Kafamı kollarımın arasından çıkartıp oturduğum sandalyede tembelce gerindim. Güneş tepede konumunu almıştı. Tereğin üzerinde tavuklu çalar saat on ikiyi gösteriyordu. Okula gitmek gibi bir niyetim olmadığı için pek dert etmedim. Birkaç gün okula uğramak istemiyordum.
Sandalyeden kalktığımda tutulan bedenimi merdivenlerden çıkarmaya uğraştım. Zor olsada tuvalete girebilmiştim. Aynadaki görüntüme hüzünle baktım. Göz altlarım morarmış, yüzümdeki çiziklerin yerine bir kaç tane daha çizik eklenmişti. Zayıflıktan yanaklarımın çökmesi ile annemin kopyası oluvermiştim.
Annemin yüzünde hep morluklar olurdu. Bir gün bile geçtiğine şahitlik etmemiştim. Annem oyun olduğunu söyleyerek beni kandırıyordu. Oyun olmadığını öldürülmeden üç sene önce öğrenmiştim.
Tuğçe adında arkadaşım vardı. Bir gün beni evlerine davet etmişler, bende davete icabet edip gitmiştim. Anne babası içerde oturuken biz Tuğçe'nin odasında bebeklerle oynuyorduk. Hiç bu oyuncağı bir arada görmediğim için heyecanlanmıştım. Heyecan ve mutluluktan çok susamıştım ve mutfağa inip su içmek tek isteğimdi.
Koridordan ilerleyip oturma odasının yanından geçerken konuştukları konuyu merak edip kapı pervazına yaslanıp dinlemeye başlamıştım. Onlar benim için tuhaftı çünkü benim babam annemle anlaşırken ona vurup kötü kelimeler kullanırdı. Normal anne baba ne konuşur merak ediyordum. Gerçi kim normaldi kim anormaldi orasını bilmiyordum ya.
"Hesna daha çok küçük bütün bu olanlardan haberi bile yok zavallı" ismimin geçmesi ile şaşkınlıkla kapıya biraz daha yaslanmıştım. Benim hakkımda ne düşündüklerini merak etmiştim.
"Ayşe'nin her tarafı mosmor. Yazık, kadını Hamdi döve döve öldürecek" dediğinde babası ne yaptığımı pek anımsamıyordum. Çok önemli de değildi. Herkes biliyordu bir gün azrail olup annemi öldüreceğini ama kimse karşı çıkmamıştı. Annemi öldüren babamdı ama herkes bu ölüme göz yummuştu. Bu cinayette babam olacak adam kadar onlarda suçluydu.
Düşünmeyi bir kenera bırakarak aşağı indim. Aynı düşünceler hep benimleydi ama keşke demekten öteye geçemiyordum. Üstelik keşkelerle yaşanmıyordu. Yaşadığım da söylenemezdi.
Akşamları evde olmamak gibi bir plan yapmıştım. Nereye gideceğimi bilmesem bile sokaklarda boş boş gezebilirdim.
Birşeyler atıştırıp oturma odasına geçtim. Yastıklar ve çekyat örtüleri yerdeyken cam kırıkları her yerdeydi. Yüzümü buruşturup tüm camları elektirikli süpürgeyle çekip etrafı topladım.
Telefonun melodisi yukardan geldiğinde, kendimi yorgunlukla çekyatın atmış yatıyordum. Yavaş adımlarla merdivenleri tırmandım. Bu merdivenler yüzünden bacak kası oluşturduğum doğruydu.
Yatağımın üzerindeki telefonu elime aldığımda çalmayı kesmiş ekranda çağrı gösteriyordu. Çağrıya tıkladıgımda rehberde ekli olmayan numaraya baktım. Numaram kimsede yoktu ve yanlışlıkla da arayan olmazdı.
Dün Corut'a numaramı verdiğim geldiğinde aklıma, acilse tekrar arar mantığıyla telefonu yatağa attım. Üzerimi değiştirip dışarda yemek yemeye gidecek ve geceyi dışarda dolaşarak geçirecektim.
Planım gayet mantıklıydı. Adam gelse bile beni bulamayacak ve beni unutacaktı. İnsan kaç günde unuturdu? Bir, iki güne unutur muydu? Kısa sürede unutacağı bir konu değildi. Planımın saçmalığı yüzüme vurduğunda, omuzlarım çökerek yatağa sırt üstü uzandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümün Kıyısındaki Kız +18
Ficção AdolescenteElleri bel oyuğumda gezintiye çıkmışken burnunu saçlarıma gömmüştü. Tüm bedeniyle bana yaslanmış tüm çıplaklığımla teni tenime temas ediyordu. Yüzüm aniden buruştuğunda nefesimi tuttum. Bu hareketi başka bir kıza yapsa tahrik olacağına emindim ama b...