3.

6.2K 132 14
                                    

Havanın kararması beni korkutmazdı ama şuan oldukça korkuyordum. Sokak lambasının yüzüne vurması sayesinde görüyordum ki yüzü berbattı. Dudakları çatlamış kaşı patlamış ve kan her tarafına bulaşmıştı. İki gözüde şişmekten görünmüyordu.

Yüzümü buruşturup "Hey! İyi misin?" diyerek dürtükledim. Bayağı iyi görünüyordu gerçekten. Hareket dahi etmedi. Yolun ortasında gözleri kapalıydı ve ölü gibi yatıyordu. Bir kez daha dürttüm. Yüzünü buruşturup kafasını çevirdi.

Bu adamı bu şekilde bırakmam doğru olmazdı. Oflayarak ceplerini karıştırdığımda telefonunu bularak çıkarıp aldım. Şifresinin olmayışıyla ekranı kaydırarak son aradığı numarayı aradım.

"Alo, Harun hallettin mi oğlum?" Kaba sesi bana ulaştığında arkadaşı olduğunu anlamıştım.

"Merhaba şuan arkadaşın yerde yatıyor" düşünmeden konuştum. Cümlemin saçmalığıyla tırnaklarımı etime gömdüm. Uzun süredir telefonla konuşmamamın sonucuydu.

"Neden yerde yatıyor? Kalksın yatağında yatsın" umursamaz sesiyle derin bir nefes aldım. Adam bu cevabı vermekle haklıydı.

"Az önce arakadaşın sağlam dayak yedi. Sen gelene kadar yanında bekliyorum. Acele etsen iyi olur" konuşmasına izin vermeden adresi söyleyerek kapattım.

Kapüşonlumu adamın kafasının altına koyarak kaldırıma oturdum. İç kanama yada beyin travması geçirmesi muhtemeldi. Arkadaşını aramakla yanlış mı yapmıştım? Ambulansı aramam daha mantıklı olurdu.

Ben böyle düşünürken Rıfkı kuyruğunu sallayarak yatan adamı koklamaya başladı. Yanıma çağırdığımda koklayarak ayaklarımın ucuna oturdu.

Elimdeki paketten dal çıkartıp yaktım. Tütün yanarken etrafımı saran duman rüzgar ile savrulmuştu. Bende rüzgarla oradan oraya savruluyordum. Belkide bu benzerlikti ondan kopamamışım sebebi.

Bir kaç defa babaannemin yalvarışlarıyla bırakmış ve üç gün sonra tekrar dudaklarımdaki yerine kurulmuştu. Kısaca kurtulamıyordum.

Siyah araba göründüğünde arayalı on dakika bile olmamış ikinci sigaramı yakmıştım. Tekerler çığlık atıp durduğunda Rıfkı korkmuş olmalıydı ki koşarak gitti.

Adam arabadan çıktığı an oturduğum yerde çakılı kaldım. Bu yabancıyı tanımıştım. Yüzümü buruşturup sigarayı içime çektim. Öylece Harun dediği adamı uyandırmaya çalışmasını izliyordum. Gitmeliydim değil mi? Sonuçta gelmişti.

Kafasını aniden bana çevirdiğinde kedi gözlerini üzerime dikti. Kaşları aynı hızda çatılırken umursamıyormuş gibi yaparak sigara içmeye devam ettim. Kalbim kulaklarımda atmıyor gibi davranmak zor olsada başarıyor gibi gözüküyordum.

"Sen" gözlerini kısıp devam etti. "Orada öyle bekleyeceğine gel yardım et"

Sanki bu cümleyi kurmasını bekliyormuş gibi izmariti yuvarlayıp yanına gittim. Adamı tek hamlede kaldırırken kapüşonlumun alıp arabanın arka kapısını açtım.

"Diğer tarafa geç ve onu çek" dediğinde Harunu yerine yerleştirmeye çalışıyordu.

"Onu çekebilecek kadar güçlü olsaydım kaldırıma çıkartırdım" dediğimde yüzüme daha dikkatli baktı. Gücüm yeterdi ama ona karşı gelmek istemiştim. Dün beni umursamazlıktan geldiği için onu kendi çapımda cezalandırıyordum.

"Dene" sert sesiyle yutkunup dediğini yapmaya koyuldum.

"Sen dün gece duran arabanın önünde intihar etmeye çalışan kızsın değil mi?" Dediğinde yüzümü buruşturup iki adım geriye gittim. Yüzümü buruşturmak yakama yapışmış bırakmıyordu.

Cümlesi kulağa oldukça saçma gelsede onun gözünde böyle gözükmesi gayet normaldi. Fakat intihar etmek istememiştim. Sadece kendimi kaybedip tekrar bulmuştum.

"Evet" kısa ve öz bir şekilde cevapladım. Tam gözlerimin içine baktığı için rahatsızca kımıldadım. Dudaklarını yalayıp beni süzdü. Bakışları bedenimde gezdiğinde sertçe yutkundum.

