Tüm gece gözüme uyku girmemişti, çadırdan çıkıp gök yüzüne baktım. Güneşin doğuşu başlamıştı, etrafa bir sürü renk dağıtıyordu ve bu çok hoştu. Kollarımı esnetip yürümeye başladım. Hava biraz soğuktu çıplak bacaklarım titriyordu. Henüz asker olmadığım için bana üniforma da vermediler. Kıyafeti hak etmem gerekiyormuş. Ajuji bazen bana cesetlerdeki kıyafetleri getiriyor fakat son seferkini o adamlardan biri üstümden zorla çıkarttı. Neyse ki insaf edip iç çamaşırlarımı bana bıraktılar. Ben tüm bunları günlüğüme yazarken ilerideki ağacın arkasından bana bakan bir çift göz gördüm. Fakat hava tam olarak aydınlanmamıştı ve ben ne olduğunu anlayamıyordum. Bakışlarımı ondan kaçırarak günlüğüme olanları yazmaya devam etmeye çalışıyordum ama o gözler hala bana bakarken bunu yapmak zordu.
Günlüğü bir kenara bırakıp yerdeki kurumuş yaprakları elime aldım, bunları kırmak hep çok hoşuma gitmiştir. Kırıp parmaklarımın arasından düşüşlerini seyretmeye başladım. Bu beni oyalıyordu ve evde iken yaşadığım anıları hatırlatıyordu. Yaprakları yere bırakırken büyük bir rüzgar esti ve kırılmış parçalar yere düşmeden havada uçuşmaya başladılar. Onları seyrederken artık o gözlerin orada olmadığını gördüm, içime bir korku düşmüştü. Yerde duran günlüğümü almak için eğildiğimde içimden defalarca tekrarladığım tek bir kelime vardı, koş.
Başımı kaldırıp çadıra doğru koşmaya kalktığımda Ajuji'ye çarptım, uykulu gözlerle bana bakıyordu. Korku içinde gözlerine bakıp sordum,
"Yürüyüşe çıkmak ister misin?"
...
Çadırların arkasına gidip ağaçların arasında yürürken on dakikalık sessizliği bozdu,
"Beyaz cesetten beri tuhaf davranıyorsun."
"Beni etkiledi."
Sinirle bana dönüp yeşil gözlerini gözlerime dikti,
"Irkçı mısın!"
"Ne? Neden bunu sordun?"
"Ne zamandır buradasın, o kadar ceset getirdik ve sen hiç bir duygu hissetmeden hepsinin etlerini kemiklerinden ayırmalarına yardım edip onları bize sundun! Bu kadar kolay olmalarının sebebi hepsinin siyahi olması mıydı?"
"Hayır Ajuji! Bunun sizin zenci olmanız ile ilgisi yok! Hem ne hissettiğimi nereden bileceksin!"
"Zenci mi dedin sen?
"Ajuji yapma o anlamda demediğimi biliyorsun..."
"Kapa çeneni!"
Arkasını dönüp gittiğinde çok sinirlendim ve arkasından bağırdım.
"Yürü git nigger! Sana ihtiyacım yok!"
Fakat o benim yaptığım gibi seviyesini düşürüp bana hakaret etmedi, yürümeye devam etti. Çok pişman hissediyordum ayağımı toprağa vurup sinirimi çıkarmaya çalışırken arkamdan bir el omzumu tuttu, korku içinde arkama baktığımda o adamı gördüm,
"Merhaba Eloy."
"Hayır! Sen bir hayalsin! Gerçek değilsin."
Kulaklarımı kapatıp oradan uzaklaşmaya çalıştım fakat sesini kulaklarımdan değil beynimden duyuyordum.
"Benden uzaklaşmaya çalışma Eloy, benden kaçamazsın."
Arkama dönüp ona baktım,
"Sen nesin? Neden beni bırakmıyorsun."
"Ben ölü biriyim Eloy."
Gözlerim yeniden yaşarmaya başlamıştı,
"O zaman neden seni görebiliyorum."
"Çünkü sen bir İkhar'sın."
"İkhar da ne..."
"İkhar bedeninde sana ait olmayan bir ruhun olmasıdır."
"Bana ait değilsen git işte! Rahat bırak beni!"
"Ben de bir zamanlar senin gibiydim, canlı, çocuk, normal hayatı olan biri. Ama İkhar olduğum için zamanı geldiğinde bir ruh arkadaşım oldu."
"Ruh arkadaşın mı?"
"Evet, adın Eloy ve benimki de Muhtar. Adlarımızın anlamları da aynı bunu biliyor musun?"
"İsmimin anlamı Seçilmiş kişi."
"Evet, öyle ikimizin de adı kaderine yazılmış diyebilirsin."
"Ama bana burada Pumza diyorlar anlamı ise huzur. Yani gidip başkasını bulabilirsin."
Gülüp bana daha da yaklaştı,
"İsminin ne olduğu önemli değil, sen seçilmiş kişisin. Her türlü öldüğümde sana gelecektim."
"Ama bu mantıksız ben seni çok önce de gördüm."
"Ben bir askerim, o gün ölüm döşeğinde idim. Kısa süreliğine öldüm diyebiliriz. O an sana göründükten sonra doktorlar hayatımı kurtardı."
"Ama artık ölüsün değil mi?"
"Arkadaşların etimi yediler."
"Evet... Peki şimdi bana ne olacak?"
"İkhar'lar genel olarak kötü şeyler yaparlar. Onlara doğa üstü güç verildiği için bunu kontrol edemeyip kendilerini kötü bir yaşantının içinde bulurlar."
"Sen kötü adam mıydın?"
"Hayır, ben bunu kontrol edemediğimde askerliğe başladım. Büyük bir gücüm vardı önüme çıkan her şeyi ezip geçecek kadar büyük. Ama fısıltılar hiç bitmiyordu hep kötü şeyler söylüyordu. Bu şekilde yaşamak istemedim ve savaş alanına kendimi bıraktım."
"İntihar ettin..."
"Evet, bir nevi öyle."
"Benim de mi sonum senin gibi olacak?"
"Bir hayır bir evet. Ben çektiğim acıları sana çektirmeyeceğim. Seni kontrol eden ruh değil senin yanında olan arkadaşın olacağım. O güç içine girdiğinde, kontrol etmene yardımcı olan o dost olacağım. Ama ne yazık ki sonun benim ki gibi olacak. Rüyanda birini göreceksin, ölümün yaklaştığında artık her rüyanda o kişi olacak. Ve öldüğün an kendini onun yanında bulacaksın. Seçilmiş kişi ile birleşeceksin ve hayatı boyunca ona bu durumu yaşatacaksın."
"Bu kötü bir şey neden bunu yapıyorsunuz..."
"Çünkü seçilmiş kişileriz. Buna mecburuz."
Başını gökyüzüne doğrulttu ve gülümsedi,
"Orada şuan yerimiz yok."
"Dünyaya sıkışmış ruhlar mıyız?"
"Evet, birleşmeye hazır mısın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maske
Mystery / Thrillerİkhar serisinin üçüncü kitabı Maske, olayların başını anlatıyor.