6| Öpmek istiyorum çok...

5.3K 533 540
                                    

6| Öpmek istiyorum çok...

Kucağıma dağılmış kahverengi saçları, elimi zorla elleri arasına hapseden eli, yumuşacık bir battaniyenin altında, sallanıyorduk. O biraz uyuyor gibiydi. Onun sığması zor olduğundan kenara kaymak zorunda kalışım da ayrı bir sinir bozucuydu. Dedikleri kafamı bulandırmıyor değildi üstelik.

Düşünecek o kadar çok şey vardı ki, uykum gelmiyordu bu yüzden. Samimi olup olmadığını düşünmenin yanında ne yapmam gerektiğini de düşünüyordum.

Salıncağın iskeletine sarılarak büyümüş olan narin leylaklar, onların hemen arkasında salıncağın arkasını örten hanımelleri, alabildiğine yeşil ve gökyüzü. Taşlı patikanın ucundaki cennet burasıydı. Bu uzunluğu biraz fazla olduğundan ötürü uyumak için bile müsait olan bahçe salıncağı, ömrümü adayabileceğim bir yerdeydi. Tüm Busan ayaklar altındaydı bu tepeden. Hemen gerisinde okyanustan manzaralarda vardı. Mavi ve yeşilin en uyumlu yeriydi burası. Kucağımdaki okyanus gözlü adam ve benim sararmış çimen gözlerim. Ela mıydı artık, her ne haltsa... Buraya büsbütün uyduğumu hissediyordum. Bıraksalar her gün buraya gelirdim. Etrafa güller, papatyalar ekerdim.

"Ne düşünüyorsun böyle derin derin?" Sırt üstü uzanıp bacaklarını salıncağın kollarından aşağı sallandırdı. "Senin iki yüzlü davranışlarını."

"Son bıraktığımdan beri beni düşünüyor olman ne güzel." Gözlerimi devirerek arkama attım başımı. "Leylakları senden daha çok düşündüm. Hayatıma keşke sadece bitki yetiştirerek devam edebilsem diye de düşündüm. Sen beynimi iki dakika falan meşgul ettim. Gerisi imkansız hayallerim."

Boynuma konan ıslak öpücük tüm bedenimde bir ürpertiye yol açtı. "Neden imkansız olsun ki? Ben istersem eğer tüm hayallerin gerçek olabilir."

"O halde annenin geri gelmesini ve bizim hakkımızda böyle bir vasiyet yazmamasını diliyorum. En büyük hayalim bu. Ama buna ne paran, ne aklın, ne de en iyi adamın yardım edebilir. Sen Tanrı değilsin. İmkansız daima vardır." Boynuma tekrar öpücük kondurduğunda yüzünü ittirdim elimle.

"Ne sırnaşık bir tipsin sen? Mart ayındaki kedilere benziyorsun." Kaşlarımı çatarak hala bırakmadığı elimi kurtarmaya çalıştım.

"Kokun en güzel çiçek bahçelerinden, tadınsa çikolataya benziyor. Seni öpmek bile keyif verirken ikimizde mart ayında bir hayli eğleneceğiz." Bedenimi zorlukla salıncaktan kaldırıp birkaç adım attım ileriye doğru. Ufak bir esnemeyle uyuşan bedenimi gerdirdim. Her zamanki gibi saçma saçma konuşuyordu işte.

"Yarın tören hazırlıkları başlatılacak Taehyung. Artık uyuman gerek. Artık içeri girmeliyiz yani." Uzaktaki okyanusa odaklandım. Hırçın dalgalar kıyıdan toprak koparmaya çalışıyordu sanki. Kararlı, kızgın gözlerine benzettim okyanusun bu halini. Okyanusun durgunluğunu onda hiç göremeyeceğimi de biliyordum. Soğumuş kollarımı sıvazlarker omzuma sıcak battaniyeyi bırakmış, bedenime battaniye ile beraber sarılmıştı.

"Bana dokunmaman gerektiğini söyledim sanıyordum? Ve bu gece odaya gelmeyeceğimi? Ben söylediklerimin hala arkasındayım." Kolları arasında ona dönerken omzumdaki battaniyeyi onun kucağına bıraktım. Birkaç geri adım sonunda uçurumun tehlikeli kısmına ayak basmıştım.

"Taehyung, lütfen dikkatli ol ve bana yaklaş. Oradaki topraklar kayıyor Taehyung." Bana bir adım daha yaklaştığında bende bir adım gerilemiştim.

"Dokunmak yok." Başını sallayarak tutmam adına elini uzattığında eline uzandım. Benim tutmama bile gerek kalmadan elimden beni kendine çekmiş, kolları arasına giren bedenimi kucaklamıştı.

"Bu kadar oyun yeter. Artık içeri giriyoruz. Her ne olursa olsun ben Kral'ım Taehyung. Dediğimi ikiletme. Hele zararsız bir şeyse. O çok sevdiğin salıncağın yarın uçurumdan atılıp leylakların kökünden sökülmesini istemiyorsan dediğimi yap. Dediğimi yapki sabah odayı leylaklar ve hanımelleriyle donattırayım." Bedenimi kucağında ben yokmuşum da kedi varmış gibi rahatça taşırken geldiğimiz yolları birbir geri gitmiştik.

king of taehyung's || taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin