Sevgili Seyyah,
Mektubuma, sana gönderecekmiş gibi başlamayı inan bende çok isterdim.
Biliyorum, biliyorum sebebini biliyorsun. Buraları geçiyorum. Sana bahsetmek istediğim başka şeyler var bugün. Doğan güneşin, açan çiçeğin, pencereme vuran rüzgarın ne kadar muhteşem olduğunu umuyorum ki başka bir şehirde olsan bile görüyorsundur. Eğer şuan bacaklarım tutsaydı bir kaç dakika sonra yağacak olan yağmuru beklemek için dışarı çıkar, başımı gökyüzünü çevirip öylece dururdum.
Eğer bu mektubuma ulaşır ve bu satırları okursan benim yapamadığımı ne olur sen yap. Senden şu an için tek ricam bu sanırım.
Şimdiden teşekkür ederim.Yine güneş yeniden güzelliğini gösterirken ve bende gözlerini gökyüzünde arıyorken bu satırları sana yazmaya çalışıyorum.
Biliyor musun, sana yazarken bile kalemim titriyor...Seyyah,
Günlerim birbirine karışmışken belki seni bulmak umudu ile dışarı çıkmıştım bir gün. Etrafı kaplayan çok yoğun bir sis vardı. Aldırmadım. Hep olduğu gibi yine kendi bildiğimi okudum. Burnumun dikine gitmek pek güzel bir şey değilmiş, onu anladım..
İnsanın hayatında üzüntü ve mutluluk imtihan olarak aynı anda gelir ya hani, ama önemli olan insanın hangisinden ders çıkardığıdır, işte bende bu yüzden üzülmüyorum. Çünkü çok fazla ders çıkardım. Düşünüp mutlu olduğum tek şey bu sanırım...-Odayı, çarpıp düşürdüğüm için kaplayan bir tiner kokusu yayıldı şu anda. Nefesim daralıyor. Belki endişeleniyorsundur. Endişelenme, iyiyim ben. Nefes alamamak zorluyor ama yine de iyiyim.-
Devam ediyorum Seyyah.
O gün sana gelir gibi yürüyordum. Senden daha fazla uzaklaştığımı bilmeden. Bilseydim kapının kilidini bile çevirmezdim ben. Yemin ederim çevirmezdim.
Saatin kaç olduğunu bile bilemiyordum. Kolumdaki eski saat 5:15 'te durmuştu. Onu çıkarıp atmak istedim. Durduğum yere dikkat etmedim ki Seyyah. Saniyeler içinde olan şeyden aklımda kalan tek şey kulağımı sağır eden korna sesi ve anlık gördüğüm zayıf bir ışık. Sonrası yok bende.
Uyandığımda bir hastane odasında ağrı içinde kıvranıyor olduğumda cabası idi. Neler olmuştu böyle? İçeri giren kimse bana ne olduğunu anlatmıyor, halime acıyıp, dönüp gidiyorlardı. Ne olduğu hakkında tek bir fikrim bile yoktu. Her şeyi duyup görüyor lakin kimseye bir cevap veremiyor bunun yanı sıra hareket dahi edemiyordum. Aradan bir kaç saat geçmişti. Odaya giren bir hemşire kontrollerimi yaptıktan sonra uzun uzun bana baktı. Ardından çıkmak için kapıya yöneldi. Eli kapının kolundayken;
"O saatte belki de ne umutlarla yürüyordu o sokakta. Kim derdi ki 'Başına bu dert gelip, felç kalacak' diye. Hayat birini bekleyecek kadar uzun değil ışte. Ben ne bekliyorum ki? Şimdi gidip sarılmalıyım ona."
O an gözümden düşen yaşın ve kalbime saplanan acıdan yalnızca benim haberim vardı. Ve artık -eğer okursan-senin.
Işte ben o gün, o cümleden sonra yaşamaya olan hevesimi yitirdim. Hayat birini bekleyecek kadar uzun değil. Artık manen yaşamıyordum. Yalnızca bedenim bu dünyaya eşlik ediyordu. Ben kendimi kaptırdığım ruhumda, içimde bir sahil kasabasına yerleşmeye karar vermiştim.
Ta ki kapanan kapının ardında seni görünceye kadar...
.
.
.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEYYAH(mektuplar) DÜZENLENECEKTIR
KurzgeschichtenSEYYAH DUZENLENECEKTIR :) Benim hikayem senden önce başlamış aslında ama ben hep acımı sana yormuşum meğer. Ölüyormuşum da, aşkından diye kandırmışım kendimi.