altı

3.9K 113 3
                                    

Bölüm Altı : Manolya Çiçeği

Alıştırmaya çalışıyordum kendimi. Evlenecektim. Kaçışım yoktu. Sonra boşanırdık belki ama evlenecektim. Derin bir nefes alıp aynadaki yansımama baktım. Bordo,dizimin altına gelen ve üstüme yapışan bir elbise giymiştim. Elbise askılı olduğu için altına beyaz düz bir badi geçirmiştim. Elbisenin sağ bacağında derin bir yırtmaç vardı. Belime siyah kemer takmıştım. Saçlarım ise açıktı. Hafif bir makyaj yapmış ve bordo ruj sürmüştüm. Ayağıma ise siyah yazlık ve topuklu botumu geçirmiştim. Olgun duruyordum. Bu iyi bir şeydi galiba. Küçük siyah çantama cüzdanımı ve telefonumu kattım. Hazırdım.

Dün teyzem dershaneden bu hafta için izin almıştı. Bugün Rodos ile yüzük bakmaya gidecektik. Yarın işe teyzem ile alışverişe. Cuma günü evi temizleyip yemek hazırlayacak,cumartesi ise sözlenecektim. Söze tabiki de benimkileri de çağırmıştım. Ben çağırmasam bile gelirdi ya onlar zaten.

Derin bir nefes aldım ve odadan çıktım. Evde benden başka kimse yoktu. Teyzem ve eniştem işe,Arın ise söylenerek dershaneye gitmişti. Sabah uyuzluk yapmak için beni erkenden uyandırmış ve öyle gitmişti evden. Şerefsiz işte. Araba sesi gelince eve son kez göz attım ve çıktım. Anahtar ile kapıyı kilitleyip anahtarı çantama kattım ve arabaya yaklaştım. Rodos arabadan inmeye zahmet bile etmemişti. Göz devirip arabaya bindim.

"Merhaba." dedim gülümseyerek. Kısaca kafa salladı. Yeniden göz devirip kemeri takmaya çalıştım. Ama sıkışan kemer hiç yardımcı olmuyordu bana. "E sıkıştı bu." diyerek huysuzlandım. Kısaca bana göz atıp üzerime eğildi ve kemeri taktı. Yüzlerimiz arasında santimler vardı. Bal rengi gözleri,mavilerime değiyordu. Kafamı biraz daha batırdım koltuğa. Bu hareketim onu benden uzaklaştırdı. Arabayı çalıştırıp  sürmeye başladı. Klişe bir sahnede bu kadar heyecanlanacağım ölsem gelmezdi aklıma. Titrek bir nefes aldım.

"Heyecanlandın galiba?" dedi alayla. Sesindeki alaya rağmen tek bir mimik oynamıyordu yüzünde. "Ne münasebet." diyerek cırladım. Yüksek çıkan sesime yüzümü buruşturdum sonra. Güldü. Tam bir gülme değildi. Dudakları kıvrılmıştı ufaktan. Ama çok güzeldi. "İstanbul'u iyi biliyorsun galiba?" dedim etrafa bakarken. "Gerektiği kadar." dedi. Soğuktu. Öküzdü. Ama bir şey vardı. Bu öyle bir şeydi ki;bir yandan çok çekiyordu kendine,bir yandan da uzaklaştırıyordu. Çözememiştim onu. Ve meraktan delirecek gibi oluyordum.

Leyla ile konuşurken,Selim'in gözlerinin kendi gözlerine dediğinden  çok heyacanlandığını söylemişti. Kalbim ağzımda atıyor,yıllar oldu ama asla değişmedi demişti. Rodos'un o bal rengi gözleri,mavilerime değdiğinde bende heyecanlanıyorum. Ama bunun Leyla'nın ki gibi bir şey olduğunu düşünmüyorum. Yabancı biriydi sonuçta. Normaldi bence. Ve ayrıca Arın,eniştem ve bizimkiler dışında hiçbir erkek ile bu kadar yakın olmamıştım. Sevgili olalım diye kapıma gelen çok olmuştu. Ama istememiştim. Flörtüm bile olmamıştı. Aşka da inanmıyordum zaten.

Araba durunca geldiğimiz yere baktım. Koskocaman bir yerdi. Kuyumcu demek için fazla moderndi. Arabadan inince peşinden indim hemen. Arabayı kilitleyip yanıma geldi elini belime kattı. Şaşkınlık içinde kalırken,içeri doğru yürüttü beni. "Senin dolabında sadece böyle şeyler mi var?" dedi bana bakmadan. "Nasıl şeyler?" dedim şaşkınlık içinde. "Bir yeri kapalıyken diğer taraftan patlak veren şeyler. Adam gibi bir kıyafetin yok mu?" diyince kaşlarımı çattım. "Böyle seviyorum ben." dedim ve içeri girdik.

O adam ile konuşurken ben etrafa göz atıyordum. Yanında küçük kalmıştım. Ama ortalama bir boyum vardı. O uzundu yani. İnce bir söz yüzüğü uzattı. Gümüştü. Oldukça sadeydi. Yüzüğü alıp parmağıma taktım. "Büyük bu." dedim kocaman yüzüğe bakarken. Yeni bir tane uzattı. Bu sefer olmuştu. İnce uzun parmaklarımda,çok güzel durmuştu. Adam kafam kadar tek taşları çıkartırken en zarif olanını aramaya başladım. "Şunu alabilir miyim?" dedim adama. Zarifti. Söz yüzüğümün önüne taktım. Çok güzel duruyordu. "Bu olsun." diyerek Rodos'a döndüm. Bal rengi gözleri koyulaşmıştı. Şaşkınlıkla ona baktım. Yüzükleri parmağımdan çıkardı. Ben etrafa bakarken buraya giren bir hırsızın ne çalabileceğini düşünmeye başladım. Ben hırsız olsam kesinlikle kolyelere yöndelirdim. 'Ben pahalıyım' diye bağırıyorlardı çünkü. Gerçi hepsi öyleydi ama kolyeler daha çabuk çalınırdı.

