**
"Cesur, beni dinler misin? Lütfen. Gerçekten söylediklerim için pişmanım. Aslında pişman değilim, aklım söyleyemediklerimde ama,"
Kafamı sağa sola salladım. Kapının ardından konuşuyor, aklına içeri girmek gelmiyordu. "Arkadaşız ve bunun aksini düşünmek istemiyorum. Korkunç."
"Cesur, yüz yüze konuşmak istiyorum."
"E kapıyı aç o zaman gerizekalı." Lafımı duyduktan sonra yavaşça kapım açıldı. Kafası eğik içeri girdi. Girer girmez kapıyı örttü. Bu kez pijamadan farklı bir stil ile dolanıyordu. Her iddiasına girerim ki Alçay, pijamalıyken gerçek bir Alçay'dı. Kafasını kaldırmadan yatağımın ucuna oturdu ve derin nefesler alıp vermeye başladı. Sesi çıkmıyordu. Benim de bir şeyler diyesim yoktu açıkçası.
Aklıma telefonum gelmişti. Zavallı telefonum günlerdir kapalıydı. Eminim şarjı bitmişti. Dünya'ya döndüğümüzde çevremden ne tepki alacağımı bilmiyordum. Bana muhtemelen kimse inanmazdı, ben herkese her şeye inanırdım ama diğerleri böyle değildi. Kesinlikle uyduruyor olduğumu söyleyeceklerdi.
"Cesur." Alçay'ın adımı söylemesi ile bakışlarımı ona çevirdim. Gerçekten mahçup görünüyordu. Elbette onu affedecektim, ne olursa olsun küs kalamazdım ama durduk yere bana evlenme teklifi etmesine anlam veremiyordum.
Kapı tam o sırada öyle sert açıldı ki, ben Alçay'ın sıçrayışını beklemeden yerimden doğrulmuştum. Kapının önünde nefes nefese kalmış Violetta duruyordu. İstemsizce kaşlarım çatıldı. Bu kızın Alçay'a olan ilgisini biliyordum, ama o ilgisi benim kaldığım odaya izinsiz girme hakkı vermiyordu ona.
"Bayard geldi. Yaren'i şu sarayın deli askerlerinden biri götürüyormuş, hem de ormanın dışına."
Alçay'ın aksine ben sakin kalmıştım. Mantıklı düşünemiyordum. Sarayın askeri Yaren'i ne yapabilirdi, peki Yaren durduk yere onun peşinden nasıl giderdi? Belki de bir yanlış anlaşılma vardı. Bayard yanlış görmüş olabilirdi, belki de asker ile ikisi iz sürüyorlardı ya da avlanmaya gitmişlerdi.
Alçay Violetta'nın peşinden "Koş!" diye bağırınca kalbimin atışları derinleşti, onları hissetmekle kalmıyor duyuyordum. Kulağımdaki uğultular giderek artıyordu. Ayağa kalkınca sendeledim. Sağa sola tutunarak odamdan çıktım. Gözlerimin önündeki perde inince hızlı adımlarla aşağı indim. Tahmin ettiğim gibi ön bahçe kapısının önündeydiler.
"O askeri tanıyorum dedim sana! Ayrıca sınırların dışına çıkmışlardı, yalnızca ikisi! O asker en tehlikeli savaşlara gönderilir ki sinsiliğini kullanarak kaleyi içten fethetsin diye. Tabii siz buraya geleli kaç gün oluyor, bilmiyorsunuz, suçlayamam. Ama yine de arkadaşınızı tek başına göndermemeniz gerekirdi." Bayard cümlesini bitirince bana döndü. O an nasıl pişman olmuştum anlatamam. Haklıydı. Keyfiyen uyuyup uyanıyor, o kızın hatrını bile es geçerek yanında yolculuk etmiyorduk.
Yaren herkesle başa çıkabilse de Bayard'ın tarif ettiği adamı tanımıyor, nasıl biri olduğunu bilmiyorduk. Belki Yaren ona güvenmişti, belki Yaren'i de kandırmıştı.
"Neden onları takip etmedin?" dedi Alçay. Volta atıyordu küçük bir alanda. Violetta ise gerçekten üzgün görünüyordu. Ben mantıklı şeyler düşünemiyordum.
"At üzerindeydiler. Savaşa gider gibi bir hâli vardı kızın. Ama o adamın ona nasıl baktığını gördüm. Neyse, burada vakit kaybediyoruz. Ne yöne gittiklerini biliyorum en azından." dedi Bayard. O öyle söyleyince koşarak şatodan çıktım ve atların tutulduğu kulübeye girdim. Tüm atların kapısını açarak onları dışarı çıkardım. Buraya geldiğim günden beri bana eşlik eden, ve şatodaki tek kahverengi ata bindim. Toynaklarının üzeri beyazdı ve bu ona ayakkabı giyiyor görünümü sağlıyordu. Sağ olsun benim ona binemediğimi görünce hemen eğiliyor, ben ipleri elime alana kadar da kıpırdamadan bekliyordu. Yaren'i bulduktan sonra kesinlikle onunla ilgilenmeliydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eski Fransa: Kule
FantasyÖlü adamlar tarafından geçmişe götürülen üç arkadaş, kendilerini hayallerinde bile olmadıkları bir yerde bulurlar: Eski Fransa. Aralarından biri Eski Fransa'nın kralı, diğeri sıradan bir köylü, üçüncüsü ise prenses olarak gözlerini açarlar. Bulunduk...