayran kalmıştım. Gayri ihtiyarı dudaklarımdan şu cümle döküldü.
"Seni yeşil ışıkta bile beklerim Melis."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mafya Mı Peh!
HumorKollarınızda ağlayan bir mafya varken hayat gerçekten çok garip sevgili okur,En az şuan açıklamasını okuduğunuz kitap kadar.