Ayaklarımı duvardan sarkıtıp oturdum. Corut'ta yanıma yerleştiğinde elimdeki paketten bir tane çıkartıp ikram ettim. Bir dal alıp çakmağı elimden kaptı. Sigaralarımızı yakıp manzaraya karşı içmeye başladık.
Bir saatten fazla yürümüş dere tepe aşmış ve deniz manzaralı bir duvara pineklemiştik. Çevrede terk edilmiş bir ayakkabı fabrikasından başka bir yapı yoktu. Sessiz ve sakin yerde bile düşüncelerim çığlık çığlığa fısıldaşıyordu.
Geldiğimizden beri ikimizden de tek kelime çıkmamıştı. O soru sormuyor, bende cevaplamıyordum. Bu şekilde davranması iyiydi. Benim mottom duymazsam üzülmem üzerineydi.
Gökyüzüyle denizin kesiştiği yerden kuş sürüsü bize doğru geldiğinde gülümsedim. Kuşları en çok annem severdi. Her hafta sonu Eminönü'ne gider kuşlara yem verdiğimizi hatırlıyordum. Uçuşan kuşlara el sallar umutla bakardık. Bizim için kuşlara el sallamak seni seviyorum demekti.
Kuşlara el sallamaya başladığımda Corut bana tuhaf tuhaf bakmış ardından bana uyup el sallamaya başlamıştı. Duvarda ayağa kalkıp "Hey en öndeki güvercin sırayı bozma" diye bağırarak kahkahalarla güldüm.
"Hesna kuşları bile azarlıyorsun" diyerek saçma biçimde ellerini çırpmaya başladı. Kuşlar gökyüzünün en bilinmez maviliklerine kaybolduğunda tekrar oturdum. İçimdeki çocuk varlığını belli etmek istercesine kalbimi yumrukladı.
İkimizde oturduğumuzdan beri ilk yaşam belirtisi göstermiştik. Kıpırdayıp Corut'a baktım saçlarını karıştırıp mavi harelerini gözlerime dikti.
"Hesna hiçbir zaman senin yanında olamadım ama bugünden itibaren dünya ahiret bacımsın" diyerek sarıldı. Sarılmasına karşılık verdim. Tuhaf hissetmiştim. Altı seneden sonra arkadaşım olmuştu. Ona güvenip güvenmeyeceğimi daha düşünmemiştim. Güvenilir gibi geliyor olsada bilmiyordum.
"Beni sevdiğini sanıyordum" diyerek ayrıldık. Bir dal daha alıp yaktım. Açık havada olmak daha çok sigara içme istegimi getiriyordu.
"Hesnacığım çok güzel olabilirsin hatta ve hatta fiziğinde mükkemel olabilir ama benim tipim değilsin. Ben sarışınlardan hoşlanıyorum" şımarık sesiyle gülüp sigarayı dudaklarıma görürdüm.
"Buna çok sevindim" telefonun melodisi sessizliği bölerken bakışlarımı ona çevirdim. Kaşlarını çatmış telefonuna bakıp bakışlarını bana çevirdi. Sıkıntıyla nefes alıp aramayı sonlandırdı.
"Uğur aradı" sesindeki bıkkınlıkla, nefes aldım.
"Neden açmadın?" Yüzünü sıvazlayıp duvardan atladı.
"Hesap soracaktır. Boşver takılma sen" dediğinde omuz silkip duvardan atladım.
Geldiğimiz yolu taksiye binerek kat etmiştik. Okulun önünde indiğimizde dersler bittiği için kimse yoktu. Corut çantaları alıp geleceğini söyleyerek yanımdan ayrıldığında banka çöküp oturdum.
Annem kötülük yaparsan o kötülük senin ayaklarına dolanır derdi. Zamanın bize neler getirip, neleri götüreceğini bilmiyorduk. Eda'nın yaşayacağı kötülüğü dört gözle bekliyordum. Eğer kimseye zulüm etmeseydi bunu beklemezdim ama yaşattıklarını yaşamasını istiyordum. Ne bir eksik ne bir fazla.
Corut elindeki çantalarla sırıta sırıta karşımda durduğunda yüzümü buruşturdum. Arkadaş olmamız yüzüne baktığımda sinirlenmeyeceğim anlamına gelmiyordu.
"Hesna sultanları buyurun çantanız" diyerek uzattı. Sırtıma asıp okuldan çıktık.
"Kızım senin evin nerde? Beni evine atsana" Gözlerimi yukarı kaydırıp gökyüzüne bakarak sabır diledim. Çünkü daha sık görüşecektik ve saçma konuşmalarına şahitlik edecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümün Kıyısındaki Kız +18
Teen FictionElleri bel oyuğumda gezintiye çıkmışken burnunu saçlarıma gömmüştü. Tüm bedeniyle bana yaslanmış tüm çıplaklığımla teni tenime temas ediyordu. Yüzüm aniden buruştuğunda nefesimi tuttum. Bu hareketi başka bir kıza yapsa tahrik olacağına emindim ama b...