Bölüm 7 - Kiplagat

409 51 506
                                    


Aradan yıllar geçti şuan on altı yaşındayım. Bedenim gelişmeye başlamıştı bu gelişmeler bana tuhaf gelse de mutlu da ediyordu, artık Ajuji'den uzundum. Vücudumda tüylenmeler oluşmuştu bu bana iğrenç geliyordu ama ne mutlu ki yanımda bıçakları iyi kullanabilen biri var, sakallarımı Ajuji bıçağı ile kesip beni bu dertten kurtarıyordu. Ajuji'den bahsetmek gerekirse, o da büyüyordu. Vücudu tam bir kadın gibi olmuş, saçları ise uzamıştı. Onları ince ince örüp topluyordu. Bazen benim de uzayan saçlarımı örmek istiyordu ve ben kız gibi görüneceğimi düşünüp buna asla izin vermiyordum. Benden dört yaş büyük olduğuna göre o da yirmi yaşına girdi. Artık sesi eskisi gibi çocuksu çıkmıyordu, sanki çok değişmiştik hepimiz. 

O ruh ise en yakın arkadaşım olmuştu, asla beni yalnız bırakmıyordu ve aklıma mukayyet oluyordu. Savaşlar hiç bitmedi her geçen gün daha da kalabalıklaştı. Ajuji beni savaşa sokmamak için her seferinde o adamlara bahane uyduruyordu. Fakat ben hiç bir şey yapmadan beklemek istemiyordum. Kimseyi öldüremezdim evet ama Ajuji'yi koruyabilirdim. 

Yanıma gelen Ajuji'yi gördüğümde günlüğü bir kenara bırakıp ona baktım,

"Yine yazıyor musun Pumza?"

"Evet her günü ve hislerimi kaydediyorum ama yaprakları bitmek üzere."

"Bu sana getirdiğim yirmi beşinci defter değil miydi?"

"Evet ama yeterli olmuyor."

"Ne yazıyorsun ben de okumak istiyorum."

Defterime uzandığı eli tutup kaşlarımı çattım,

"Mahremiyete saygın yok mu senin!"

"Defteri sana getiren bendim."

Elini geri çekip defteri yerden aldım,

"Evet ve sana minnettarım ama bu defterleri okuyamazsın."

Gülüp yere baktı,

"Öğrenmek için ölmeni mi beklemek zorundayım."

Biraz düşünüp yere oturdum,

"Bak ölürsem bunları yak tamam mı?"

Dizine vurarak gülmeye başladı fakat ben çok ciddiydim,

"Ciddi söylüyorum bak, biri bunları okursa mezarımda ters dönerim."

"Mezar?"

Uzunca yüzüne baktıktan sonra yüzümü ekşittim ve gözlerimi devirdim o ise gülmesini şiddetlendirdi.

"Sen gülmeye devam et! Ben de senin o sulu etini yemek için sabırsızlanıyorum!"

Bir an gülmesini kesip kızaran yanakları ile bana baktı, ne olduğunu anlamadan ayağa kalktı,

"Masum bir çocuk olmasaydın bıçağım kafana saplı bir şekilde çadırımda dururdu. "

Kaşlarımı çatarak anlamsız bakışlar attım,

"Ne?"

"Anlamaman hoşuma gidiyor, saçını örebilir miyim?"

"Lütfen! Bir kez daha mı bunun tartışmasını yapacağız?"

"Taş kağıt makas?"

"İki yapan kazanır."

"Anlaştık."

Tabi ki her zaman olduğu gibi o kazanıp saçımı örmüştü,  utanç içinde gözlerimi kaçırırken bana gülüyordu,

"Neden bu kadar gülüyorsun!"

MaskeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin