°Tehlike°

936 109 120
                                    

O itiraf gecesinin üstünden koskoca 5 gün geçmiş ve siyah saçlı olan hiçbirşey yaşanmamış gibi davranıyordu. Bu hareketinin küçük olanı üzdüğünün farkındaydı elbette, lakin başka birşey gelmiyordu elinden. En kolayı buydu çünkü. Kaçmak..
O asla küçüğü kadar cesur olamazdı. Onun beyazlığını, kendi siyahının içine alamazdı.
Sırf küçük olanı daha az görmek adına hiç kahvaltı etmiyor ve 5 gündür çokça sigara içiyordu. Hep böyle olmasını diledi lakin küçük bir ses geldi kapının ardından. Gözlerini kapıya odaklamış ve küçüğünün sesini bekliyordu. Her sabah ve her gece yatmadan önce gelir, birşeyler söylerdi gri saçlı çocuk.
Ardından hasret kaldığı ses duyuldu.

"Bayım"

Nefes alır gibi çıkmıştı dudaklarından ismi. İçi titredi dövmeli olanın. Sesi titriyordu küçüğünün ve bunun sebebi kendisiydi.

"Günlerdir yemek yemiyorsunuz, lütfen çıkın ve birşeyler atıştırın. Ben odamdayım, yüzümü görmeyeceksiniz."

Ardından küçük bir nefes bırakıp ayağa kalkmıştı küçük olan. Ve yavaş yavaş uzaklaştı adım sesleri.
Bir kez daha lanet etti kendine. Onu ne kadar da üzmüştü. Sessizce kapıyı açmış ve yavaş adımlarla mutfağa inmişti. Tüm evde ölüm sessizliği hâkimdi ve bunu hiç sevmedi. Sessizliği seven adam, bağıra bağıra konuşan küçüğünün sesini özlemişti. Ne yapmıştı böyle? Ona umut olacağını söylemiş lakin elinde ki son umudunu da o kırmıştı. Aniden bir şimşek çaktı kafasında. Deli gibi titredi vücudu. Küçüğünü elleriyle ölüme itiyordu. O ne yapıyordu? (Sonunda farkında vardı orospucocu)
Hızlı adımlarla üst kata çıkmış ve bir hışımla girmişti küçük olanın odasına. Gri saçlı ise ayağa kalkmış ve anlamsızca dövmeli olana bakıyordu. Hiç vakit kaybetmeden yanına yürümüş ve sımsıkı sarmıştı küçüğünün narin bedenini. Dokunuşuyla titremişti kollarının içinde ki ten. Tebessüm etti küçükçe. Yavaşça ayırdı kollarını ve hayatında ilk defa annesinden sonra birine söyledi  o cümleyi.

'Özür dilerim küçük'

Gözlerini irice açmış ve dövmeli olana bakıyordu küçük olan.

"Niçin özür diliyorsunuz?"

'Sana umut değilde, son umutlarını da alan oldum. Çok üzdüm seni değil mi? Çok üzüldün..'

"Ben sizi, gizlice mutfakta bana kahvaltı hazırlayıp sonra odanıza kaçtığınız o gün affettim bayım. Üzülmeyin."

°

"Bayım o telefonu suratınıza sokmuş ne yapıyorsunuz öyle?"

'Bir arkadaşımdan telefon bekliyorum küçük. Bugün arayacaktı.'

Tam cümlesini bitirmişti ki telefonun zil sesi yankılandı odada. Küçük olana birşey belli etmemek adına sakin adımlarla bahçeye çıkmış ve hemen açmıştı telefonu.

'Bunca gündür birşey bulamadıysan derilerini yüzeceğim yoongi.'

"Buldum efendim."

Kalbini amansız bir korku saldı siyah saçlı olanın. İçinde kötü bir his vardı. Aldırmadı ve konuşması için mırıldandı.

"Kim namjoon. Park ailesinin tek varisi, park jimin adında 21 yaşında ki bir gencin peşinde."

Nefesi kesilir gibi oldu uzun olanın. Ardından bakışlarını kendi kendine konuşan sevimli çocuğa ve çevirdi. Herşeyden habersiz melek gibi duruyordu öylece.

"Bay park vasiyetname bırakıp gittikten sonra, ölmüş olmasa bile tüm mal varlığı oğluna geçer hukuken. Kim namjoon ise park jiminde ki hisseleri kendine geçirmek için çabalıyor. Kısa bir süre sonra harekete geçecek gibi duruyor efendim. Ne yapmamı istersiniz?"

Kendi söylediği şeye şirince kahkaha atan çocuktan alamadı gözlerini. Öylesine masum birşeyi nasıl incitme planları yapabilirlerdi? 
Sonra gerçeğe döndü anında. Gözleri öfkenin sembolü haline gelmiş ve göz kenarları kıpkırmızı olmuştu. Her geçen saniye daha çok sinirleniyordu. Sert ve acımasız sesiyle konuştu.

'Bana o piçin çoğunlukla hangi mekanlarda bulunduğunu, evinin açık adresini, karısının varsa çocuğunun tüm bilgilerini ve hakkında bilmem gereken herşeyi, tüm bilgileri listele ve iki gün içinde burada olup onları teslim et. En ufak şeyi atlarsan ölümün benim elimden olur.'

Telefonu sinirle kapatmış ve derin derin nefesler alıyordu sakinleşmek adına. Kimse onun meleğine dokunamazdı. Öfkeden delirecek hale geldi. Şuan tüm camları yumruklamak istiyordu fakat küçüğünü korkutmak istemezdi. Başını kaldırdı ve gökyüzüne fısıldadı zalimce.

'Tanrıya yemin olsun ki, canını almak kendi canıma mâl olsa bile, seni ağlatarak öldüreceğim kim namjoon.'

°

"Bayım çok dalgın ve.. sinirli gibisiniz bir sorun yoktur umarım."

'Yok birşey!'

Böyle bir çıkış beklemiyor olmalı ki hafifçe afalladı küçük olan. Yaptığı hatanın farkına varan dövmeli hemen gözlerine bakmış ve konuşmuştu,

'Çocuk seni kırmak istememiştim. Zaten dertler içindesin bir de beni dert edinme kendine ben iyiyim'

"Amacım tüm sıkıntılarınızı hafifletmek bayım. Gönlünüze ferahlık verip yüreğinize su serpmek. Sizin gözünüzde yaş olursa benim yüreğim sıkışır kalır. Siz iyi olursanız unuturum ben her şeyi, üzerimde ki yükler sizin aşkındızdan büyük değil ki."

Yine cesurca söylemişti duygularını. Bir süre gözlerine bakmış sonra kaçırmıştı kendi gözlerini. Verecek bir cevabı yoktu ki.

"Fakat bir korku var yüreğimde. Çok korkuyorum."

'Neden?'

"Öyle mutluyum ki. Böylesine büyük, müthiş bir mutluluk, insanı korkutuyor."

'Neden korkutsun ki?'

"Senin bu kadar mutlu olmana, ancak senden bir şey almaya hazırlandıkları zaman izin verirler. Ve ben elimden alınan şeyin, siz olmasından çok korkuyorum bayım."

Sanki biri kalbini avuçlarının içine almış ve sıkıyordu var gücüyle. Canı öylesine çok yandı ki bu sözler üzerine, bir kez daha özür diledi küçüğünden.
İçinde kopan fırtınalara rağmen dışarıdan kuru bir tebessüm göndermişti.

'Olmayacak öyle birşey. Hadi yat artık geç oldu.'

"Bayım bugün de sizinle uyuyabilir miyim? Sizinle uyuduğum günler kâbus görmüyorum."

Çocuk gibiydi hala. Hiç büyüyememiş masum bir çocuk.
Kafasını sallamış ve yukarı çıkmışlardı. İkisi de yatağa yatmış ve karanlıkta parıldayan galaksilerine bakıyorlardı. O karanlık odada ince ve narin bir ses duyuldu. Öylesine güzeldi ki, nutkunun tutulduğunu hissetti siyah saçlı olan. Küçüğü, gözlerinin içine bakarak bir şarkı mırıldanıyordu eşsizce.(medya)
Öylesine güzel bir sesti ki, melekler kıskanıyordu adeta. Büyülenmişcesine izliyordu karşısında ki melekleri andıran çocuğu.

'Şu an bir mucizeye ihtiyacım var'

'Acele et bir mucizeye ihtiyacım var'

'Sıkışıp kaldım'

'Adını çağırıyorum ama sen etrafta değilsin'

'Adını söylüyorum ama sen etrafta değilsin'

'Evet, şu anda sana ihtiyacım var'

'Bu yüzden beni yüzüstü bırakma, beni yüzüstü bırakma'

'Burada olacaksın, sana en çok ihtiyacım olduğunda'

'Bu yüzden beni yüzüstü bırakma, beni yüzüstü bırakma'

'Beni yüzüstü bırakma'

-

Coupable° kookminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin