**
Alçay, geceyi Bayard'ın evinde geçirecekti. Hem Cesur ve Violetta'yı merak ediyor, hem Yaren'i bulamamanın acısını yaşıyordu. Bayard ile karşılıklı esprileşse de suratı asıktı.
Hilal ile konuşmuşlardı. Gelecekti Hilal. Kurtaracaktı üçünü de bu anlamsız yerden. Ne geldikleri tarihi biliyorlardı, ne Fransa'nın neresinde olduklarını, ne de neler olacağını.
Bir sabah ansızın öldürülmüş, sonra da şu 'Ölüler Diyarı" dedikleri yerde kral olmuştu. Bell nereydi, insanlar niçin onu bu kadar çabuk kabullenmişti, ne yapması gerekiyordu...
Aslında bunlar bir soru değildi. Hiçbirinin cevabını merak etmiyordu. Tek isteği hem Hilal'in başını beladan kurtarmak, hem de Cesur ve Yaren'i alıp buradan gitmekti.Bahçeye bakan camın önünde oturmuştu. Bayard gelince dikkati dağıldı. "Gel," dedi Bayard. "Yerini yaptım. Yat dinlen, iyi yoruldun bugün. Sabah erkenden uyanır Yaren'i aramaya devam ederiz."
Alçay Bayard'ın uzattığı eli tutarak ayağa kalktı. "Beni boşver de, sen iyi yoruldun. Sana borcumuzu nasıl öderiz bilmiyorum."
"Ben yorulmam." Güldü. "Dünya'da da çok koştururdum ölünce dinleneceğim diye. Nasip olmadı."
Alçay cevap veremedi. Bu yüzden doğruca kendisi için yapılan yatağa uzandı. Az sonra Bayard yeniden yanına geldi. "Buraya gecelik bıraktım, tabii ne kadar olur bilemem. Yine de rahat et."
Yatağın ucuna gerçekten de gecelik bırakmıştı. Alçay'ın gözüne büyük gelse de üzerindekilerden kurtulmak istediği için memnuniyetle kafa salladı. Beyaz renkli gecelikleri üzerine geçirdi. Belinden kayıp düşüyordu alt geceliği, o yüzden vakit kaybetmeden yatağa uzandı ve gözlerini kapattı.
Alçay'a göre değildi bu yorgunluk. Hemen uykuya dalmıştı. Onun uyuduğundan emin olunca arka bahçeye çıktı Bayard.
Alan, bahçedeki ağaçtan yapılma masanın en köşesinde duran sandalyeye oturmuştu. Bayard'ın sesini duyunca ona doğru döndü ve gülümsedi. "Uyudu mu?"
"Evet." dedi ve derin bir nefes aldı. Alan'ın tam karşısına oturdu. İçi hiç rahat değildi. "Cesur'u ne yaptın?"
"Saraya bıraktım. Odasına kilitledim, uyuyordur muhtemelen." dedi. Üzerinde Cesur'un giydiği pembe poların mavisinden vardı.
"Ne kadar doğru yapıyoruz bilmiyorum. Hilal ile konuştum, gelmek üzere olduğunu söyledi."
"Gelsin. Ona ne yapacağımı iyi biliyorum." Masanın üzerinde duran bardağa sürahideki suyu doldurup içti.
"Yaren'in başına gerçekten bir şey geldiyse ceza alacak kişi sensin. Biliyorsun değil mi?"
"Konsey de kızları bana verseymiş. Beni ilgilendirmez." dedi ve ayaklandı Alan. Aklı Cesur'da kalmıştı.
"Onları buraya sebepsiz yere getiren sendin. Doğru düzgün açıklama bile yapmadın. Kafana göre hareket ediyorsun." Bayard sesini yükseltmişti. Alan bu duruma çatık kaşları ile bakarak karşılık verdi.
"Sen bana yardım et, gerisine karışma." Daha sonra bahçenin kapısını açtı Alan. Bayard peşinden bağırdı: "Yaren'in başına bir şey gelirse senin cezanı en önce ben vereceğim Alan!"
Alan karanlıkta kaybolmuştu. Bayard hissettiği baş ağrısı ile olduğu yere çöktü. O sırada atlarından gelen sesi dikkatini çekti. Oraya gidip ne olduğuna bakması gerekiyordu fakat hiç hâli yoktu. Biraz sonra ön bahçeden gelen seslerle irkildi: "Deh!"
Alçay'dı bu. Atına binmiş, ön bahçenin kaldırımından atlayarak kaçmıştı.
Peşine düşmesi gerekiyordu. Fakat buna artan baş ağrısı engel oldu.
**
"Neredeyim ben?" Gözlerini açar açmaz ilk cümlesi bu oldu. Boğazı kurumuştu ve bu onu rahatsız ediyordu. Yattığı yerden kalkarak etrafını inceledi. Yıllarca yatmış gibi hissetse de enerjisi oldukça yüksekti. Kalkıp kilometrelerce koşabilirdi, ki öyle yapacaktı.
Kalktı ve etrafına bakındı. İçecek bir şeyler arıyordu.
"Yaren." Kendi sesini duymasıyla arkasını döndü. Delta ona gülümseyerek bakıyordu. Gözlerinin içi gülüyordu. Canlılık gelmişti Delta'ya adeta. Solgun görünmüyordu.
"Delta? Benim burada ne işim var, ne yapıyorum burada?"
"Otur şöyle." dedi Delta. Elinde ise bir bardak su vardı. Yaren sırf suyun hatrına yatağa oturdu tekrar.
Delta inatla suyu vermiyor, Yaren de ulaşmaya çalışıyordu. "Öleceğim birazdan, versene şu suyu be!"
"Önce biraz yalvar."
"Ne, sen ciddi misin? Ölürüm daha iyi." Tek kaşını kaldırdı ve suratını başka yere döndü. En sonunda Delta ellerine bardağı tutuşturunca vakit kaybetmeden suyu içti.
"Sana minnettarım Yaren. Aslında seni kullanarak Dünya'ya geri dönmeyi planlıyordum ama sayende gerçek aşka tutuldum. Dünya'da bile böyle güzel bir duygu hissetmemiştim."
Yaren Delta'nın dediği şeyleri anlamıyordu. Sadece çevresine bakıyordu bir şeyler hatırlamak için. "Ne diyorsun oğlum, hiçbir şey anlamıyorum." Saçlarını geriye attı, onları bağlamak istiyordu. Sinir olmuştu.
Tam o sırada kapı çaldı, Yaren Delta'dan önce kalktı ve odadan çıktı. Buradan defolup gidecekti, çünkü hiçbir şey hatırlamıyordu. Kapıyı bulup açınca karşısında gördüğü kişi ile dengesi sarsıldı. "Alan?"
"Uyanmışsın."
"Senin ne işin var burada, bizimkiler nerede? Çekil!" Alan'ı iterek dışarı çıkmak istese de pek başarılı olamadı. Ruhu daralıyordu, buradan gitmesi gerekiyordu.
"Sakin ol, geç içeri de konuşalım önce bir."
"Ne konuşacağız ya? Benim acilen bizimkilerin yanına gitmem gerekiyor. Eminim beni merak etmişlerdir."
"Gitme." Alan bu kez sessizce söylemişti bunu. Eli ile Yaren'in kolundan tutunca Yaren daha da kızdı ve kolunu çekti. Alan umurunda olmasa da şu an onu öldürmek istiyordu.
"Alan, hoş geldin." Delta da onların yanına gelince Yaren iyice çığırından çıktı. Bir anda bağırdı, ikisine saldırdı ve kendini parçaladı.
"Bırak!" dedi Alan Delta'ya. Delta da Yaren'in kollarından tutmuş hareketsiz bırakıyordu. "Sana bırak dedim."
İstemeden kızı bıraktı. Bırakır bırakmaz da yalınayak dışarı çıktı ve var gücüyle koşmaya başladı. Nereye gittiğini bilmiyordu.
"Onu niçin bıraktık? Ben seni neden dinledim ki?"
Alan Delta'yı da içeri sokup kapıyı kapattı. Belli, aklında yine tilkiler dolanıyordu. Bir şey demedi yine de. Delta'yı merakta bırakarak konuyu değiştirmek istese de Delta ısrarla Yaren'i neden bıraktıklarını sormaya devam ediyordu. "Tasalanma. Alan onu o ormanda bulup şatoya geri götürecek. Sen de birkaç gün sonra usulca dönersin işinin başına. Soran olursa da 'Yaren at kazası geçirdi, şatoya getirmeye gücüm yetmedi kulübede baktım ona.' dersin."
Biraz da bu bölümden hiçbir şey anlamayın istedik
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eski Fransa: Kule
FantasyÖlü adamlar tarafından geçmişe götürülen üç arkadaş, kendilerini hayallerinde bile olmadıkları bir yerde bulurlar: Eski Fransa. Aralarından biri Eski Fransa'nın kralı, diğeri sıradan bir köylü, üçüncüsü ise prenses olarak gözlerini açarlar. Bulunduk...