"Pekala sen git" deyip Harun'u yerleştirip kapıyı kapattı. Kesinlikle benimle oyun oynamıştı.

Sesindeki netlik her defasında susmamı sağlıyordu. Kaşlarım kendiliğinden kalktığında onu umursamadan elimdeki kapüşonlumu çırpıp üzerime geçirdim.

"Sana önerdiğim konuyu benim arabamda uygulama" diyerek kapıyı açarak hızla gözden kayboldu.

Ayakta dikilmekten vazgeçip yürümeye başladım. Eve gidip deliler gibi uyumak istiyordum. Bedenen ve ruhen oldukça yorulmuştum.

Mahalleye geldiğim vakit pantolonumun cebinden anahtarı çıkararak eve girdim.

"Babaanne ben geldim" diye bağırdığımda odasından elinde tespihiyle çıkmasını bekledim. Gelmeyecegini anladigimda odasına girdim. Boş karyolası gözüme çarptığında boğazıma oturan yumruyla odama gidip üzerimi değiştirdim.

Gittiği tamamen aklımdan çıkmıştı. Telefonumu alarak tekrar odasına gidip yatağına kuruldum. Yokluğunu iliklerime kadar hissetmiştim. Evdeki sessizlik sinirimi bozuyordu üstelik boğazımda ki yumru daha da buyuyordu.

Bu yumruyla, yumruk yumruğa savaştığımda mağlup olan bendim. Dün geceden beri verdiğim savaşı şuan kaybetmiştim. Gözyaşlarım sel olup aktığında hıçkırıklarım çığ olup büyümüştü. Hiç kimsem yoktu. Kimse tarafından sevilmiyor, kabul görmüyordum.

Cenin pozisyonu alarak babama lanetler ettim. Bizi sokağa atmış olsaydı dahi bu şekilde bir hayat yaşamazdık. Belki mükkemel bir hayatımız olmazdı ama yanında olurdu.

Sabah uyandığımda saat sekize geliyordu. Hızla yataktan kalktığımda başımın dönmesiyle duvara tutunup geçmesini bekledim.

Mutfaktan gelmesini istediğim sesler yoktu. Evin sessizliği boğazıma kaçtı. Dün geceden sonra kendime geldiğim pek söylenemezdi. Ağlamak bile iyi hissetmeme yaramamıştı. Belkide iyi hissetmem için daha çok ağlamam gerekiyordu.

Telefonuma baktığımda bir cevapsız çağrı vardı. Babaannem yazısını görmemle merdivenleri çıkarken aradım.

"Alo Hesna uyandın mı yavrum?" sorduğu soruyla gülümsedim.

"Evet babaanne"

"Ben vardım. Amcan on ikide ameliyata girecek. Karnını sıkı sıkı doyur"

"Tamam, babaanne kendine iyi bak. Çabuk gel" dediğimde giyeceklerimi hazırlamış yatağın üzerine atmıştım. Bir kaç cümle kurup kapattığımızda koşarak elimi yüzümü yıkadım.

Kıyafetlerimide giyip saçlarımı bağlayarak bol lacivert kapsonlumu alıp evden çıktım.

"Kız Nuriye dün Hafize hanım elinde bavuluyla gitti. Kesin bu kız onu gönderdi" cümlenin yarısında durup penceredeki kadına baktım.

Alt komşusuyla balkondan konuşuyordu. Gözleri bana kaydığında gözleri kocaman olmuştu. Dilimin ucuna gelenleri yutup sert adımlarla yürümeye başladım.

İnsanlar kendi sorunlarından kaçmak için milletin sorunlarıyla ilgileniyordu. Bunu anlayamıyordum.

Okulun kapısına yaklaşmamla kapüşonumu kapattıp içeri girdim. Bahçe diğer günlere nazaran daha kalabalıktı ve sanki birini bekliyormuş gibi herkes kapıya odaklanmıştı. Fısıltılar birleşip uğultu şeklinde dönüyordu. Bu fısıltılar beynimde yankılanırken yüzümü buruşturdum.

Boynuma dolanan elle şaşkına dönerken elini tutup ters çevirerek sırtına dayadım. Tamamen refleks sonucu olusan bu davranışıma çığlık sesleri ortak olmuştu. Odak noktası biz olmuşken nefesim daralmıştı. Kalbim kulaklarımda atarken herkesin bakışı birden kapıya odaklandı.

Şaşkınlıkla yüzümü buruşturup Emirhan olduğunu tahmin ettiğim çocuğu bıraktım. Dengesini sağlayamayarak dizlerinin üzerine düştü. Onu umursamadan adama odaklandım.

Karşıdan tüm ciddiyetle yabancı geliyordu. Yanında bir kaç çocuk daha vardı. Kedi gözleri bahçeyi süzüp bende durduğunda tırnaklarımı bacağıma batırdım. Sürekli karşıma çıkması tesadüf olabilir miydi? Olabilitesi yüksekti.

Ölümün Kıyısındaki Kız +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin