Bölüm 10 - Sen

353 51 354
                                    

Saatler boyu gök yüzündeki bulutları seyredip konuştular, çadırın yanından beri kendilerini izlediğimi fark etmediler bile. Ajuji parmaklarını çocuğun kısa, kıvırcık saçları arasında gezdiriyordu, tıpkı bana daha önce yaptığı gibi. Onları seyrederken bir yandan da Kenya'yı kendimle kıyaslıyordum. Benden biraz daha kısa boylu fakat uzun süre çalıştığı için kaslı bir vücuda sahipti. Göz rengi benimkinin aksine renkli ve kaşları kalındı. Gür sakallı ve kıllı bir vücuda sahip, sürekli gömleğini çıkartıp etrafta gezer. Bu bana tiksindirici gelse de Ajuji beğenmişe benziyordu. Burnu büyük ve geniş, dudakları ise fazla büyük üstelik gözleri hep çok yorgunmuş gibi gözüküyor. Çenesi dar ve elmacık kemikleri çok belli. Aslında Ajuji onda ne buluyor bilmiyorum. Yakışıklı bile değil.

Ajuji'ye hazırladığım tabağı çadırda bırakmaya karar verdim. Eğer varlığımı hatırlarsa yemeğini yiyebilecekti. Ayağa kalkıp onlara son kez baktıktan sonra çocukların yanına doğru gitmeye koyuldum. Fakat çok yüksek ses ile birinin adımı seslendiğini duydum. Koşarak oraya gittim. Beni çağıran kişi bu koloniden sorumlu kişi idi. Bir kadın, büyük cüsseli ve kaba bir kadın. Elindeki boş kovaları ayak uçlarıma atıp bağırmaya devam etti.

"Biriktirdiğimiz su nerede?" diyordu, nasıl söylerim onu toprağa döktüğümü?

Karşısında endişe ile dikilirken küçük çocuklardan biri zıplayarak yanımızdan geçti, kadın çocuğun bileklerinden tutup öfke ile bana baktı,

"Bu çamur nereden çıktı!"

Çocuğu yere itip üstüme yürüdü, yere düşen çocuğun acı ile ağlaması ve kadının burnundan solumasını sanki beynimin içinden hissediyordum. Başım dönüyordu, sanki etraftaki her şey büyüyüp küçülüyor gibi hissediyordum. Kadın bileğimden tutup elini yüzüme doğru hızla yaklaştırırken benim yapmaya çalıştığım tek şey kafamın içindeki fısıltıları susturmaktı. Şamarının şiddetini yüzümde hissettiğimde gözlerimi açtım, kadının eli hala havadaydı. Nasıl olur da hiç yaşanmamış bir şeyin acısını hissedebilmiştim. Kısa süre içinde eli yüzüme çarptı ve kafam yana savruldu. Sertçe sıktığı bileğimi bıraktığında yere düştüm, az önce yaşanan şey hakkında hiç bir fikrim yoktu fakat paranoya başlamıştım. Etraf sanki daha farklı gözüküyordu. Koşarak etrafta o ruhu aradım.

"Neredesin! Gel buraya! Bana ne yaptın!"

Tam karşımda belirdiğinde ona bağırmaya başladım,

"Defol git! İstemiyorum seni! Bana yaptığın şeyi de bu beyaz saçları da geri al ve defol git!"

"Gidemem Eloy."

"Bana bir daha Eloy deme! Ben Pumza'yım!"

Yüzünü aşağı eğdi ve kısık sesi ile konuştu,

"Seni bırakmam güvenli olmaz, savunmasız kalacaksın."

"Sana beni bırak dedim! Nereye gidersen git! Sensiz hayatım daha normaldi! Şimdi olmayan şeyleri görüyorum duyuyorum! Bu şekilde mi güvenliyim! Giderek güçsüzleşiyorum! Canım acıyor dayanamıyorum artık!"

Elini bana doğru uzattığında geri çekildim ve bağırmaya devam ettim,

"Git ve bir daha dönme!"

Son kez bana baktıktan sonra yavaşça kayboldu. Kendimi rahatlamış hissediyordum, sonunda kurtulmuştum o ve bana hissettirdiği onca şeyden. Ajuji haklıydı, Tanrı beni lanetlemişti ve ben de bunu kırdım.

Elimi yanağıma koyup çadıra doğru ilerlerken Ajuji yanıma koştu. Endişeli görünüyordu, kaşları çatık bir şekilde yanağımdaki elini çekti,

"Ne oldu!"

"Hiç bir şey olmadı."

Yanında da Kenya vardı, aynı Ajuji gibi o da endişeliydi fakat ona bakmıyordum bile,

"Çocuklar söyledi, o kadın sana mı vurdu?"

"Önemli değil hak etmiştim."

Kenya saçlarımı geriye çekip güldü,

"İlk dayağı değil ya neden bu kadar abartıyorsun Ajuji."

Saçımdaki elini geri çekip Ajuji'ye döndüm,

"Ben iyiyim. Siz ne yapıyordunuz? Geç kaldın."

"Üzgünüm Pumza, Kenya ile birlikte askerleri inceliyorduk."

"Bir şeyler bulabildin mi bari?"

"Pek bir şey değil ama hoşuna gidebilecek bir hediyem var."

Sırtındaki çantadan bir gömlek çıkartıp bana uzattığında yüzüm asılarak elini geri çektim.

"Biliyorsun ölülerin kıyafetlerini giymiyorum, sadece bot."

"Evet ama o yırtık atlet ile daha ne kadar idare edeceksin? O bot kadar üstün de önemli."

"Ben böyle iyiyim, üstelik o gömlek çok iyi durumda neden onu Kenya'ya vermiyorsun?"

"Ne? Ne alaka Kenya ile?"

"Çocukların yanına gitmeliyim."

"Pumza bekle!"

Onlardan uzaklaşırken Ajuji hala arkamdan sesleniyordu ki Kenya kolunu tuttu,

"Bırak... İstemiyor ise zorlamaya gerek yok Ajuji."

"Ne dediğini duydun mu? Seni kıskanıyor."

"Zamanla yenecektir, seni ablası olarak görüyor kıskanması çok doğal."

"Onu üzmek istemiyorum Kenya o bana emanet gibi hissediyorum."

"Biliyorsun ondan beş yaş büyüğüm ona ağabeylik yapabilirim."

"Onu korumalıyız, çok göze batıyor."

"Sen merak etme, Kiplagat beni sever. Onun için bir şeyler ayarlarım."

...

Çocukların yanına vardığımda hepsinin üzgün olduğunu gördüm, birbirlerine sarılmış ağlayanlar, kapıların ardına geçmeye çalışanlar, bağırarak yeri eşen, diğerleri ile kavga etmeye çalışan... Kulaklarımı kapatıp çadıra doğru koşarken karşıma tıpkı bana benzeyen biri çıktı. Gözleri gri saçları ise siyahtı. Ten rengi beyazdan daha da açık bir renkti. Çok korkunç gözüküyordu. Geri adım atarak ondan uzaklaşmaya çalıştım fakat tam gözlerimin içine bakıyordu,

"Sen de kimsin!"

Kaşları çatık bir halde gülümseyerek yanıma daha da yaklaştı, sanki yürümüyor uçuyor gibiydi, ağzını oynatmıyordu fakat yine de sesini duyuyordum.

"Ben senim."

Geri geri giderken ayağım çukura takılıp yere düştüm, korkulu gözlerle ona bakıp fısıldadım,

"Ama seni kovmuştum..."

"Ben senim."

MaskeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin