"Kalbim artık o kadar çok yorgun ki o kadar çok kırıldı ki o kırılan parçalarını toplayamıyorum. Ölmek istiyorum sessizce bu çektiğim acıdan kurtulmak istiyorum". Derdim eskiden, ama şimdi ise ne bir acı hissediyorum ne bir kalp kırıklığı artık yorgun da değilim. Çünkü artık çektiğim o acıyı da hissedemiyorum. Benim bildiğim bir insan bir kere ölür değil mi, ama hayır ben bin defa hatta ben nefes aldığım her an öldüm. Bu nasıl oldu inanın bunu ben de bilmiyorum . Her darbe de yere yıkılmadım ama kalbimin nasıl paramparça olduğunu izledim. Ama bir gün ama bir kez kalbim yenik düştü çünkü dayanamadı. Bir şeyi daha kaybetme korkusu yaşamaya kalbim dayanmadı. Nefesim, nefesim hele hiç oldu. Belki de o an ruhum ölmüştür. Bunu bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var, o da sadece bedenimin var olduğudur. Çünkü ruhumu hissedemiyorum. Belki de acılarım giderken yanlarında ruhumu da alıp gitmiştir. Nasıl şimdi acımı hissedemiyorum, belki bu yüzden de ruhumu hissedemiyorumdur. Eskiden acılarım canımı çok yaksa da en azından onları hissedebiliyordum. Ama şimdi,işte şimdi acılarımı dahi hissedemiyorum. Ruhum sanki yok olmuş gibi hissiz ve çok sessiz. Bedenim ise var olduğu yerde oradan oraya savrulup duruyor. Anladım ki bazen acıları hissetmek de güzel bir şeymiş.Sanki şuan bitmişliği oynuyorum. Her ne kadar da çabalasam tüm gücümün nasıl tükendiğini izliyorum.Evet yorgun değilim. Ama bedenim yorgun değil. Ruhum o kadar çok yorgun ki yarına nasıl çıkacağım diye her gece gözyaşlarımı seller gibi akıtıp yastığımı gözyaşlarım ile sırılsıklam yapıyorum. Hatta bazı geceler kan ter içinde uyanıyorum. Ama annemin sesi ile kızım neden ağlıyorsun diye soruyor bana. Ben de ona "Yok bir şey anneciğim sadece kötü bir rüya gördüm"diyorum.Ama biliyorum ki o gördüğüm bir rüya değil kabustan ibaret, hatta daha beter bir şey. Ama işte annem üzülmesin diye bir söylemiyorum. Daha sonra o gecenin sabahına uyandığım da ruhumu o kadar çok yorgun hissediyorum ki sanki yetmiş yaşında olan yaşlı bir kadın gibi uyanıyorum o güne. Ama yine de yaşıyorum işte. Acılarıma bile hissizleştiğim bu zamanda hala yaşıyorum işte. Çünkü şuan pes edemem bu kadar acı çekmişken şimdi her yaşadığım o acıları boşa yaşamış olamam. Ama bazı şeylere de kader deyip geçiştiremem.Çünkü bazı şeyler kader değildir. Bizim seçtiğimiz yolların sonucudur. Bu hayatta ayağımıza değen en küçük bir taşın bile sorumlusu kendimizizdir. Yani benim için öyle tabi siz başka bir şekilde düşünüyor olabilirsiniz.Eskiden başıma en ufak bir şey geldiğinde hemen başkalarını suçlardım. Ama bir gün başıma öyle bir şey geldi ki ve bu çok sevdiğim bir insanın sırf korkaklığı yüzünden geldi. O başıma gelen olayı hiç unutmayarak yıllarca daha da büyüttüm. Ve her seferinde o çok sevdiğim kişiyi suçladım. Sonra bir gün böyle çok sessiz bir an yaşadım. O başıma gelen olaydan tam dört sene geçmişti. O sessiz anda aklıma bir soru takıldı. Aceba o olayda en büyük suçlu ben miydim. Aklıma ilk defa böyle bir soru takılmıştı. Uzunca bir süre kendimce bu soruya yanıt aradım. Ve en sonunda o yanıta ulaştım. Evet o olayda en büyük suçlu bendim. Çünkü o olayda sevdiğim kişinin korkak olduğunu bildiğim halde ona güvenen bendim.Size bunu anlatmamın sebebi ise acılara hissizleşmeyi ben o günden sonra öğrendim. Ama yine bazen acıları hissetmek de güzel oluyormuş. Ama ben bu duyguyu kaybedeli tam iki sene oldu. Yani artık acılarımı hissetmiyorum.Acıların ağırlığı ile ezilip kalmak da varmı bu dünyada en azından onu öğrendim.Arkadaşlar bu bölümü nasıl buldunuz?
Benim çok içtenlikle yazdığım bir bölüm oldu. Bakalım sizler nasıl bulacaksınız. Yorumlar da belirtiniz.
Okuduğunuz için teşekkür ederim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ KELEBEK
Ficción GeneralElbet herkes bir gün gider. Ve sen yalnız kalırsın. Ama sen yeter ki güçlü olabilmesini öğren. Elbet bir gün işine yarar.