Bölüm 12

56 4 0
                                    


Myung Soo gittikten sonra Ji Yun kendiyle yalnız kalmıştı. Nasıl bir sonuç çıkarmalıydı? Myung Soo'nun istediği gibi mi yoksa kendine yalan söyleyerek mi? Dong Woo haklı olabilirdi...

Bazı şeyleri pek düşünmemek gerekir.

Ji Yun bu cümleyi aklından defalarca geçirse de dönüp dolaşıp Myung Soo'yu düşünüyordu. Dong Woo gelene kadar elinden geldikçe kendini okuduğu kitaba vermeye çalıştı. 

Dong Woo geldiğinde Ji Yun'un keyifsiz olduğunu gördü. 

"Kötü bir şey mi oldu? Anlatabilirsin."

Ji Yun bu teklifi reddetti ve abisinin getirdiği yemeği yedi. Her şey oldukça sıradandı. En sonunda kitap okurken uyuyakalmıştı. Dong Woo üzerini örttü ve kendi de kısa bir süre sonra uyudu.

Bir sonraki gün okuldayken Myung Soo sabah şapşal gülümsemesiyle içeriye girdi. Sırasına otururken Ji Yun'a bakarak oldukça içten bir günaydın demişti. Dün olanlar umurunda değilmiş gibi davranıyordu. Ji Yun da gülümsemeye çalışarak ona karşılık verdi. Konudan bahsetmiyorsa, kendi de üstelemek istemedi. 

Günler Myung Soo'nun Ji Yun'a olan umursamazlığıyla birlikte Ji Yun'un da günden güne Myung Soo'yu daha çok düşünmesiyle geçti. 

Tiyatronun yapılacağı gün kuliste Myung Soo saatler öncesinden gelmiş Ji Yun'a destek olmaya çalışıyordu. Fakat Ji Yun sanki birkaç saat sonra ölecekmiş gibi hissediyordu. Myung Soo ile kanepede oturmuşlardı.

"Ben çok korkuyorum. Hiçbir şeyi yapamayacağım. Ne olacak? Her şeyi berbat edeceğim!"

"Ji Yun gerçekten yeter artık. Öyle kötü düşünürsen tabii ki kötü şeyler olur. İyiye odaklanmaya bak. Sen başarırsın..."

"Hayır hayır. Ben gidiyorum ve rolü yardımcı karaktere vermelerini söyleyeceğim."

"JI YUN!" 

Myung Soo sinirlenmişti ve artık ona bağırıyordu.

"Eğer şimdi öyle bir şey yaparsan ne yaşadıysak hepsini unut ve bir daha yanıma gelme!"

Myung Soo ciddi görünüyordu. Ji Yun ayağa kalktığında ona dur bile demeden ondan önce çıkıp gitti. Neler hissettiğini anlayamıyordu Ji Yun..

"Neden böyle yapıyor?" 

http://www.youtube.com/watch?v=eEU2Br8mNJc

Kendi kendine konuşurken ilk provalar için sahneye çıktılar. Ama olduğundan da kötü bir gösteri olmuştu. Öğretmen ona kızarken bir yandan da vurgu yapmasını söyledi. Ama Ji Yun'un aklı orada değildi. Kulise geçtiklerinde Dong Woo gelmişti. Onunla konuştular, Myung Soo'yu anlattı ona. Belki bir şey yapar diye.

Ama Dong Woo gittikten hemen sonra oyun başladı. Yardımcı karakterler oyunu sunarlarken öylesine perde arkasından baktı seyirci koltuklarının olduğu yere. Dong Woo, Sung Gyu, Woo Hyun... Myung Soo. O gelmişti.

Sanki bir şey olmuş gibi her şeyi yeniden tekrar edip sahneye çıktı. O kadar da olmasa da iyi bir oyun olmuştu. Myung Soo gülümsüyordu. Özellikle de Ji Yun'a bakıp gülmesi, onun çok hoşuna gitmişti...

Oyunun sergilendiği günden sonra Myung Soo ile daha sık takılır oldular. İlkbahar gelmişti artık. Yağmurları da beraberinde getirmişti tabii.

Okuldan çıktıkları bir gün yan yana yürüyorlardı. Çok yakın iki dost olmuşlardı. Ya da adını veremedikleri için böyle hitap ediyorlardı.

Ji Yun yerdeki yapraklara basarak konuştu.

"Okula geldiğin ilk gününü hatırlıyor musun?"

"Hehe evet hatırlıyorum. Senin ağzından laf alacağım diye kendimi parçalamıştım."

"Ben de kendime şaşırmıştım nasıl hemencecik seninle konuştum diye. Okuldakilerle pek anlaşamıyorum, biliyorsun."

"Ah evet." 

"Ama şimdiye dek hep ben anlattım. Sana ne oldu? Yani geçmişte."

Myung Soo'nun yüzü düşmüştü. Kulağının arkasına attı elini. Rahatsızdı.

"Eğer sorun olacaksa anlatma.."

"Hayır anlatacağım. Sen nasıl anlattın? Eski okulumda ilk yılım oldukça sakin geçmişti. Ama ikinci yılda biraz hareketlilik olsun diye insanlarla konuşmaya çalıştım. Ama eminim ki hiçbiri bana senin kadar yakın gelmedi. Her neyse. Bir grup vardı yine bizimkiler gibi. Ben yine gitartisttim ama şarkı söylemiyordum. Sadece müziği yapıp onlara veriyordum. Öncelikle grupla iletişimim olmadığında okuldaki kızlardan hiçbiri yüzüme bile bakmazdı. Ama grupla alakam olduktan sonra hepsi birer salyangoz gibi yapıştılar üzerime. Tabii bilirsin erkekler böyle şeylerden hoşlanır. Ama benim hoşlandığım bir kız vardı. -Ji Yun burda daha da dikkatle dinlemeye çalıştı.- Onun benimle ilgilenmesi için her şeyi yaptım ama o grup liderine yanıktı falan. Onun vermiş olduğu hayal kırıklığıyla birlikte okulun benim ondan hoşlandığımı duyduğu gün yaşandı her şey. O gün iyice dövüldüğümü hatırlıyorum. Ondan sonrasında da kalan günleri cehennem gibi geçirdim. Ve şimdi buradayım."

"Ne diyebilirim ki? Bundan böyle ikimiz kalalım. Kimse olmadan."

Ji Yun çok farklı bir anlam yüklemişti cümlesine ama Myung Soo'nun anladığı da başka bir şeydi. 

"Yani geçen gün dediklerimi anladın mı?"

Sözler yine karmaşıklaşıyordu. Ji Yun hiç bozuntuya vermeden

"Geçen gün ne konuşmuşuz ki biz? Arkadaş kalalım hep. Birbirimize destek olalım."

Myung Soo yine bozulmuştu. Gözlerini devirdi. Ji Yun'u karşısına aldı.

"Farkında değilmiş gibi davranma lütfen. Bunu yapma artık lütfen."

Yine bırakıp gitmişti. Ama Ji Yun bu sefer anlamıştı ama bunları Myung Soo'nun kendisinden duymak istiyordu. Eğer düşündüğü şey gerçekse bunu ondan duymak istiyordu.

O giderken arkasından koştu ve kolundan tuttu.

"Ne söylemek istiyorsun? Benim yaptığım bir şey yok, korkak olan sensin."

Myung Soo elini sertçe çekti.

"Korkak olan benim ama aptal olan da sensin. İlla sana 'Seni Seviyorum' mu demem gerekiyor? Bu klişe sözün dışında her şeyi yaptım. Ama olmuyor, istemiyorsun. Şimdi bırak, en azından ağlayabileyim."

Myung Soo giderken Ji Yun'un gözlerinden iki yaş damladı. Bu hissettikleri ilk defaydı. Her ne kadar bir erkek için ağlamam dese de ağlıyordu işte...

Sensizlik Bende HuyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin