Aradan bir yıl geçti artık on yaşına girmiştim, besin sorunu yüzünden vücudum gelişmiyordu. Zayıflamıştım hem de fazlasıyla, kemiklerim sayılacak hale gelmişti. Boyum uzamayı bırakmıştı, bir yıl boyunca bir santim bile uzayamadım.
O kızın adını da öğrendim, Ajuji. İsminin anlamını sorduğumda utanarak yanıt vermişti, anlamı çöp yığınında doğanmış. Güldüğümde ise çaresizce açıklama yapma gereği duymuştu. Açıklamasına göre, daha önce bebekleri ölen aileler yeni doğan çocuklarına bu adı veriyorlarmış. Çocuğa kötü bir isim vermenin, kötü ruhları kandıracağına inanıyorlarmış. Kötü ruhun, bu isim nedeniyle çocuğun sevilmediğini düşüneceği ve yaşamasına izin vereceğine inanmışlar.
Fakat ona göre ölmek bu kaderi yaşamaktan daha cazip geliyormuş, bu durumda anlamış olacağınız üzere şuan bulunduğum ülke Afrika. Her yerde zenci olmasının asıl nedeni de onların ülkesinde olmam. Duruma uyum sağlamam adına Ajuji bana Pumza adını verdi. Anlamı ise, huzur imiş. Ona neden benim adımı iyi anlamı olan bir şey koyduğunu sordum, sonuçta bahsettiği kötü ruhlar beni öldürmek isteyebilirdi. Bu esprime yanıt olarak çok da şaşırmayacağım bir tepki verdi, kafama vurdu. Ardından açıklamasını yeniden yaptı, Güney Afrika'da bir ölümden ya da trajediden sonra doğan bebeklere verilen bir isimmiş. Ne kadar hayır dese de ben bu ismin bir kız ismi olduğuna inanıyorum.
Peki merak edilen o soru, o Ajuji eğer Afrikalı ise nasıl onunla konuşabiliyorum? Onun İngilizcesi harika diyebileceğim kadar güzel, fakat Fransa'da öğrendiğim aksan ile onun konuştuğu aksan birbirlerinden farklı olduğu için genelde demeye çalıştıklarımızı beden dili ile anlatmaya çalışıyoruz. Bu arada bana doğum günü hediyesi olarak bu defteri buldu, artık yaşamayan bir askerin olmasına rağmen bu hediye çok hoşuma gitti. Kullanılmış sayfaları okumaya çalıştım, Afrika'da en çok kullanılan iki dil İngilizce ve Fransızca olmasına rağmen bu farklı bir dille yazılmış. Bu metinleri çözmeyi çok istiyorum bu yüzden saklayacağım.
Bir yıl boyunca o adamlardan yediğim dayak sayısı yaşımın beş katı diyebilirim. Hala bana silah vermiyorlar ve hala savaşa göndermiyorlar. Benim hakkımda bir planları olduğunu duydum fakat bu beni mutlu etmiyordu. Ajuji bunun sebebinin beyaz tenli olmama vuruyor, fakat ben öyle hissetmiyorum. Bir yıl önce evde olduğum zamanlar çalıların arkasındaki adamı yeniden gördüm, benim için geldiğini düşünüp ona doğru koştum fakat o kayboldu. O günün ardından defalarca görmeye devam ettim. Bunun bir tür halüsinasyon olduğunu düşünüyorum. Aksi takdirde bir insan neden Afrika'ya gelip beni onu görmem ile kaybolsun? Eğer kaybolmak mümkün ise bunu ben de yapmak istiyorum.
Şuan kamp alanında bu günlüğü yazıyorum, genelde buradaki işim yırtık kıyafetleri dikmek, gelen insan etlerini temizlemek ve pişirilmesine yardım etmek. Bu günlüğü okuyan kişi tahminimce merak ediyorsundur, hayır hala yamyam olmadım. Ajuji, bana dışarıdan bulduğu meyveleri getiriyor, çok nadir de olsa arada kuş gibi küçük hayvanları yiyebiliyorum. Fakat bunu gizli yapıyoruz burada insan yememizi şiddetle istiyorlar, nedenini anlamış değilim.
Ajuji ve diğerleri devriye gezisinden hala gelmedi, her dönüşlerinde ölü birini getiriyorlardı artık bu duruma alışmıştım, tek alışamadığım o ceset geldiğinde insanların neşesi, bu hastalıklı bir tepki.
Defteri Ajuji'nin çadırına koydum ve et pişirilen yere doğru ilerledim, o iğrenç kan kokusu tüm toprağa yayılmıştı. Elimizdeki suyu da temizliğe harcamadığımız için çevre pis kokuyor ve bu yüzden hastalanan çocuklar oluyordu. Bunu fark ettiğimde tişörtümü maske olarak kullanmaya başladım. Eskisi gibi bana bakabilecek bir annem artık yok.
Yakından gelen kuş seslerini duymam ile birlikte elime bir kaç hafta önce yaptığım sapanı aldım. Bugün karnım güzel doyacağı için mutluydum, elime aldığım taşı sapana yerleştirdim ve nefesimi tutup kuşa nişan aldım, başımdan ter damlacıkları akıyordu, onu kaçırmak istemiyordum. Tek gözümü kapatıp kuşa odaklandım, avucumun içi gibi bildiğim ağacın dalında bana bakarken kaçabileceğinden umutlu gözüküyordu, gözümü kırpmam ile birlikte kanatlarını açıp uçmaya hazırlandı, o an bulunduğu yerin biraz soluna doğrultup lastiği serbest bıraktım. Tahmin ettiğim gibi oldu, kaçmayı planladığı yer onun ölümü oldu. Koşarak düşen kuşun bulunduğu yere giderken kuş bir anda insana dönüştü. Korku ile dengemi kaybedip düştüğümde yerde sürüklenerek geri gitmeye çalıştım. Bana doğru yaklaşan bu kişi o idi. O çalıların arkasındaki adam. Gülümseyerek elime bir şey uzattı, korku içerisindeydim. Gözlerine bakmaktan kendimi alamıyor, elime bıraktığı şeyin ne olduğuna bile bakamıyordum. Diğer elimi ona doğru uzattığımda bir anda kayboldu, tıpkı toz parçacıkları gibi etrafa saçıldı.
Ayağa kalkıp çevreme bakındım, nasıl olur da bu kadar hızlı gidebilirdi. Beni kurtarmak için gelen bir büyücü olduğunu düşünmeye başlamıştım. Bana getirdiği şeye baktım, bu bir maskeydi. Takmak için başıma yaklaştırırken alkış sesleri duydum. Ajuji ve diğerleri gelmiş olmalıydı. Koşarak onları karşılamaya gidecektim ki elimdeki maskenin dikkat çekeceği aklıma geldi. Onu da günlüğümün yanına koyarken Ajuji'nin sesini duydum. Çadırına geliyordu. Bunu ona gece göstermek istiyordum bu yüzden sakladım.
"Pumza yine günlük mü yazdın?"
"Evet, bunu senin çadırında saklamama izin verdiğin için teşekkür ederim, bugün ne buldunuz?"
"Hoşuna gitmeyecek bir şey."
Korku ile ona baktım, üstünde kan lekeleri vardı, koşarak çadırdan çıkıp getirilen cesedin yanına gittim. Beyaz bir adamdı ve yüzü yüzülmüş bir haldeydi. Gözlerim dolarak oradan uzaklaşırken Ajuji bağırarak beni yanına çağırdı. Göz yaşlarımı silip onun yanına gittiğimde elinde maskeyi tutuyordu,
"Bunu nasıl aldın!"
"Ben... Ben almadım, büyücü getirdi..."
"Pumza bu yüzün sende ne işi var!"
"Yüz mü?"
Elinde tuttuğu maskeye daha uzun bakınca onun cesedin yüzü olduğunu gördüm ve Ajuji'nin arkasında o büyücü sandığım adam duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Maske
Misterio / Suspensoİkhar serisinin üçüncü kitabı Maske, olayların başını anlatıyor.