Sensizlik Bende Huy
6. Bölüm
Myung Soo bir sonraki gün okula geldiğinde Ji Yun'un tekrar gelmediğini görmüştü. İlk iki dersin ardından Sung Yeol ve Sung Jong ile buluştuğunda akşam tekrar toplanıp toplanmayacaklarını öğrendi. Bu sefer gelmek için biraz fazla ısrar ediyor gibiydi. Belki Ji Yun veya Dong Woo'yu görür de neler olduğunu anlayabilirdi.
Sung Yeol ve Sung Jong'un yanından ayrıldıktan sonra Sung Yeol
"Bu bana mantıklı gelmiyor. Myung Soo o kadar ısrar etmezdi."
Sung Jong gereksiz bir noktaya parmak bastığını söyleyerek onu susturdu ve birlikte ordan ayrıldılar.
Myung Soo okuldan çıkmak için oldukça acele etmişti. Hemen eve gidip yapacağı her işi bitirip hazırlanmaya başlamıştı. Keşke dedi kendi kendine dün onun telefon numarasını almış olsaydı. Gitarını alıp evden çıkarken annesi mutfaktan çıkıp
"Bugün de mi çağırdılar?"
"Evet. Belki geç gelebilirim, beni bekleme." dedi ve annesine sarılıp evden çıktı.
Bir süre sonra mekana gelmişti. İçerdekiler çoktan hazırlanmış çalışmaya başlamışlardı. Dong Woo orada değildi. İlk çalışmanın ardından soluklanmak için ara verdiler.
"Şey, Dong Woo hyung neden yok? Bir sorun mu var?" dedi Myung Soo, hala çekiniyordu. Sung Gyu mikrofonu elinden bırakıp elindeki notlara bakarken yarım ağız bir cevap verdi.
"Yeni eve taşındılar. Birkaç gün yok. Hadi, bu kadar yeter. Yeni besteyi dinleyelim." Hoya'ya işaret verdi ve müziği dinlemeye başladılar.
Myung Soo az da olsa rahatlamıştı. Şapşal bir tebessüm oluştu yüzünde. Önceden ona bundan bahsetmişti ama aklına gelmemişti demek ki. Yarın Cumartesiydi ve onu göremeyecek olması biraz daha onu endişelendirse de yine içi rahatlamıştı. Diğerleriyle birlikte bestenin eksik yönlerini bulup fikirlerini birbirleriyle tartışırken bir an olsun geçmişteki her şeyi unutup yeni arkadaşlarının güvenilir olduğunu bir defa daha anlayarak eskinin onu o kadar korkutmaması gerektiğini düşünerek içi rahat bir şekilde, kendine güvenerek fikirlerini ortaya attı.
Saat ilerlerken geç olduğunu anlayıp bu günlük bu kadar yeter deyip ayrıldılar. Eve dönerken bundan böyle eskiyi düşünmeyeceğine karar verip rahatlıkla uzun bir sürenin ardından ilk defa huzurla uyuduğunu hissetmişti.
---------------------------------------------------------
Bir sonraki günün sabahında Dong Woo Ji Yun'la birlikte sabah erkenden kalkmış evin düzenini tekrar baştan değiştireceklerini konuşuyorlardı. Bir kek ve kahvenin ardından hem evi temizlediler hem de eşyaları düzenlediler. Küçük iki oda vardı. Geniş bir oda, küçük bir mutfak ve konukların oturması için koridorlar birleşmiş bir oturma odası. İçeri girer girmez kendini belli eden bu şirin evi baştan aşağı düzenlediler. Geniş olan odanın ortasına bir perde yerleştirdiler. Ji Yun'un olan bölme ve Dong Woo'nun olan bölme daha belirginleşti. Eşyaları fazla değildi kıyafetlerini getirmişlerdi sadece. Ve onlarca kitap. Yarısı Ji Yun'undu. Sırf onlar için koca bir kitaplığı vardı evin. Ji Yun onları yerleştirirken Dong Woo beline bağladığı iplerden kurtulup başındaki eşarbı çıkarmadan Ji Yun'un yanına uzandı.
"İnsanın kardeşi olmayagörsün, o zaman hayat nasıl olurdu acaba?"
"Aaah, sen felsefe yapamazsın." Dedi onun başına elindeki kitapla hafifçe vurarak. Dong Woo yerinden doğruldu ve Ji Yun'un saçlarıyla oynamaya başladı.
"Uzun zamandır kitap almıyorsun. Ne oldu?"
"Uzun zaman dediğin 1 hafta mı?" dedi hafif alaylı bir ses tonuyla. Elindeki kitapları yerleştirmeye devam ediyordu.
"Evet o yeni çocuk geldiğinden beri kitap okumuyorsun. Neler oluyor? Benden bir şey saklamıyorsun değil mi?"
"Seninle bu konu hakkında tartışmayacağım. Çünkü açıklama yapmaktan sıkıldım. Hem sen değil miydin neden hiç arkadaşın yok diye inleyen. İşte arkadaşım oldu ama benden çok sen sorar oldun? Yoksa sen mi bir şeyler hissediyorsun?" Ji Yun ardından koca bir kahkaha patlatarak olduğu yerden kalktı. Dong Woo elindeki bezi ve camı sildiği şişeyi ona doğru püskürterek peşinden koşmaya başladı.
"Ne söylüyorsun sen? Ji Yun kaçma...dur.."
İkisi kahkaha atarken en sonunda terasa çıkıp yerde öylece uzandılar. Gökyüzü bugün maviydi ve bulutlar pamuklar gibi etrafa yayılmıştı. En sonunda kalktıklarında ev temizlenmiş, tekrar düzenlenmişti. Üzerlerini değiştirdikten sonra mutfak alış-verişi için markete gittiler. Alacaklarını aldılar ve eve döndüler. Tabii aldıklarının yarısı abur cubur şeylerdi. Akşam oluyordu. Dong Woo telefonu aldı ve gruptaki herkesi çağırdı. Salonda oturan Ji Yun'un yanına gelip telefonu gösterdi.
"Myung Soo, değil mi? Onun numarasını ver, onu da çağıracağım. Bundan böyle bizim grupta."
"Myung Soo mu? Telefon numarası bende yok."
Dong Woo alaylı bir bakış attıktan sonra Sung Yeol'ü aradı. Ona Myung Soo'yu da çağırmasını söyledikten sonra telefonu kapattı. Bir süre sonra hepsi teker teker geldi. Evi bulurken zorlandıklarını söylemişlerdi. Woo Hyun
"Sung Gyu hyung ile birlikte yürürken hepsinin aynı olduğunu düşündük." dedi. Gülüşmelerin ardından yemeklerini yediler.
Myung Soo daha dün onu göremeyeceğini düşünürken bugün onunla birlikteydi. Bu onu biraz daha sevindirmişti. Gecenin sonuna kadar kahkahalarla dolu anlar yaşamışlardı. En sonunda hepsi ayrıldıktan sonra diğer ikisi pek fazla beklemeden uyudular.
Pazar günü olması nedeniyle öğleye kadar uyudular ondan sonrası tekrar monotonlaştı. Bir sonraki gün okul vardı ve Ji Yun Myung Soo'dan notları istemişti. Onları kendi defterlerine geçirdikten sonra dün aldığı birkaç kitaba baktı. Birine dalmışken akşam olduğunu anlayamamıştı. Erkenden uyudular.
Bir sonraki günde sabah erken uyanmak zorundalardı. Hazırlanıp evden çıktıklarında konuşmaya başladılar.
"Annemle babam ne yapmışlardır sence? Öğrenmişler midir?" Ji Yun sormuştu. Dong Woo'nun da yüzü düşmüştü.
"Şu ana kadar bir şey yapmadıklarına göre öğrenmediler."
Dong Woo hızlı yürümeye başladı. Ji Yun ona yetişmeye çalışırken önünde duran arabayı son anda fark ederek Dong Woo'yu aldıklarını gördü. İçini korkunç bir endişe sarmıştı. Dong Woo çaresiz arabaya binerken sessiz bir haykırış duydu Ji Yun.
"Sung Gyu'ya haber ver. Yalnız kalma!"
Bölüm sonu! Umarım beğenirsiniz. Görüşürüz!