Bölüm 10

60 3 0
                                    

Ji Yun sahnedeki yerini aldı. Elindeki kağıtlara son bir defa daha baktı ve onları kenara bıraktı. Sözleri tekrar ederken Myung Soo göründü. Bir anda duruverdi Ji Yun. Biraz utanmış biraz da şaşırmıştı. 

"Sesini daha fazla yükseltmelisin. İnsanlar seni duyamazlar ve o zaman da yaptığın bütün emekler boşa gider."

Myung Soo sahnenin önünde gelip oturmuştu. Ji Yun da yanına geldiğinde hemen soru sormaya başladı.

"Çok mu kötü görünüyordum?

"Hayır hayır.. Ben öyle bir şey söylemek istemedim. Benim kastettiğim şey sesin çok kısık çıkıyor. Korkma, sen sahnedeyken kimseyi duyamazsın. Kimse sana zarar veremez."

Bunları söyledikten sonra elindeki çikolatalı sütün birini Ji Yun'a verdi. 

"Ben de çikolatalıyı severim."

Gülümsemekle yetinmişti Myung Soo. Ji Yun onu neden bu kadar cesaretlendirdiğini düşündü ama bir cevap bulamadı. O da gülümsemesine karşılık verdi.

Daha sonra Myung Soo'nun telefonu çaldı. 

"Benim gitmem gerekiyor. Performans gününe kadar hergün çalıştığın gibi çalışırsan çok iyi iş çıkaracaksın. Çalışmana devam et, benim gitmem gerekiyor. Görüşürüz!" dedikten sonra kalktı ve sütü oturduğu yere bırakarak oradan ayrıldı.

Ji Yun gittikten sonra içinde oluşan hissi anlamaya çalışıyordu. Hiç yaşamadığı bir şeydi bu. Ama hemen üstesinden geldi ve çalışmaya devam etti. 

Okuldan çıkarken Sung Jong'la karşılaştı. Selamlaştıktan sonra yürümeye başladılar.

"Bu akşam bizimkilerle toplanıyoruz. Sung Gyu-hyung senin de gelmeni söyledi."

Herkes Dong Woo'yla aralarında neler olduğunu biliyordu. Ji Yun evet veya hayır diyemedi. Birlikte yürürlerken Sung Jong da diğerlerine haber vereceğini söyledikten sonra Ji Yun'un yanından ayrıldı. 

Eve gelene kadar gidip gitmeyeceğini düşündü. Odasına çıktığında yorgun bir şekilde yatağına uzandı. Kendi kendine konuşuyordu.

"Uyuma zamanı değil!"

Kalkıp duş aldı. Çıktığında saat 7 olmuştu. Hazırlanıp çıktı. 

--------------------------------------------------------------------

Myung Soo, Sung Yeol ve Sung Jong müzik aletlerinin ayarlamalarını düzenlerken Hoya da okuyacağı kısımları tekrarlıyordu. Dong Woo birkaç bir şey getirmişti gelirken. Biraz süt, meyve suyu ve kola.

Her şeyi hazırladıktan sonra provalara başladılar. Müzik hat safhadayken Ji Yun geldi. Onu fark etmeleri zor oldu çünkü bölmemişti. 

En sonunda bitirdiklerinde Dong Woo ve Sung Gyu dışarı çıkmışlardı. Ji Yun da pek üstelemedi. Zaman ilerlerken 2-3 defa daha provaları sürdürürlerken Ji Yun sürekli Dong Woo'ya bakıyordu ama onun Ji Yun'la alakası kalmamış gibi bir hali vardı. Gözleri yaşlıydı gece boyu, biraz hava almak için terasa çıktı. Gökyüzüne baktı. Bulutluydu bu gece, belki yağmur yağardı.

Hep havanın onun duygularıyla benzeştiğini düşünürdü Ji Yun. Bazen hoşuna gitse de bu durum bazen de ona büyük acılar çektiriyordu.

Bugün de öyle olacaktı demek ki... Gökyüzü bulutluysa eğer, gözlerinin ardında da birikmiş kara bulutlar vardı demek ki...

Bir iki yaş düşmüştü ki gözlerinden birinin yanına geldiğini hissetti. Başını çevirmedi. Myung Soo'nun olabileceğini düşündü. Ama o değildi.

"Ben olmadan nasılsın?"

Dong Woo'nun sesiydi bu. Ona bakmadan yanaklarını sildi ve burnunu çekti. Küstah bir şekilde, çok fazla sesli olmamasına dikkat ederek, hafif bir kahkaha attı Dong Woo.

"Ağlıyor musun yoksa? Hala vazgeçemedin mi bu huyundan?" 

Ji Yun sadece 3 haftadır görüşmediklerini hatırlatmak istedi ama Dong Woo hala devam ediyordu.

"Ah, unutmuşum... Vazgeçmek sadece olgun insanların yapabileceği bir şeydir."

Ji Yun karşısındakinin abisi olduğuna inanamıyordu sanki. Kötü hissediyordu, gök gürlemeye başlamıştı bile... Daha fazla dayanamadı.

"Sadece 3 haftadır görüşmüyoruz! Ben değişmedim ve değişmeyeceğim. Ama sen... ,ağlamaya başlamıştı, kendimi kandırdım ya ben! Senin öyle biri olmayacağını alıştırdım kendime! Ama öyle değil! Kötüsün!"

Daha fazla dayanamıyordu. Hıçkırarak ağlamak istiyordu. Dong Woo onun söylediklerinden sonra bir defa daha anlamıştı onu ne kadar üzdüğünü. Ji Yun çantasını alıp giderken diğerleri ne olduğuna bakmak için dışarı çıkmıştı. Ağlayarak oradan çıkarken Myung Soo da peşinden çıktı. Sung Gyu diğerlerini gönderdikten sonra Dong Woo'yu da alıp çatı katına gittiler. Sung Gyu her ne kadar onun yanında kalmaya diretse de Dong Woo onu göndermişti. 

Yalnız kaldığında ağlıyordu. Birinin 7. diğerinin de 5. yaşında olduğu bir fotoğraf vardı elinde. Böyle acılar çekmek, çektirmek için çok genç değiller miydi?

Ji Yun koşarak çıkmıştı oradan aynı zamanda ağlıyordu da. Ana yola gelene kadar Myung Soo ona yetişememişti.. Aceleyle otobüs durağına gitmişti Ji Yun. Otobüse bindiğinde Myung Soo'yu arkada bırakmıştı.

Eve geldiğinde artık ağlamıyordu. Zorla yokuşu çıktı. Ruhtan farksız değildi. Bugün evde kimsenin olmayacağı belki biraz rahatlattıysa da ağlayamamaktan alamıyordu kendini. Anahatarını ararken Myung Soo koşarak yanına geldi. Kolundan tuttu ve kapıyı açmasına yardım etti. İçeri girdiklerinde Ji Yun'u kanepeye oturttu. 

"İyi misin? Lütfen kendine gel." diyebildi sadece. Ji Yun tepki veremiyordu artık. Yağmur yağıyordu, ama sanki biraz daha şiddetlenmiş gibiydi. 

Myung Soo ona su getirmek için mutfağa gelmişti. Ji Yun olduğu yerde kalamayıp onun peşinden gelmişti. Bardağı doldurup ona uzattı. Belki ağlamamak için belki de gerçekten gülümsedi Ji Yun. Sonra da yavaş yavaş süzüldü, yere yığıldı.

Sensizlik Bende HuyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin