Bölüm On
Hayat zordu,yaşamak ise daha zordu. İnsanlar mutlu bir yaşam için hayata ayak uydurmaya çalışıyordu. Ben ise hiçbir zaman hayata ayak uydurmamıştım. Yaşamak,için hayata uymak monoton bir insan olmaktı. Nerede farklı bir şey var,ben oradaydım. Normal ve klasik bir insan olmak yerine,herkesten farklı olmuştum. Bu öğretmenlerimi asla memnun etmedi. Anneannemi,dedemi... Ama teyzemlerle hep yanımdaydı. En büyük destekçilerimdi. O yüzden gerisi pek umrumda değildi.
Sabaha kadar uyumamış,bu yaşıma kadar ağlayamadığım günlerin acısını çıkartana kadar ağlamıştım. Ağlayan bir insan değildim bu seneye kadar. Yılda en az iki kere Arın'a sarılarak ağlardım. Şimdi ise Arın yoktu yanımda.
Saat altıya gelirken ne yapacağımı bilmez bir halde durdum. Ağlamam dinmiş,beynimde tehlike çanları çalıyordu. Emin olmadan İstanbul'a gitmek gibi bir şey yapamazdım. Ama nasıl emin olacağımı da bilmiyordum. Derin bir nefes alıp yaslandığım kapıdan çıktım. Ağrıyan bedenim için gerinme hareketleri yaptım ve üst kata çıktım. Rodos,yatağın benim olan tarafında üst tarafı çıplak yatıyordu. Sessizce dolaba yaklaştım. Askıdan sessizce lila elbisemi ve ne olur ne olmaz diyerek koyu renk kot ceketimi aldım. Aynı renk çantamı,cüzdanımı ve makyaj çantamı alıp çıktım odadan.
Sabahladığım misafir odasına gittim. Hızlıca üzerimi değiştirdim. Elbise dizimin baya üstündeydi. Kalın askılıydı. Belinde ise kemer niyetine bir kuşak vardı. Kuşağı bağlayıp makyaj çantam ile aynanın önüne geçtim. Hızlıca saçlarımı tarayıp ikili mısır örgüsü yaptım. Sade bir makyaj yapıp telefonumu ve cüzdanımı çantanın içine kattım. Ceketimi ve çantamı alıp çıktım odadan.
Kafa dağıtmam lazımdı. Ve Mardin'i gezerek dağıtacaktım. Bayramlarda geldiğim için az çok bir yerler biliyordum. Beyaz sporlarımı giyip,kapının yanındaki konsolun üzerinden anahtar aldım ve evden çıktım. Sabah güneşi tenime değerden usulca gülümsedim ve bahçeden çıktım. "İlk iş karnımı doyurayım." diyerek teyzemler ile daha önce gittiğimiz kahvaltıcıya gittim. Beni dışarıda görenler şaşkınlıkla bakıyordu. Hiçbirini umursamayarak bir masaya oturdum. Kahvaltı menüsü söyleyip arkama yaslandım. "Hoş geldiniz hanım ağam." diyerek yaşlı bir adam yaklaştı yanıma. Şaşkınlıkla bakakaldım. Nereden tanıyordu beni? "Ağam yok mu?" diyerek devam etti ağır şivesi ile. Jeton yeni düşmüştü. Ağa karısıydım ben değil mi? İlk günden aldatan bir ağanın karısı. "Yok." dedim kısaca. Adam şaşkınlıkla bana bakarken onu umursamadan telefonuma döndüm. Bir süre daha bana bakan adam sonunda yanımdan uzaklaşınca derin bir nefes aldım. Saat sekize gelirken hesabı ödüyordum. Uzun zaman sonra güzel bir kahvaltı yapmıştım. Teyzemin kahvaltılarını özlediğimi fark ettim o an. Buruk bir şekilde çıktım mekandan.
Yolda yürürken telefonum titredi. Ekrana baktım. Çok sevgili kocam arıyordu. Meşgule attım ve yürümeye devam ettim. Avm daha kapalı olacağı için kapalı çarşıya yürümeye başladım. Etrafta beni gören insanlar gözlerimin içine bakarak dedikodumu yapıyordu. Telefonum yeniden titreyince sessize aldım ve bana bakanlara ters bir bakış attım. Gerçekten hepsi tanıyor muydu yoksa buralı olmadığım belli olduğu için mi bakıyorlardı? Gerçi pek belli olmasa da buralıydım ben. Hayatımın hatırlayamadığım ilk yedi senesini burada geçirmiştim. Ne kötüydü değil mi? Ne annemi hatırlıyordum ne babamı. Annemin nergis koktuğunu hatırlıyorum bir tek. En sevdiği çiçek nergisti zaten. Öyle demişti teyzem. Babam toprak kokardı sonra. Yağmurdan sonra ki toprak gibi. Kokular vardı sadece zihnimde. Başka bir şey değil.
Yeni yeni açılmaya başlayan dükkanlara göz attım. Herhangi bir eksiğim yoktu. Evde var mıydı acaba? Keşke eve baksaydım. Derin bir nefes aldım. Ev düşünme Arca,ev düşünme. "Hayırlı sabahlarınız olsun gelin ağam. Rodos ağam yok mu?" dedi baktığım bir dükkanın içinden biri. Orta yaşlıydı. "Yok Rodos Ağan." dedim dik bir şekilde. Rodos'suz dışarı çıkamazdım herhalde. Gelen giden ağam da ağam diyordu. Ağanız batsın. "Gelin okkalı bir kahve söyleyeyim size." dedi aynı adam. Normal konuşuyordu. Şive yoktu. Çok hafif bir aksanı vardı. "Eyvallah bey abi. Ağan ile içersin sen o kahveyi. Hadi hayırlı işler." diyerek uzaklaşmaya çalıştım. Bir kıyafet bakayım diye girmiştim oysa. "Bir hediye verseydim size gelin ağam." dedi aynı adam. Sahte bir şekilde güldüm. "Bir dahakine." diyerek hızla çıktım ordan. İlerde çiçekçi görünce oraya gittim hızla. Mis gibi çiçek kokuları burnuma doluyordu.
"Hoş geldiniz hanım ağam." dedi genç bir çocuk. Benden bir kaç yaş büyüktü en fazla. Gülümsedim. "Nergis var mı?" dedim hevesle. Kafa salladı ve bir yere gitti. Gözlerime bakmıyordu. Göz teması kurmanın bir adap olduğunu bilmiyor muydu bu? Elinde bir sepet nergis ile gelince gülümsemem daha çok büyüdü. "Hepsini alıyorum. Birde rica etsem birkaç çiçek fidesi verir misin? Ama böyle rengarenk olsun." dedim kendimi tutamayarak. Kafa salladı. "Nergis çiçeğinin hikayesini bilir misiniz?" dedi. Hayır der gibi kafa salladım. Gözlerime bakmıyordu ama hareketlerimi inceliyordu. "Narcissus güzellikle herkesi büyüleyen, hatta Yunan Mitolojisinde “gelmiş geçmiş en güzel ölümlü” olarak anılan bir gençtir." dedi ve derin bir nefes aldı. "Annesi, kendi güzelliğine vurulmasın diye, hiçbir yerde kendi aksine bakmamasını tembihler ama Narcissus annesini sözünü dinlemez. Günlerden bir gün nehirdeki aksine bakar, kendini görür görmez büyüleyici güzelliğine aşık olur ve ona dokunmak için suya eğilmek ister; fakat dengesini kaybederek nehre düşerek ve boğulur. Tanrılar onun güzelliğinin sonsuza kadar yaşayabilmesi için onu bir çiçeğe dönüştürürler ve son." diyerek devam etti ve sustu. Öğrendiğim hikaye ile güldüm. Yunan Mitolojisi ilgimi çekerdi hep.
"Bitti gelin ağam. Dört beş tane farklı fide var. Siz mi götüreceksiniz yardım edeyim mi?" dedi daha yeni hikaye anlamamış gibi. "Evin adresini biliyor musun?" dedim masumca. Bu kadar saksıyı taşıyamazdım. Eve göndermesi daha mantıklıydı. "Biliyorum." dediğinde zafer ile gülümsedim. "Harika." diyerek el çırptım ve cüzdanımı çıkardım. "Ücreti ne kadar?" dedim daha sonra. "Düğün hediyesi olsaydı." dedi. Gözlerimi devirdim. "Ücret?" dedim tekrardan. "İki yüz yeter gelin ağam." dedi utanarak. İki yüz çıkartıp masaya kattım. Fazla tuttuğundan emindim ama uzatmadım. "Hayırlı işler." diyerek dükkandan çıkmak için adımladım. "Bu arada adım Arca. Gelin ağa değil."dedim beni rahatsız eden şeyi söylerken. Gözlerime baktı ilk kez. "Biliyorum gelin ağam." diyince gözlerimi devirerek çıktım. Gözüm telefonuma kaydı. Otuza yakın çağrı vardı. Alayla sırıtıp saate baktım. Evden çıkalı beş saat olmuştu. Mesajlara girdim. Mesaj da atmıştı beyimiz.
Rodos : Neredesin? Aç şu telefonu.
Rodos : İbrin bak sinirleniyorum.
Rodos : Umarım bir hata yapmamışsındır.
Rodos : Akşam için hazırlan karıcığım.
Gibi bir sürü mesaj vardı. Bu hazırlan mesajının kıyamet fragmanı olduğunu biliyordum. Ama umrumda değildi. Avmnin açıldığını düşünerek hızla çarşıdan çıkıp taksiye bindim. Birkaç test ve kitap alırdım. Belki biraz daha pijama. Gerçi hiçbiri Olaf'lı pijamamın yerini tutmazdı.
Kırk beş dakika elli iki saniye sonra avmye gelince hızla ücreti ödeyip taksiden indim. Saat on ikiydi. Rodos ağamız aramalarına devam ediyordu. Alayla telefonumu çantama katıp avmye girdim. Para konusunda gram sıkıntım yoktu. Anneannem ve dedem banka hesabıma yüklü bir miktar yatırmıştı. Boş boş dolandım. Burada da bakışlar sadece bendeydi. Yeter diye bağırıp birine tekme tokat dalasım vardı. Her zaman böyle bakacaklar mıydı merak ediyordum. Umarım sadece kısa bir zamana özeldir.
Başta kıyafet almak gibi bir planım olmasada kış için yeni gelenleri görünce durduramadım kendimi. Renk renk elbise ve kazak saldım. Sweetleri ise erkek reyonundan almıştım. İstanbul'da bizimkilerin sweetini giyerdim. Ama burada öyle bir şey yoktu. Saatler sonra yorgunlukla kırtasiyeye girmiştim. Her şeyinle beraber okul eşyalarımda gelmişti ama Tyt kitaplarım bitmişti. Onlarla birlikte birkaç roman alıp kafeye geçtim ve oturdum.
Üç olmuştu saat. Gram şaşırmamıştım. Giyinip süslenmeyi seven bir insandım. Alışveriş benim için harika bir şeydi o yüzden. Rekorum öğlen gelip alışveriş merkezi kapanana kadar alışveriş yapmaktı. Tabi o günden sonra Arın bir daha benimle alışverişe gelmemişti. Yorgunluk kahvemi içerken etrafı süzüyordum.
Sinirle kafeden içeri giren Rodos'u gördüm. Kasılmış yüzü ve belli olan damarları ile keyiflice güldüm. Başımda dikilirken sırıttım alayla. "Ah pek sevgili kocam da gelmiş. Ayrılabildin mi sonunda pek sevgili sevgilinin kollarından?" diyerek konuşmasına izin vermeden konuştum. Meydan okuyan bakışlarım bal rengi gözleri koyulaştırmıştı. Alayla gülüp keyifle kahvemi yudumladım.
Ben İbrin Arca Yıkılmaz,tabiki bu adamın yaptıklarını yanına kar bırakmayacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İbrin | ilkler
Teen FictionÖlen ailesinin ardından kendisine bakan teyzesine ve eniştesine olan minnet borcundan dolayı zorla evlendirilmeye razı olan ve İstanbul'daki hayatından kopup zorla Mardin'e getirilen bir kadın;İbrin Arca. İntikam için yanıp tutuşan bir adam;Rodos. B...