2. Kuş

115 45 22
                                    

Merhaba umutlarım. Bu kitap hakkında aklınızda soru işaretleri var biliyorum. Çünkü kızın uyandığı yer neresi bilmiyoruz. Kızın kim olduğunu bile bilmiyoruz. Ama ilerki bölümlerde öğreneceğiz. Oy verip yorum yapmayı unutmayın. Sizi çok seviyorum. İyi okumalar.
.............................................

"Aaah ahh kaç kere söyledim bizim oğlana. Terasın kapısını açık bırakma diye."

Duyduğum yabancı sese karşılık gözlerimi açtığımda güneş yüzünden kendime gelemedim. Gözlerimi birkaç defa kırpıştırıp ışığa alışmaya çalıştım.

Biri geliyor. Bizi görecek. Saklan hemen!

İç sesim yine haklıydı ve bu sinirlerimi bozuyordu. Yerden hızlıca kalkıp örtüyü aldığım odaya girdim. Odada saklanacak yer ararken bana yaklaşan adımlarla daha da panikledim.
Yapacak bir şey yoktu. Anlaşılan yakalanmıştım. Gözlerimi kapatıp beni bulmalarını bekledim. Kendimi olacaklara hazırlamaya çalışırken dışarıdan ağlama sesi duymamla kapattığım gözlerimi açtım. Ağlayan bir çocuk olmalıydı. Bulunduğum yerden kalkıp kapının yanına geldiğimde yerde dizlerinin üstüne çökmüş ağlayan bir oğlan çocuğu gördüm. Dakikalarca ağladı.

Neden ağlıyor?

Dayanamayıp odadan yavaşça çıktım. İç ses gibi ben de meraklanmıştım. Sessizce çocuğun yanına gittim. Sırtı bana dönük olduğu için yüzünü göremiyordum. Elinde biraz önce beni donmaktan kurtaran örtüyü tutuyordu. Ve çok hüzünlü gibiydi. O örtünün bir anısı olmalıydı. Çocuğu ürkütmeden yanına oturdum. Beni fark etmesiyle yerinden kalktı. Korkmuş olmalıydı. Arkasını dönüp koşmaya başladı.

Bizi şikayet edecek. Çabuk bir şeyler yap!

"Dur! Gitme."

Çocuk beni duymayıp koşmaya devam ederken ben de peşinden koşmaya başlamıştım bile. Nihayet çocuğa yetişebildiğimde kolundan tutup bana dönmesini sağladım.
"Dur! Gitme. Lütfen."
Korku dolu gözlerle bana bakıyordu. O kadar korkunç muydum? Üstüme baktım. Tozdan rengi değişmiş taytım, buruşmuş kazağım ve muhtemelen perişan olan yüzümle gerçekten korkunç görünüyordum.

"Lütfen. Lütfen burada olduğumu kimseye söyleme."

Çocuk yüzüme bakmaya devam ederken gözlerinin örtüye kaymasıyla elimden kurtulup yerde bıraktığı örtüyü aldı. Ben tekrar kaçacağını düşünürken o yanıma gelip yere oturdu. Ben çocuğun ne yapmaya çalıştığına anlam veremeyip onu izlerken elini yere hafifçe vurdu. Sanırım otur demek istiyordu. Çocuğun dediğini yapıp yanına oturdum.
Sessizce "Ben duymuyorum." dedi. Şimdi anlaşılmıştı. Çocuk işitme engelliydi. Gülümsedim. Çocuğun gözlerinde farklı bir duygu belirdi. Şaşkın ve biraz mutlu gibi. Gülümsemem onu mutlu etmiş olacak ki "Tamam kimseye söylemem." dedi. "Teşekkür ederim." diyip arkama dahi bakmadan terastan çıktım.

Kimseyle karşılaşmamayı umarak merdivenlerden aşağı indim. Binadan çıkmadan önce merdiven boşluğundaki pencereden dışarıyı kontrol edip kapıyı açtım. Tam dışarıya çıkacakken merakıma yenik düşüp terasa, çocuğun yanına geri çıkmaya karar verdim. Yakalanmayı göze alarak yukarı çıktım. Çocuk bıraktığım gibi öylece oturuyordu. Onunla konuşmak istiyordum. Ama beni duymuyordu bile.

İşaret dili biliyoruz.

Ne! İşaret dili mi? Ben mi?

Evet sen. Şimdi konuş onunla. Yardıma ihtiyacı var.
İç ses haklıydı. Yardıma ihtiyacı vardı ve sanırım kimseye anlatamıyordu. Çocuğun yanına oturdum. Yine şaşırarak bana döndü ama bu sefer kaçmadı. Sadece gülümsedi. Nasıl yapacağım bilmiyordum ama işaret dili ile konuşacaktım.
"Merhaba."
Kafasını salladı.
"Adın ne?"
"Yusuf."
Uzun bir sessizlikten sonra
"Neden burdasın?" diye sordu.
İşte ben de bu sorunun cevabını merak ediyordum.
Neden burdayım?

"Bilmiyorum." dediğimde kaşları çatıldı.
"Nasıl yani?"
Konuyu değiştirmem gerekti.
"Sen neden ağlıyorsun?"
Başını yere eğdi. Gözünden bir damla yaş düşerken bu çocuğun ne yaşadığını daha çok merak ettim. Sessizce ağlamaya başladı. Kollarımla çocuğu sardım. Küçücüktü. Kollarımın arasında âdeta kaybolmuştu.

"Biz Manisa'da yaşıyorduk. Çok mutluyduk. Annem, babam ve ben gerçekten çok mutluyduk."
Derin bir iç çekip gözyaşlarını sildikten sonra devam etti.
"Sonra bir şey oldu. Annem öldü. Bak bu annemin en sevdiği örtüydü."
İçimde bir şeyler koptu. Bu çocuk bana çok tanıdık geliyordu. Ben sessiz kalınca anlatmaya devam etti.
"Annem öldükten sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Babam biriyle evlendi. Bu yüzden buraya, İzmir'e geldik. Manisa çok güzeldi. İzmir'den nefret ediyorum. Neyse işte. Babamın evlendiği kişinin ilk kötülüğü annemin bütün eşyalarını gözlerimin önünde yakmasıydı. Ondan kaçırabilirdiğim ise sadece bu örtüydü." Çocuğa tekrar sarıldım. Küçücük bedeniyle büyük ağırlıklar kaldırmıştı. Ve hâlâ ayaktaydı.
"Ben hayatımı anlattım. Şimdi sıra sende."
Anlatmak için ağzımı açtığımda kapatmam bir oldu. Ben kendi hakkımda hiçbir şey bilmiyordum. Bir dakika ben kimdim ki?

İç ses sana ihtiyacım var. Kimim ben?

Bilmiyorum.

Hayır biliyorsun kimim ben?

Bunu öğrenmenin tek bir yolu var. Uyandığın odaya git. Aklındaki soruların cevapları orada.

GEÇMİŞ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin