Gözlerimi açmak istemiyordum bu kez. Ne zaman açsam başıma kötü şeyler geliyordu. Ama sağa sola sallanmaktan midem bulanınca mecburen gözlerimi açtım.
Sanki olduğum konumu kavramam dakikalarımı almıştı. Baş aşağı götürülüyordum. Hilal'in adına Alan dediği adamın omuzundaydım. Bense hâlâ Hilal'dim.
Bir dakika, ben ölmemiş miydim?
Belki de şu ölüler diyarı dedikleri yere götürüyordu beni."Alan." diyebildim sadece. Midem gerçekten fena hâlde bulanıyordu.
"Efendim?"
"Midem çok kötü. Beni indirebilir misin?"
Durdu. Öbür kolu ile belimden tutup beni indirdi. Onun için bunu yapması kolay olmuştu çünkü dev gibiydi. Ama sanki benim kemiklerim ufalanmıştı.
"Teşekkür ederim." diyebildim ve üzerimdeki tişörtü alt eşofmanın içine sokuşturdum. Belimin açılmasından hiç hoşlanmıyordum.
"Rica ederim. Nereye geldiğimiz hakkında bir fikrin var mı?" dedi ve ukala bir tavır aldı.
"Sadece ölüler diyarını biliyorum. Ayrıca bu isim çok saçma, daha havalı bir adı olmalı buranın." Kendi kendime mırıldanırken dizlerinin üzerine çöktü.
"Buraya Ölüler Diyarı diyip duran sensin. Burası neresi biliyor musun? Eski Fransa."
Dedikleri beni büyülemişti. "Eski Fransa mı? Ne yani ben şimdi Fransa'ya mı gidiyorum, hangi yıldayız söylesene!" Sesim haddinden yüksek çıkınca utanç içinde kafamı yere eğdim.
"Salağa yatarken uyuyakalma yine." dedi ve gülerek kalktı.
Dediğini anlamamıştım. Ama bana karşı sakin ve yumuşak olması nedense beni rahatlatmıştı. Çünkü onu ilk gördüğümde canavar olduğunu düşünmüştüm.
Birkaç adım daha ilerledik. Burası sadece boş bir oda gibiydi. Az ötede bir kapı vardı ve ben Alan'ı takip ediyordum.
"Şimdi ben ölmedim mi?"
"Ölüsün Hilal. Ama endişelenme. Benim gönlümü yaparsan seni tekrar yaşaman için Dünya'ya göndereceğim."
"Gönlünü nasıl edeceğim ki?"
"Görüşmeyeli amma mantıksız sorulara merak salmışsın. Sus da yürü hadi. Geldik sayılır." dedi suratıma dönerek. En azından bağırmamış olmasına sevinmiştim.
"Son bir soru, arkadaşlarıma kavuşacak mıyım?" Korkarak sorduğum soruya karşılık Alan bu kez bedeniyle bana döndü.
"Arkadaşların hemen şu kapının arkasında bizi bekliyor. Eğer biraz daha konuşursan onları asla göremeyeceksin." dediğinde sevinçten ne yapacağımı bilemez olmuş ve kendimi kucaklamıştım.
Alan kafasını sağa sola sallayıp kapıyı açtı ve içeri girdik. Burası temiz hava dolu yemyeşil bir yerdi. Gerçekten Dünya'da gibiydim.
"Cesur!" Yaren'in koşarak bana geldiğini görünce ben de ona doğru gittim.
Ona kucağımı kocaman açmışken arkadan iki el beni havaya kaldırdı ve döndürdü. "Alçay!" dedim korkuyla.
O beni kucaklarken Yaren de aramıza girdi ve sıkı sıkı birbirimize sarıldık.
"Ihm, koklaşmanız bittiyse yerlerinize geçin. Hakkınızda bir karar verilecek." dedi tanımadığım bir adam.
Soluk benizli ve iri yarıydı. Alan gibiydi. Belki o da bizim gibi ölmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eski Fransa: Kule
FantasyÖlü adamlar tarafından geçmişe götürülen üç arkadaş, kendilerini hayallerinde bile olmadıkları bir yerde bulurlar: Eski Fransa. Aralarından biri Eski Fransa'nın kralı, diğeri sıradan bir köylü, üçüncüsü ise prenses olarak gözlerini açarlar. Bulunduk...