"Gidelim." dedi dakikalar sonra. Eli belimde girdiğimiz yerden yan yana çıktık. Arabaya bindik. Yüzüklerin içinde olduğu karton poşeti bana verdi. Üç tane yüzük kutusu vardı. Bir tanesi büyük,iki tanesi küçüktü. "Bende mi kalacak yüzükler?" dedim merakla. Bana döndü ve poşeti elimden aldı. "Evet." dedi ve iki küçük kutuyu çıkardı. Birini açtı. Tek taş vardı içinde. Diğerinde ne vardı peki?

Tek taşı sol elimin yüzük parmağına taktı sessizce. Diğer kutuyu açtı. Merakla baktım. Manolya çiçeği yüzüğü vardı. Şaşkınlıkla bakarken onu da işaret parmağıma taktı. "Gerek yoktu." dedim şaşkınlıkla. Hayran hayran yüzüğe bakıyordum. "Güzel oldu." dedi ve kutuları poşete katıp bana verdi. Elime baktım heyecanla. Harikalardı. "Teşekkür ederim." dedim gülümseyerek. Saat bir olmak üzereydi. "Bir şeyler yemeye gidelim mi?" diyerek çalıştırdı arabayı. "Olur." dedim. Gözüm sürekli olarak elime takılıyordu. Karton kutuyu çantama kattım.

Dakikalar sonra lüks bir lokantaya gelmiştik. Yüzümü buruşturmamak için zor tuttum. Balık ekmek yemeye gitsek ne güzel olurdu. Arabadan inmeden önce elini tutup durdurdum. Tuhaf bir ifade ile bana döndü. Hemen elindeki elimi çektim. "Çok güzel bir yer biliyorum. Oraya gitsek olmaz mı?" dedim tatlılıkla. Derin bir nefes aldı. "Olur. Nerede?" dedi. Heyecanla gülümsedim. "Beyoğlu."

Kafa sallayıp yeniden çalıştırdı arabayı. İstanbul'a dair özleyeceğim tek yer Beyoğlu'ydu. Galata Kulesine aşık bir insandım. İstanbula dair aşık olduğum tek şeyde onlardı zaten. Beyoğlu'na gelince arabayı bir yere park etmesini söyledim. Arabayı park edince indik. "Yakın zaten. Çok yürümeyeceğiz." dedim yanında yürürken. Elimi tuttu. Bakışlarım ona dönerken,gülümseyerek bana döndü.

Beynimde sinyaller çaktı o an. Aşık olamazdım. Aşk olmazdı. Aşık olursam çok üzülürdüm. Ömür boyu sürecek bir şey değildi bu. Aşk olamazdı. Derin nefesler aldım ve yürümeye devam ettim. Lokantaya gelince gülümsemeye çalışarak içeri girdim. Masmavi bir lokantaydı. Aşırı şirindi. Emirhan ve Arın'dan kaçarken bulmuştum. Onlar beni ararken oturup yemek yemiştim.

"Arca kızım,hoş geldin." dedi Zülfü amca. "Hoş buldum amca." diyerek elini öptüm ve sarıldım. Rodos değişik bir ifade ile bana bakıyordu. "Hangi rüzgar attı seni buraya? Yoktun uzun zamandır." dedi. Gülümsedim. "Özledim geldim amca." dedim gülerek. Ben bilirim o özlemeleri bakışı attı. Her zamanki masama oturdum. Masaya oturunca Rodos elini elimden çekmişti. "Sen getirmezdin birini buraya. Özel biri mi? dedi hınzır bir şekilde gülerken. Kafa salladım. "Rodos." dedim ve gülümsedim. "Amcam sen bize her zamankinden gönder." diyerek devam ettim sonra. Kafa sallayıp uzaklaştı yanımızdan. Rodos'a döndüm.

"Sana sormadım ama asla pişman olmayacaksın yediğin için merak etme." dedim gülerek. "Tanıyorlar seni buralarda galiba?" dedi direk gözlerimin en içine bakarken.  Kafa salladım. "İlk geldiğimde lise ikideydim. Arın ve Emirhan'ın mükemmel giden flörtleşmelerini bozduğum için beni dövmek için harekete geçmişlerdi. Benimde elim armut toplamıyor yani. Allah ne verdiyse kaçmıştım. Sonra buraya saklandım. Balık kokusu karnımı acıktırınca oturdum yedim. Kaç yıl oldu. Tek gelirdim hep. Sen ilksin." dedim buruk bir gülümseme ile.

Gerçekten ilkti. Elimi tutan ilk erkekti,gözlerimin içine bakan. Beni heyecanlandıran ilk erkekti. Evleneceğim ilk kişiydi.

Rodos - Yazardan

Kız ona gülümseyerek bakarken,Rodos'un istediği tek şey ona dokunan elini kesip atmaktı.

Kızı orada öldürüp gitmemek için zor tutuyordu kendi. Bir ay kalmıştı. Tam bir ay sonra bu kız Rodos'un gerçek yüzünü görecek ve doğduğuna pişman olacaktı.

Az kalmıştı.

Zafer çok yakındaydı.

İbrin | ilklerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin