Ji Yun eve geldiğinde kendini kapının eşiğine bırakıp kollarını ve bacaklarını açarak uzanmıştı. Yüzündeki gülümsemesi onun şapşallığını dışa vuruyordu. İlk defada hissettiği şeylerdi bunlar.Daha sonra kendine geldi ve kalkıp duş aldı. Bu hafta bitiminde yaşadığı en huzurlu saatleriydi. Televizyonu açmıştı ama izledikleriyle ilgilenmiyordu. Ara sıra gülerek aklına Myung Soo geliyordu. Bir süre sonra televizyon karşısında uyuyakalmıştı. Dong Woo gelip onu yatağına götürene kadar öylece kalmıştı.
Dong Woo da fark etmişti neler olduğunu. Kötü şeyler olmadığı sürece kardeşinin başına gelen her şeyi destekliyordu.
-----------------------------------------
Öyle böyle 1-2 hafta geçirmişlerdi birlikte. Artık Nisan bitmek üzereydi. Okul sıradandı, günler sıradan geçiyordu. Bir önceki günün devamı yoktu sanki. 24 saatte ne yaşanıyorsa bir sonraki 24 saate kopyalanıp yapıştırılıyordu.
Ji Yun ve Myung Soo arasında ilk günün sarılmasından başka da yakınlaşma olmamıştı. Arada atılan mesajların dışında hep yoğundular. Geçiş sınavları, sunumlar, ödevler. Bazen okuş çıkışlarında birlikteydiler.
Yine Cuma günüydü. Myung Soo tiyatro sahnesinin olduğu yerin kapısında bekliyordu. Elinde iki kahve vardı. Sınıftakiler çıkarken Ji Yun'u arıyordu gözleri. En sonunda kalabalığın içinden çekip kurtardı onu. Elindeki dosyaları çantasına sıkıştırmaya çalışırken konuşmaya başladı Myung Soo.
"Bugün benimlesin. Dong Woo-hyung da izin verdi. Annemler de hafta sonu evde olmayacaklar. Bu da bana uzun zamandır görüşemediğim sevgilimle zaman geçirme fırsatı gibi geldi. Hadi itiraz istemiyorum."
"Ödevler...?"
"Boşver, bazı şeyleri takmamayı sen öğretmemiş miydin?"
"Abim seninle kalmama izin verdi diyorsun? Gerçek mi?"
"Sana laf anlatacaksam işim zor. Hadi gel." dedi ve kolundan tutarak onu çekiştirmeye başladı. Bahçeye çıktıklarında Ji Yun hala kağıtları çantasına koymaya çalışırken Myung Soo onları elinden aldı ve her zaman yaptığı gibi elini omzuna koyup okuldan çıktılar.
Eve gelmeden önce Ji Yun ile birlikte onun evine gittiler ve hazırlanmasını bekledi Myung Soo. Çok uzun sürmedi. Çıktıklarında deniz kenarında yürümeyi tercih etti Myung Soo. Birlikte yürürlerken elini omzundan çekmiyordu bile. Eve vardıklarında Ji Yun yine çekingen bir tavır takınmıştı.
"Evde kimse yok, ben üzerimi değiştireceğim. Oldukça da açım, lütfen şimdiden dolapta ne bulursan hazırlamaya başlar mısın?"
Onun çekingen tavırlarını gördüğünde yanına geldi. Kollarından tutup onu kendine çekti.
"Utanmana gerek yok. Daha kaç defa söyleyeceğim biz utanılacak bir şey yapmıyoruz." Dedi ve sarıldı. Kısacık bir şeydi. Onu rahatlattığını düşünürken üzerini değiştirmeye çıktı. Oldukça kısa bir süre sonra aşağıya indi. Ji Yun dolaptaki sebzeleri çıkarmış hepsini yıkamıştı. Myung Soo gelince makarna yapacağını söylemiş pişirme işlemlerine başlamışlardı.
Yaklaşık bir 20 dakikanın ardından yemek hazırdı. Ji Yun'a makarnayı tabaklara koymasını söyledikten sonra içeriye gitti. Geldiğinde elinde fotoğraf makinesi vardı.
"Fotoğraf mı çekiyorsun?"
"Evet. Gel hadi birlikte çekilelim. Bu sevgili olduğumuzu belgeleyecek."
"Lütfen kötü şakalar yapma. Ve fotoğraflarda ne derecede kötü çıktımı da biliyorsun. Hayır, ver ben seni çekerim."
"Birlikte çekilmeyeceksek geri götürüyorum." bozulduğunu belli eder gibi yüzünü astı. Ji Yun fark etmişti ki fazla oyalanmadan kabul etti. Tabii sadece bir tane olması şartıyla.
Hava kararmıştı. Myung Soo film izlemek istediğini söyledi. Ji Yun filmlerle pek alakasız olduğundan seçimi ona bıraktı. Battaniyeyi, cipsleri ve fotoğraf makinesini de aldıktan sonra televizyonun karşısına oturdular.
Filmin yarısına gelmişlerdi ki Myung Soo elini battaniyenin altından kaldırdı ve tişörtü az yukarı kaldırdı. Ji Yun onun bileklerine bakarken dalmıştı. Kendine geldiğinde Myung Soo'nun defterini aldığını gördü.
"Yağmur öyle bir yağmıştı ki o gece, ağlarken dahi sesimi duyamamıştım. Ben de acı çekiyorum der gibi bir hali vardı sanki.
Kimse dinlemiyor muydu onu? Çok mu yalnızdı? Ben de yalnızım.
Biz birlikte takılabilirdik. Ama o gökyüzünden geliyordu, bense yerin yedi kat altından."
"Bunu yazmanı ne gerektirdi Ji Yun?"
Birden kendinde geldi. Ona bakarken yüzündeki ifadenin ne acı olduğunu anladı.
"Okulun ilk zamanlarıydı işte. Yalnızdım ve kötü zamanlar geçiriyordum."
Bu sırada uzanıp bileklerinden tuttu ve tişörtün kollarını daha da yukarı çekti. Kabarık yaralara dokunurken ona bakmadan konuşmaya başladı.
"Peki ya sen? Bunları da aynı sebep yüzünden yapmadın mı? Canın yanmadı mı bunu yaparken?" Sesi boğuk çıkmıştı. Myung Soo elini çekti ve onu kendine çekti. Başını göğsüne bastırırken saçlarını koklayıp defalarca öptü.
"Bundan böyle eskiyi hatırlayıp üzülmek yok. Biz birlikteyiz ve her şeyi birlikte atlatacağız."