7. Kuş

27 12 9
                                    

İyi okumalar dilerim umutlarım. Uzatmadan bölüme geçelim.

.......

Dün akşam çok hareketli bir gün olduğu için kafamı yastığa koyduğum an kendimi uykunun huzurlu kollarına bırakmıştım. Şimdi ise kalkmış saçımı topluyordum. Ne gariptik. Hiç tanımadığım bir adam ve hiç bilmediğim ıssız bir depo vardı. Ama kendimi güvende hissediyordum. Doğan bana zarar vermeyecekti. Bundan emindim.

Dün yaptığı şeyi ne çabuk unuttun?

Ic sesle yer değiştirmiş gibiydik. Şimdi ben aşıktım o umursamazdı. Saçımı toplayıp kapıya yöneldim. Kapı beklediğim gibi kilitli değildi. Kaçmaya niyetim yoktu ama Doğan'ın bana karşı olan güveni gururumu okşamıştı. Odadan çıkıp uzun koridorda Doğan'ı aradım. Giriş kapısının hemen yanındaki odadan sesler geliyordu. Odaya girdiğimde odanın mutfak olduğunu anlamam saniyelerimi aldı. Doğan yine kahvaltı hazırlıyordu. Düşünceli gibiydi. Yanına geldiğimden bihaberdi. Aklıma gelen şeyle çocukça gülümseyip arkadan yavaşça yaklaştım. Kulağına doğru "Böö!" diye bağırdığım an yerinden korkuyla sıçradı.
"Deli misin kızım?" dedi. Kendini gülmekten zor tuttuğu belliydi.
Kafamı yavaşça salladım.
"Olabilir."
Gözlerime bakmaya devam ederken bir yerden gelen yanık kokusuyla etrafıma bakınmaya başladım. Kokunun ocaktaki omletten geldiğini anlamak zor değildi. Tehlikeli sularda yüzüyordum ve bir an önce sahile çıkmalıydım. Koşarak koridorun sonundaki odaya yani yatak odasına girdim. Doğan omleti bırakıp peşimden koşmuştu. Maalesef ondan güçlü değildim ve bu yüzden içeri girip tuttuğum kapıyı kolaylıkla açtı. Kolumdan yavaşça tuttu.
"Gel beraber omlet yiyelim."
Korktuğum başıma gelmişti.
"Doğan yemem ben onu." Sinsice gülümsedi.
"Emin misin?" diye sorduğunda kaçışım olmadığını anlamıştım. Mutfağa girip masaya oturdum. O sırada Doğan da yanmış omleti aldı. Ben, bana yedireceğini sanarken o, omleti çöpe atıp dolaptan üç yumurta daha çıkardı. Rahatlamayla bir "Ohh!" çektim. Ama başıma geleceklerden habersizdim. Yumurtalardan birini eline alıp kafamda kırdığında küçük bir çığlık attım. Elimle saçımdaki yumurtadan kurtulmaya çalıştıkça daha fazla batıyordu. Can havliyle "Doğan banyo nerede?" diye bağırdım. Doğan kahkahalarının arasından "Yatak odasında dolabın içinde." diye cevap verdiğinde dalga geçtiğini düşünüp boş boş bakmaya başladım.
"Dekoratif amaçlı. Dolabın kapağı aslında kapı."
diye açıkladı. "Acele etmezsen yumurta kafanda pişecek." Doğan'ı umursamayıp yatak odasına gittim. Dolap gerçekten tuvaletti. Içeri girip suyu açtım. Duş almaktan başka çarem yoktu. Ne olur ne olmaz diye kapıyı kilitledim. İşimi bitirip aynı kıyafetleri giydim ve banyodan çıktım.
Umarım Doğan kahvaltı hazırlamıştır dedim içimden. Ama Doğan masaya oturmuş domates yiyordu. Geldiğimi gördüğünde yüzünde bir gülümseme oluştu. "Bugün omletler senden." diye mırıldandı. Yanlış mı duymuştum?
"Ben mi? Omlet mi yapacağım? Nasıl yapacağım?"
"Evet. Ne var ki bunda." dedi umursamazca.
İşin kötüsü ben yumurta kırmayı bildiğimi bilmiyordum. Tezgahtaki yumurtalardan birini ve bir kap alıp masaya geldim. Doğan hâlâ domates yiyordu. Yumurtayı masaya 3 kere vurdum ve olanlar ondan sonra oldu.
Yumurtayı kırmamla elim ve yerdeki halılar dahil her her yumurta oldu. Doğan yerdeki halıyı toplayıp bir kenara kaldırırken ben de masanın üstünü siliyordum. Halıyı bırakıp masaya oturdu.
"Boşver yumurtayı. Gel kahvaltını yap. Birazdan geldiğimiz eve geri döneceğiz." Ellerimi yıkayıp masaya oturdum.
"Yumurta kırmayı bilmiyormuşum." dedim.
"Halıyı mahvettim, özür dilerim."
Uzunca bir süre bana baktı. Sonra aklına bir şey gelmiş gibi dikkatini bana verdi. Bir şey söyleyecekmiş gibiydi. Soran gözlerle "Hadi söyle." dedim. Nasıl söyleyeceğini bilmiyormuş gibiydi.
"Dünden beri sormak istiyorum."diye başladı söze. "Dün akşam sarhoş muydun?"
İlk başta soruyu anlamadım. Sarhoş olmam imkansızdı. Sanırım sözlerimin doğruluğunu sorguluyordu.
"Hayır değildim." dedim. "Ciddiydim."
Saçlarını ellerinin arasına alıp kafasını kaşıdı. Cevabımdan hoşnut değil gibiydi.
"Sorun ne?" diye sordum.
"Sorun yok!" dedi sert bir dille. "Mümkünse bu konuyu bir daha açma. Saçma sapan hayaller kurma. Kim olduğumu bilmiyorsun. Seni neden kaçırdım bilmiyorsun. Hâlâ anlamıyorum. Bana nasıl güvenirsin? Beni tanımıyorsun bile."
Bu sözlere karşılık birçok şey söylenebilirdi. Ama ben susmayı tercih ettim. Çünkü ona karşı olan güvenimi kelimelerle anlatamazdım. Benden her hangi bir cevap alamayınca mutfaktan çıktı. Bir müddet söylediklerini düşündüm, haklıydı. Saçma sapan hayaller kurmuştum.

Karnımın açlığı kendini belli ederken masadaki domates tabağına baktım. Hepsi bitmişti. Birkaç domates alıp doğramaya başladım. Bir yandan da bir şarkı mırıldanıyordum.

Birden geldin aklıma
Yakıverdin ışıkları
Hayret ettim kalbime bazen
Mutluluktan

Ben şarkı söyleyip domates doğrarken Doğan da yanıma gelmişti. Onu fark etmediğimi sanıyordu ama kapının yanındaydı.
"Sesin kuş sesi gibi." dedi birden. Anlam veremeyerek arkamı döndüm. Bu iyi bir şey miydi?
"Peki hangi kuş? Kanarya mı, bülbül mü?" Beklentiyle baktım.
"İkisi de değil." dedi. Ardından ekledi. "Karga."
"Sesin karga gibiydi."
Gülümsemem birden soluverdi. O kadar mı kötüydü yani sesim? Kırıldığımı belli edercesine domateslerime geri döndüm. Hızlıca domatesleri doğrayıp masaya oturdum.
"Yok sana domates." Emin misin der gibi baktı bana. Buzdolabından bir domates alıp ısırdı.
"Var bana domates." dedi çocuk gibi.
"Minikkuş." dedi birden. "Bundan sonra senin adın minikkuş."
Çocuk gibi mızmızlandım. "Neden minik peki? Ben minik miyim?" Beni baştan aşağı süzdü.
"Değil misin?" diye mırıldandı. Haklıydı miniktim. Nedense her konuda haklıydı ve bu, ona daha çok hayran kalmamı sağlıyordu.

Yeni adım buydu.

Ben Minikkuş'tum. Geçmişimi hatırlamıyordum. Gelecek diye bir şey de düşünmüyordum. Şuanı yaşamak istiyordum ve yaşıyordum. Umarım bu hep böyle sürerdi.

Uzun zamandır konuşmayan iç ses konuştu.

Öyle zamanlar gelecek ki geleceğini unutup geçmişinde kaybolacaksın. Ve yine öyle zamanlar gelecek ki geçmişini silip geleceğini yazacaksın.

Günlük hayatta da böyle değil miydi zaten? Geçmişimizi bir kenara bırakıp gelecek planları kuruyorduk. Geleceğimizi düşünürken geçmişimizi rafa kaldırıyorduk. Ama bilmiyorduk ki geçmiş peşimizi bırakmazdı. Geleceğe koşarken geçmişe yakalanacaktık. Eğer geçmişimizden kurtulamazsak gelecek diye bir şey yoktu. Geçmişimi hatırlamıyordum belki. Ama geleceğimi kendim yazacaktım. Geçmiş geçmişti. Ve ben ondan kurtulmuştum.

Ya da öyle sanıyordum...

.....
Görüşmek üzere...

GEÇMİŞ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin