Billie Eilish - i love you
Kapı açılıp içeri giren kişiyi bir zil sesiyle haber verdiğinde bakışlarımı hevesle o tarafa doğru dikmekten kendimi alamıyorum. Her seferinde dört köşeli masanın yan tarafında oturan Yosun'a çaktırmadan bakmaya çalışmak, söylediklerini kaçırmamak ve uygun cevaplar verebilmek bir süre sonra oldukça yorucu olmaya başlıyor. Yine de bunu yapmaya devam ediyorum; açılan kapı, çalan zil, tanımadık bir yüz. Bu döngünün içinde boğulacağımı düşünmeye başladığım anda içeriye tanıdık bir sima giriyor.
Yücel beresi, atkısı ve onu olduğundan daha iri gösteren montuyla teşrif etmiş bulunuyor. Buraya geleli birkaç saat olduğu için dışarıdaki soğuğu tamamen unuttuğumu fark ediyorum. Midem hop oturup hop kalktığından stres kaynaklı için için yanan ateşli bir hastalığa yakalanıyorum. Devasını görse daha kötü bir hale gelecek bir yaradan bahsediyoruz. Merhemini sürünce oluk oluk irin akıtan bir yaradan.
Masaya kadar geldiğinde "Selamlar." diye yüksek bir telden çalıyor. Atkısını, beresini ve montunu sırayla çıkarıp önce Yosun'a sarılıyor, sonra kalkmama izin vermeden gelip kolunu arkadan omuzlarıma doluyor. Yanağı başımın tepesine birkaç saniye değdikten sonra bu çocuğun sınır tanımazlığına edecek laf bulamayarak gülümsüyorum. "Nasılsınız hanımlar?"
Diğer yanımdaki sandalyeye geçip yerleşirken ben tekrar muhabbetten hızlı bir şekilde kopuyorum. Yosun'un doğum günü için geldiğimiz bu mekânda, organizasyonu tam olarak kimin başlattığını bilemeyip sonradan herkesi içine çektiğimiz bir buluşma, diğerlerinin teker teker dökülmesini bekliyoruz. İçerisi sarı ışıklandırmalarla ve ahşap detaylarla samimi bir hale sokulmuş. Ne var ki bu sarı ışıklar bir süre sonra hiçbir şey içmeden sarhoş olmanıza sebep oluyor. Ya da ben önümdeki sütlü kahveden bir yudum bile almadan sadece beklentiyle demlenmeyi başarabilmiş bulunuyorum.
İkilinin konuşmaları sarmaşık misali uzayıp büyürken kapı tekrar açılıyor, bu sefer kalbim gördüğü yüzle tek bir kez atıp duruyor sanıyorum. Kulaklarımdaki uğultu yok oluyor. Ulaş'ın arsızca sırıtan yüzü dışında geriye hiçbir şey kalmıyor sanki. Masaya ulaştığında Yosun'a özensiz bir şekilde sarılıyor, bana ise sadece gülümsemeyi tercih ederek karşımdaki sandalyeye oturuyor.
Onu iki hafta önceki partiden beri görmediğim gerçeği yüzüme soğuk sular çarpıyor adeta. Birilerine bunu yapmaya bir son vermeleri gerektiğini söylemek istiyorum. Zira ayılamıyorum, bu soğuk sularda boğuluyorum.
O geceki kızgınlığım baki kalıyor, Ulaş'a olan öfkem hiç sönmeyen bir ateş. Harlanan, harlandıkça en çok beni yakan, zaman zaman uysallaşan bir ateş. Bu gece hangi yüzüyle karşılaşacağımı ise asla kestiremiyorum.
Gelir gelmez kendine bir bira söylüyor, ben tekrar sarhoş olmamak için sütlü kahvemden büyük bir yudum alıyorum. Ona içmek için erken olup olmadığını sormak istiyorum ama sadece bakışlarımızın buluşmasıyla yetiniyoruz. Konuşma ilerliyor, gözleri sıklıkla gözlerime değiyor. Başından çıkarmayı reddettiği şapkası hala ters. Bunu gereğinden fazla uzamış saçlarına ve onun bu şapkalara olan düşkünlüğüne veriyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalbimin Kusursuz Şüpheleri
RomantizmOmuzlarım yenilgiyle düşerken gözlerimi kapıyorum. Sevdiğim adamı düşünüyorum. Bana şefkatla, merhametle yaklaşan adamı. Dokunuşunda her zaman incelik barındıran, etrafında olduğuma bir türlü inanamayan o adamı. Hiçbir zaman bağrıma basamadığım, doy...